Paylaş
Ayşe Hatun Önal, 1999’da Miss Turkey seçilmesi sonrası başladığı mankenlik kariyeri boyunca sunuculuk, oyunculuk gibi alanlara el atmış olsa da esasen bugün, 41 yaşında ve emekli bir manken olarak anılması muhtemel biriydi. Ancak öyle olmadı. Önal 2003’te hem de ‘mankenden şarkıcı olur mu’ gibi manasız tartışmalar eşliğinde müziğe soyundu.
İkinci ihtimali seçti
‘Çeksene Elini’, mankenlikten gelen bir şarkıcı adayının çıkış şarkısı olarak, elektronik altyapısı ve çarpıcı sözleriyle hem gündem yarattı hem eleştirilerin hedefi oldu. Ayşe Hatun Önal, o dönem şarkı söylemiyor, adeta konuşuyordu. Ancak parça misyonunu yerine getirdi ve amacına ulaşmış kült bir hit olarak Türk popüler müzik tarihindeki yerini aldı.
Esasen Ayşe Hatun’un müzik kariyeri de ‘Çeksene Elini’nin verdiği mesajı doğru okumasıyla başladı. Ya o şarkının sözlerindeki gibi, kalburüstü mekânlarda alkolün tesiriyle, kendisine belini kıracak gibi sarılan adamların ve onların ilgilendiği kadınların dünyasında kalacaktı ya da dans/elektronik altyapılara sarılıp, doğru kişilerle işbirliklerine giderek müzikal rüştünü ispat edecekti. İkincisini seçti, kendini geliştirdi. Sesinin sınırları açısından uygun ve nakaratı güçlü şarkı seçimlerinin yanı sıra elektronik altyapılarla anaakım sound’unu dozunda harmanlamayı da başardı. Ben gönül rahatlığıyla, ‘eski manken’ yaftasına rağmen popüler alanda kendine ait bir kulvar açtığını söyleyebilirim.
Torna tezgâhından
uzak durmalı
‘Sustuysam’ albümüne hakkını teslim edelim. Uzun bir aradan sonra gelen ‘Selam Dengesiz’i de kendi kulvarı çerçevesinde takdir edelim. Ama şunun altını önemle çizmem gerek: Ayşe Hatun Önal; torna tezgâhını andıran Türk pop müzik piyasasının kalabalığında fark yarattıysa bunu sağlayan unsurları hiç aklından çıkarmamalı. Diğer bir deyişle kendi sound’unu belirleyen ‘harman’dan uzaklaşmayıp torna tezgâhının beklentilerini göz ardı etmeli. ‘Dans müziği, elektronik tavır dünyada nereye koşuyor; ben bunu uyarlayıp memleket popundaki yerimi nasıl güçlendiririm’ diye düşünmeli.
Önal’a; ‘Kalbe Ben’, ‘Çak Bi Selam’, ‘Güm Güm’, ‘Olay’ ve en son bu yıl çıkardığı ilk tekli ‘Katakulli’de izlediği sound çizgisini; nakarattaki ‘marş’ kıvamını geliştirerek sürdürmesini tavsiye ediyorum. Son teklisi ‘Efsane’yi dikkatle dinlediğimde nakaratın gücü itibariyle sorun olmasa da sound olarak anaakım torna tezgâhına yakınlaşan bir Ayşe Hatun Önal’la karşılaştığımdan; söyleme ihtiyacı duyuyorum.
Esasen Ayşe Hatun’un müzik kariyeri de ‘Çeksene Elini’nin verdiği mesajı doğru okumasıyla başladı.
