Paylaş
Başlangıç noktası olarak ilk albümü ‘Aşk Yarası’nı alacak olursak, kariyerinin 20’nci yılını idrak ediyor Burcu Güneş. Bu 20 yılla ilgili söylenecek çok şey olabilir ancak henüz ilk günlerinde tanıdığım Güneş’in müzik serüvenini şöyle özetlemek isterim: Müthiş bir ses ve yorum; iyi bir şarkı yazarı ve hak ettiklerini tam anlamıyla alamamış bir müzisyen. Sebep? İlkeli duruş, sert çıkış, mücadeleci karakter; kalite çıtası yüksek insan...
Güzel tınlıyor ancak ‘piyasa’ dediğimiz şey, bu kadar ‘düzgün’ insan sevmiyor ne yazık ki. Bu nedenle sayısız engeli aşmak durumunda kaldı Burcu Güneş. Kiminiz ‘popçu’ der geçersiniz ama emin olun oyunu kuralına göre oynasa, diğer bir deyişle kendinden ödün verse bambaşka ticari sonuçlara ulaşabilirdi. Belli ki 20 yıllık mücadelesini bir türkü albümüyle ödüllendirmek istemiş. Hasan Saltık prodüktörlüğünde şahane türküler seçilmiş.…
‘Minnet Eylemem’de
Selda Bağcan’la düet
Anadolu’nun güneşi altındaki 12 parçalık yolculukta Neşet Ertaş’lara, Kul Nesimi’lere, Esin Afşar’lara, Cem Karaca’lara, Âşık Mahzuni’lere, Karacaoğlan’lara selam yollanmış. Selda Bağcan, sırf sesine duyduğu hayranlık nedeniyle ‘Minnet Eylemem’de yorumuyla eşlik etmiş Burcu Güneş’e; söylenene göre beş kuruş da istememiş bunun için. Selçuk Balcı, meşhur şarkısı ‘Deniz Üstünde Fener’de sesiyle rehberlik etmiş Karadeniz gezintisine. ‘Oy Beni Vurun Vurun’ ve
‘Bir Ay Doğar’ı repertuvara alıp daha önce ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’, ‘Sen Anlat Karadeniz’, ‘Çukur’ gibi reytingli TV dizilerinde ün sahibi olmuş türküleri yeniden yorumlamaktan çekinmemiş. Hepsinin hakkını da vermiş.
Eşzamanlı olarak Amerika, İngiltere ve Avrupa dijital pazarlarında da öne çıkarılan ‘Anadolu’nun Güneşi’ (The Sun of Anatolia), bir proje albümü de olsa Burcu Güneş’in ‘imza’ işlerinden biri olmuş. Hem bozmadığı duruşu nedeniyle kendine hem de bize birer Burcu Güneş armağanı… TV dizileri vesilesiyle türkü yorumlarına aşina hale gelen total izleyicinin ve YouTube neslinin de ilgisini çekeceğini umuyorum.
Samimi, risk alan, kaliteli bir iş
David Byrne, beyni olduğu Talking Heads ve solo işleriyle, 70’lerin sonundan başlayıp 80’lere güçlü bir damga vurmuş ve saygınlığını hiç kaybetmemiş bir müzisyen. Popüler müzik alanının en güzel kafalı insanlarından biri. Onyıllar boyunca ‘pop’ haline getirdikleri şarkılar bugünle kıyas kabul etmeyecek şekilde iddialı ve bir miktar gergin sanat eserleriydi şüphesiz. Ancak o serin duruşu bugüne taşımak hiç kolay değil. David Byrne bile olsan… Bu albüm, ortak çalışmaları saymazsak 14 yıl sonra yayımlanan ilk solo albümü olma özelliğini taşıyor. Samimi, risk alan, kaliteli bir iş olmasının yanı sıra eskiden derinden etkili olan müzikal üslubun, bugünün tüketicisine fazla gösterişli ve kısmen kafası karışık görünme ihtimali var. Yer yer Trump’la ilgili kaygıların olgun bir ifadesi, yer yer funk gezintili albümden öne çıkanlar ‘Everybody’s Coming to My House’, ‘Every Day is a Miracle’ ve ‘Gasoline and Dirty Sheets’.
Paylaş