Peşinen şunu söylemek istiyorum, hiçbir zaman sıkı bir REM hayranı olmadım.
Grupla meselem onların ilk albümü Murmur ile başlayacak kadar eskiye dayanır, evet. Hatta Murmur benim en sevdiğim REM albümüdür hala. Ama sonra uzunca bir süreliğine koptum gruptan. Birçok kişi için olduğu gibi Murmur’dan 6-7 yıl sonra çıkan Document’teki "The One I Love", "It’s The End Of The World" gibi şarkılar beni de çarptı. Sonra Out Of Time... "Losing My Religion", siz de takdir edersiniz ki gelmiş geçmiş en mühim şarkılardan biridir. "Shinny Happy People" (çalmıyorlar artık konserlerde) vardır sonra...
Derken, Automatic For The People’la gelen iki büyük hit daha; "Everybody Hurts" ve "Man On The Moon". O tarihten sonra yaptıkları albümler de iyi albümlerdir. Hepsi Amerikan ve dünya rock tarihi içinde hak ettiği yeri almıştır. Ancak geçtiğimiz cumartesi akşamı SOS İstanbul kapsamında sahne alan REM’i izlemeye gelen o insanların büyük bir çoğunluğunun sadece yukarda saydığım 3-5 şarkıyı dinlemek için oraya geldikleri de kesin. Kaldı ki Around The Sun’la başlayan ve son albüm Accelerate’te iyice olgunlaşan net politik tavır, öte yandan sound olarak ilk dönemlerini anımsatan sertleşme de düşünülünce, Türkiyeli REM’cilerin mevzuya biraz şaşı bakmalarına şaşmamak lazım. Bir de izleyicinin beklentileri çok yüksekti bana soracak olursanız. Konserde bir arkadaşımın tabiriyle herkesin suratında "E, REM bu muymuş" ifadesi vardı. Ve evet arkadaşlar REM budur. REM için kendi mesajını vermek, sosyal sorumluluk projelerinin içinde yer almak ve tabii çıkıp şarkılarını söylemekten başkaca da bir mesele olamaz.
Ancak bizdeki durum biraz enteresan gelişti. Çünkü SOS İstanbul diye bir şey yok aslında. SOS İstanbul; REM, Türkiye’ye gelsin diye tasarlanmış bir proje. Yani sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek mesajlarını daha güçlü iletmek için REM’den de destek gördükleri bir durumdan söz edemiyoruz. Hal böyle olunca da ünlülerin çıkıp şarkı aralarında okudukları metinler, istedikleri destek kaynadı gitti bana kalırsa. İnsanların bu organizasyonun maksadını sahiplenmeleri için yeterince uğraşılmamıştı. Dilerim bundan sonra yapılacak SOS İstanbul’larda işin özü ikinci planda kalmaz. Sivil toplum örgütlerinin stantlarının önünde üç beş insandan fazlasını göremedim ve buna samimiyetle üzüldüm. Öte yandan tuvalet kuyruğu coşmuştu. Ben birçok REM şarkısını tuvalet kuyruğunda dinledim. Hatta o kadar uzun sürdü ki o bekleyişler; yeni arkadaşlar bile edindim. Aynı şey, yemek ve içecek kuyrukları için de geçerliydi. Bir de ışık REM’e yakışmayacak kadar yetersiz olunca iyice keyfim kaçtı.
Ön gruplardan Ayyuka benim için özel bir grup. Sonra Jason Pierce’ın Spirtualized’ı da çok önemli bir gruptur. Mor ve Ötesi sahne aldığında sesi biraz açarlar diye düşünmüştüm, öyle olmadı. Yine de sahnede gayet keyifli ve enerjiktiler.
Kuruçeşme’nin bir kábusu da konser çıkışı taksi bulma olimpiyatları. Erken çıkmayı kendine yakıştıramıyorsun doğal olarak. Geç çıkayım desen o kalabalık boşal boşal bitmiyor. Fırsatını bulmuşken, güç bela çevirebildiğim taksiyi elimden almak için üzerime atlayıp kapıya saldıran genç hanımefendilere selam etmeyi borç bilirim. Bu kabalıkları sayesinde bir süre Kuruçeşme Parkı’nda oturmaya karar verdik ve uzun zamandır geçirdiğim en güzel zamandı.