Uzaylının gizli defteri
Yeri doldurulması mümkün olmayanlar listesinin başında gelen uzaylı müzik devrimcisi, yıldız çocuk David Bowie’nin veda nitelikli ve gerçek bir ‘son’ albüm olan 2016 tarihli ‘Blackstar’ında baştan sona başyapıt olan bir müzik yaşamının ‘The End’ yazısını görmüştük. Apollo 11, Ay’a indiğinde “Bu da bir şey mi ben uzaylıyım” diyen ve ‘Space Oddity’yle aramıza karışan; yıllar sonra aramıza karışmaktan ziyade önden gidip yol gösterdiğini anladığımız; bir yandan müzisyen, bir yandan dinleyenlere ve gidişiyle birçok kişiye ışık olmuş biriydi David Bowie.
Kendisinin aramızdan ayrılışı sonrası, kimi eski demolardan oluşan ve John ‘Hutch’ Hutchinson’lı Mercury dönemini de kapsayacak şekilde iki albümü daha yayımlandı (‘Spying Through a Keyhole’ ve ‘Mercury Demos’). Bu yılsa beş CD ve 75 parçalık ‘Conversation Piece’ adlı box set’in haberini aldık.
Dijital dinleme platformlarında da bulunan bu koleksiyon ürününün sadece Bowie hayranlarını değil, kendisiyle yeni tanışan genç müzikseverleri de mutlu edecek birkaç önemli özelliği var. Bunlardan en önemlisi, daha önce gün ışığına çıkmamış 12 parça ve ayrı bir albüm olarak yine bu yıl yayımlanan ‘Space Oddity 2019 Mix’ albümünü de içeriyor oluşu.
David Bowie’nin müziği; karakterler; göndermeler, tabudevirenlik boyutlarıyla bir bütünlük ifade eder. Ne glam rock’un atası olarak anabilirim kendisini ne de punk’ın kuzeni sadece... Avangart elektronik tarafını da öne çıkaramayız, cazla olan güçlü bağını da... Yaşamı boyunca ürettiği hemen her şeyin sanatsal kıymetini esas aldığımızda bu beş CD’lik box set’in önemi bir kez daha anlaşılıyor. Tamamı için, ‘ilk yıllar, ev ve radyo kayıtları ve nadir bulunurlardan oluşan dev bir eser’ demek sanırım yanlış olmaz. Ya da özel bir müzisyenin gizli defteri ve ölümden sonra yaşam...
Muzipliğe karşı
yalnızlık
Multitap’ı özlemekteydik. ‘Ben Anlarım’, ‘Mutluyum’, ‘Çıbık’, ‘Battaniyem’, ‘Bir Şey mi Var’, ‘Kıyılarımdan İzle Beni’ ve Demet Evgar düeti ‘Bu Şarkıyı Dinliyorsan’ gibi popüler olmuş kimi şarkıları bir yana; müzikli hikâyelerini bütün olarak değerlendirdiğimizde, kendilerinin bugün yeni jenerasyonu peşinden koşturan sound, sözler ve yaklaşımı seneler önce gerçekleştirdiklerini görüyoruz.
Üretime çok uzun ara verdiler ancak hiçbir şey için geç değil. Yeni çalışmaları ‘No 3’ dijitalde 3A ve 3B olmak üzere beşer parçalık iki bölümden oluşuyor. Bir plak ya da kasetin farklı ruh hallerine sahip iki yüzü ya da bütünleşik ancak iki bağımsız EP gibi düşünebilirsiniz. 3A, bildiğimiz Multitap muzipliği, ve “Harekete geç” diyen enerjisiyle güneşli bir günse 3B; gece ve bizi besleyen yalnızlığımız olarak özetlenebilir. Çıkış parçası ‘Kara Balık’tan başlayarak ama mutlaka ruh halinize göre dinleyin.
Multitap, hak ettiği geniş kitleleri yakalamak için dijital dünyanın kurallarını dikkate almalı. İki ayrı dinleme listesi tadı veren albüm konsepti çok doğru. Şimdi şarkıların tamamı için yaratıcı video fikirleri geliştirip kısa aralıklarla paylaşma; çok konserli yeni bir dönemin stratejisini belirleme zamanı.
Paylaş