Paylaş
Bu yüzden Ermeni diyasporası Amerikan Kongresi’ndeki soykırım tasarılarına yeterince destek bulamadı. 435 kişilik Temsilciler Meclisi’nde 58 üye, 100 kişilik Senato’da da sadece 19 üye soykırım tasarılarına imza verdi. Ama konuşanların hepsi de olayları soykırım olarak nitelendirdi. Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin Demokrat grup başkanı Ben Cardin dahil.
Ayrıca Kongre organlarından Helsinki Komitesi, 23 Nisan’da Kongre binasında bir soykırım oturumu düzenledi. Kongre’nin kurduğu Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu da aynı gün “Ermeni Soykırımı’nın 100’üncü Yıldönümü”nü anmak için bir bildiri yayınladı. Bu açıklamalara yerel boyutta eklenen, Amerikan liberallerinin yeni yıldızı New York Belediye başkanı Bill de Blasio gibi önemli isimlerin Ermeni Soykırımı’na dair yayınladıkları bildirileri hiç saymıyorum bile.
Yani kısacası... O kocaman Amerikan Devleti içinde 24 Nisan’a dair bir açıklama yayınlayıp da içinde soykırım lafını geçirmeyen sanırım tek bir kişi vardı. O da, Başkan Barack Obama. Niye?
*
PERŞEMBE akşamı İsrail’in 67’nci Bağımsızlık Günü için düzenlenen resepsiyondaydım. Önce Amerikan Yönetimi’nin IŞİD’le savaş için koordinatör atadığı emekli Orgeneral John Allen’ı gördüm. Yönetim’in Suriye konusunda Ankara’ya en yakın isimlerinden biri. Obama’nın o akşam saat 20.14’te 24 Nisan açıklamasını yayınlamasından bir saat önce ayak üstü konuşmaya başladık. “Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ziyareti basına nasıl yansıdı” dedi. Ben de, “1915’e dair alınan karar olumlu bir etki yarattı” dedim. “Bence doğru bir karar aldık” dedi. Bunun üzerine “Sanırım bu iki ülke arasındaki gerginliği azaltacaktır, değil mi” dedim. “Evet, artık daha fazla gerginlik olmasın” dedi. “Bu durum IŞİD’le savaşta iki ülke arasındaki işbirliğine nasıl yansır” diye sordum. Güldü. Anladım. “Bir ipucu verebilir misiniz” diye bir kez daha denedim. Aynen şöyle yanıt verdi: “Hazırlanın (Get ready).”
Allen’ın yanından ayrıldım. Bu sefer Beyaz Saray Genel Sekreteri Denis McDonough ile karşılaştık. O da aynısını sordu. “Son bir-iki günlük haberler nasıldı” dedi. Ben de Allen’a söylediğimi tekrarladım ve Allen’ın “Artık daha fazla gerginlik olmasın” dediğini aktardım. O da bunun üzerine tıpkı Allen gibi güldü ve “Suriye’de yakın işbirliği olduğu sürece gerginlik olmaz” dedi. O da “Bekleyin, bir gelişme olacak” demek istiyordu. Ki sonra bunu Ankara Yönetimi’nden bir isimle konuştuğumda da teyit ettim. “Ne zaman” dedim. “İki hafta” dedi. “Peki konu ne” dedim. “Irak” dedi.
*
EVET, Obama’nın 24 Nisan açıklaması, 1915 Olayları’na dair yapılmış bir değerlendirme de içeriyordu elbette. Meselenin bir soykırım olup olmadığına dair yönetimin kendi içinde yürüttüğü tartışmanın izleri de vardı açıklamada. Ama bildiri, bir boyutuyla ABD’nin dış politika öncelikleri de dikkate alınarak hazırlandı. Tıpkı açıklamaya dair görüşünü sorduğum bir yönetim yetkilisinin ifadesiyle, bu kararı biraz da “şimdiki hayatları kurtarmak için bölgesel ortaklarla çalışma kabiliyeti adına” almışlardı. IŞİD’e karşı savaşta Türkiye’den umdukları destek için. Nitekim Allen ile McDonough’nun o akşam bana verdikleri mesaj da bu yöndeydi.
*
SÖYLEYEYİM. Şimdilik konu tepede yapılan görüşmelerden aşağıda bunu uygulayacak olanlara sirayet etmiş değil. Daha çok yeni gerçi. Ama Cuma günü Pentagon’da katıldığım bir basın toplantısında, IŞİD’le savaşı yürüten Amerikan Merkez Ordusu CENTCOM’un sözcüsü Albay Patrick Ryder’ın sözleri, bir mutabakatı teyit etmiyor. Doğru, Irak Ordusu’nun önce Ramadi ve Beyci’de IŞİD’e karşı kazanması gereken bir muharebe, Musul’u içine alan Ninova Eyaleti’ne lojistik desteği kesmek için önce Enbar’ı kontrol altına alma hedefi ve sonrasında başlayacak bir Musul’u kurtarma operasyonu var. Ve Washington’da herkesin kafasındaki şey, Türkiye’den bu konuda bir destek almak. Ama ondan önce iki tarafın üzerinde prensip anlaşmasına vardıkları Suriyeli silahlı muhaliflere uygulanacak eğit-donat programında düşmanın Esad mı yoksa IŞİD mi olacağı konusunda halen farklılıklar yaşanıyor. Sordum. Ryder, programa 3 bin Suriyeli gönüllünün yazıldığını, bunların 400’ünün sicil araştırmasının tamamlandığını söyledi.
“Hepsi Türkiye’deki program için mi” diye sordu başka bir gazeteci. “Güvenlik gereği detay veremiyorum” dedi. Ki eğer bu sayı Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün’deki programları da içeriyorsa, çok düşük. Bunun üzerine bir kez daha sordum. “Türklerle düşman konusundaki farklılıkları aştınız mı” dedim. Sustu. Telefonun etrafında yaklaşık 20 gazeteciyiz. Herkes cevap vermesini bekliyor. Derin bir sessizlik. Bu sefer Washington’da bizim yanımızda duran Pentagon sözcüsü Albay Steve Warren girdi devreye. Telefona yaklaştı. Ve sorumu yüksek sesle tekrarladı. Yine bir sessizlik. Ve Ryder yine sustu. Yine cevap vermedi. Toplantı da öylece sona erdi.
Tamam bir şeyler olacak. Daha kesin değil belki. Ama aşağı yukarı belli oldu. Suriye politikasındaki işbirliği, Türkiye’nin ısrarla değiştirmediği çizgide olmayacak. Obama’nın Türkiye’ye yaptığı 24 Nisan jestinin karşılığı da Irak olacak.
Paylaş