Küçükken, ne bir video klip ne bir konser varken, yurtdışına giden arkadaşlarımız vardı.
Onlar, betamax, sonra VHS kasetlerle gelirlerdi; oralardan izlerdik. Bildiğiniz televizyon kayıtları aslında. Ama bize hayal gibi gelen şeylerdi.
Teleskop, Pop Saati gibi programların dışında bir Spandau Ballet, bir de Duran Duran konseri vardı; TRT o dönemde yayınladı. Çok şaşırdık. Düşünebiliyor musunuz, hiç konser görmemiş bir nesil. Elimizde kumanda falan da yok. Gazeteler, Spandau Ballet grubunun konseri ile ilgili haberlerde, "Spandau Balesi" yazmıştı. Demek medya da o kadar yabancı müziğe. Hoş; "medya" deseler o zaman, o ne demek derdik. Bir TRT vardı dediğim gibi.
O "Alamancı" arkadaşlarımızın getirdiği video kasetlerden öğrendiğimiz tek bir şey vardı: MTV!
Yani müzik televizyonu. Eloğlu almış yürümüş. Televizyonla bütün meselesini halletmiş; üstüne bir de müzik televizyonu var. İşte ağzı açık ayran budalası gibi bakarsın o zaman, acaba benim memleketimde de bir gün olur mu diye.
Çok yıllar geçti... Sonra biz anladık ki o gözümüzde büyüttüğümüz MTV bile oranın KRAL TV’siymiş aslında.
Yani ne anlama geliyor bu laflar?
Lafımız ayrı ayrı; bugün burada Türkiyelileşmiş bir MTV çabasına değil, döndürdüğü kliplerden para alan KRAL TV’ye değil, yakın bir geçmişe kadar yabancı televizyonlardan "arakladığı" kliplere telifsiz logosunu koyan Number One TV’ye değil, mümkün mertebe yerelleşmeye çalışan Dream TV’ye değil.
Peki, kime söylüyoruz lafımızı? Lafımız, bugün can çekişen Türkiye müzik endüstrisiyle birlikte batmaya mahkûm müzik medyasına.
Çünkü hiç kimsenin taşın altına elini koymaya niyeti yok, niyeti olanların da "bu kriz ortamında" patronu müsaade etmez.
Burada sistem şöyle işliyor: Şahane bir fikrin mi var, sponsorun yoksa kendine sakla. Kimsenin de aklından geçmiyor ki, sponsorlar da aptal değil ve sadece şahane bir fikre para yatırırlar. Ama orada bir nüans var.
Sponsoru küçümsemeyin, kimse parasını sokağa atmaz. Öte yandan sen projene destek almak yerine işinin "kendisini" satışa çıkarırsan bir şekilde, maalesef orasıyla burasıyla oynarlar. Devamında hayıflanmak pek akıl kárı değil.
Bugün MTV Europe’u ya da dünyanın diğer büyük müzik televizyonlarını seyrettiğimde de aklımdan hálá aynı şey geçiyor aslında; bizimkilere haksızlık etmek istemem.
Sistem birini yaratıyor, ondan para kazanıyor. Akabinde de benzerlerini... Bir asıl, en az üç suretten para kazandırabilir. Yükleniyorlar; aynısının tıpkılarına, kötülerin iyisine, iyilerin kötüsüne...
Adı ister MTV, ister Kral TV olsun.
Dişinden tırnağından artıran kimi iyi müzisyenler, gruplar da acaba klibim dönecek mi diye tırmalıyorlar hálá.
Sonrası; yayın politikaları, reytingler, ödül törenleri, palavralar...
Müzik endüstrisinin kökten değiştiği şu dönemde, müzik medyasının da acilen iş yapış biçimini sorgulaması lazım..