Geçtiğimiz pazar günü. Çok önemli bir konseri izlemek üzere evden çıkmak üzereyim. Evim konserin verileceği Parkorman’a yakın olduğu için keyfim yerinde.
Taksiye binsem iki milyon yazıyor, yürüsem püfür püfür, günlerden pazar. Konserden on beş dakika önce salına salına çıkıyorum evden. Çıkmamla dumura uğramam da bir oluyor.
Bunca yıldır burada oturuyorum. Parkorman’da sayısız konser izledim. Garbage Konseri çok kalabalıktı örneğin. Sonra Alanis Morissette Konseri de var. Ama bu sefer başka. Konsere gelenlerin arabaları Parkorman’a sığmamakla kalmamış, çift sıra halinde benim evimin önüne kadar gelmiş. Yani konsere gelip de arabasını benim evimin önüne (benim konsere gitmek üzere taksiye bineceğim yere) park etmiş olanlar var.
Heyecan içinde konser alanına ulaşıyorum. İçerisi iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık. Çoluk çocuk gelenler, orta yaş, üstü, altı; herkesler orda.
Aslına bakacak olursanız şaşılacak bir şey yok. Çok özel bir konser izleyeceğiz çünkü. ‘Efes Pilsen ile Dolu Dolu 35 Yıl Projesi’ kapsamında Efes Pilsen gibi 35. yaşını kutlayan İstanbul Gelişim Orkestrası’nın performansına tanık olacağız.
55 kişilik orkestra ve koroyla birlikte (Nebil Özgentürk’ün arşiv görüntüleri eşliğinde) Ajda Pekkan, Ayten Alpman, Berkant, Bülent Ortaçgil, Erol Büyükburç, Erol Evgin, Fatih Erkoç, Işın Karaca, Levent Yüksel, Melike Demirağ, MFÖ, Moğollar, Neco, Nükhet Duru, Sezen Aksu, Timur Selçuk ve Zülfü Livaneli’nin performanslarını izleyeceğiz. Üstelik Atilla Özdemiroğlu, Garo Mafyan, Uğur Başar ve Asım Ekren yönetiminde. Atilla Şereftuğ ile Erdal Kızılçay’sa İsviçre’den özel olarak bu gece için geldiler.
Şimdi mahşer kalabalığının nedenini anladınız mı? Neden biz de gitmedik diye kafanızı duvarlara vurdunuz mu?
Bilet gelirinin Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile birlikte yürütülen ‘Geleceğin Sanatçılarına Bir Işık da Siz Yakın’ kampanyasına aktarılacağını biliyoruz.
O gece orada konuşulan konuların başında ‘Acaba kaç kişi vardır’ geliyor. Öğreniyoruz ki 10 bini aşkın izleyici var. Bunların 3 bin 500’ü davetli. Geriye kalanlar, bilet paralarını ödeyip çoluk çocuğu da alarak Türk Pop Müziği’nin tarihine tanıklık etmek üzere Parkorman’a gelmişler.
Ve o gün orada 40 altın şarkı dinliyorlar. Berkant’tan ‘Samanyolu’; Ayten Alpman’dan ‘Tek Başına’ ve ‘Memleketim’; Erol Büyükburç’tan ‘Kırık Kalp’; Timur Selçuk’tan ‘Ayrılanlar İçin’ ve ‘İspanyol Meyhanesi’; Bülent Ortaçgil’den ‘Olmalı mı’ ve ‘Benimle Oynar mısın’; Nükhet Duru’dan ‘Ben Sana Vurgunum’, ‘Melankoli’, ‘Anılar’ ve ‘Tanrım’; Sezen Aksu’dan ‘Kaybolan Yıllar’, ‘Sen Ağlama’, ‘Rakkas’; Ajda Pekkan’dan ‘Özleyiş’, ‘Yeniden Başlasın’, ‘Kimler Geldi’, ‘Bambaşka Biri’; MFÖ’den ‘Ele Güne Karşı’, ‘Güllerin İçinden’; Livaneli’den ‘Karlı Kayın Ormanı’ ve ‘Leylim Ley’ dinlediklerimizin bazıları.
Herkesin gözünde bir pırıltı, bir coşku var. Çocuklar mutlu; anneler, babalar, dedeler, nineler mutlu; gençler mutlu. Sahnedekiler heyecanlı ve gururlu.
Bu tip büyük organizasyonlara imza atmak biraz da zeka istiyor galiba. Efes Pilsen, 35. yıl kutlamasını İstanbul Gelişim Orkestrası’nınkiyle birleştirmese; konserin geliri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği aracılığıyla geleceğin sanatçılarına bağışlanmasa onca isim aynı sahnede bir araya gelir miydi?
Onlar bir araya gelmese, 10.000 insan o gün Parkorman’dan bu kadar mutlu ayrılır mıydı?
Görüyoruz ki, tanıtım bütçelerini doğru işlere yatıracak sponsorlara çok ihtiyacımız var. Doğru proje olduğunda herkes kazanıyor çünkü.