Hadise’yi gördüğüm ilk günü hatırlıyorum. Benim diyen ádemoğlunu etkileyecek bir kadın.
Hadise, o ara talk show’dan magazin programına koşar adım ilerliyor. Bir de, fazlasıyla burnu büyük bir hali var. Yani futbol hayatı nispeten bitmiş Roberto Carlos misali; Jennifer Lopez’i, Shakira’yı Fenerbahçe’ye almışız gibi; bize bir lütuf sanki...
Açıkça da söyleyeyim; Hadise’nin yaptığı işin bu coğrafya içinde tutma ihtimalinin yüksek olduğuna daha ilk dinlediğimde inandım. Yakın Avrupa’da Hadise kıvamında işler çıkartan tonla benzerinden de; bu toprakların beğenisi esas alındığında çok daha iyi, orası tartışma götürmez.
Ama işte gurbetçi duygusallığı mıdır, bu memleketin gerçeklerini şaşı okuma mıdır, prodüktör gazı mıdır; teşhis koymak bana düşmez de, bir şey var beni huzursuz eden.
Önceleri, "Ben yurtdışında bu işi becerdim zaten" diyen bir strateji yürüttü. Sonra baktı ki burada başka bir ekmek var, derhal raya girdi. Şimdilerde Sezen Aksu’nun da şarkı verdiği bir albüm sahibi Hadise.
Albümünü dinlediğimi ve kendi evreni içinde değerlendiğimde son derece başarılı bulduğumu itiraf etmek isterim. Az önce de söylemeye çalıştığım gibi Avrupa kökenli pop kriterleri esas alındığında benzerlerinden hiç de aşağı kalmayacak bir sound, bir sunum.
Lakin... Hadise’nin albümünü Türkiye’de çıkartmakla ilgili ticari stratejisi olan bir prodüktörün bu memlekete münhasır kaygıları da olmalı.
Tersten başlayayım; Hadise burada niye satmaz biliyor musunuz?
Çünkü Hadise’miz; MTV jenerasyonu referans alındığında çabuk tüketilir dans müziği yapmaktadır bir yandan. Öte yandan bunu Türkiyelileştirmeyi de başarmıştır sound itibariyle.
Ve fakat burada bu işin alıcısı yoktur. Bu yapılan işe ne Portecho’ydu, Bedük’tü elektro pop dinleyen kardeşler sahip çıkar, ne de Reina, Sapphire gibi pahalı kulüplerde gelecek hesabın hesabını yapmayanlar. Özetle kimselerde gidip Hadise albümünü arşive katma heyecanı olmaz.
Peki, ne olur? Madem bu hanımefendi böyle güzel bir damar yakalamış, bu nasıl paraya çevrilir?
Kimseyi yermeye çalışmıyorum ama ben olsam, hele bir de sektörün açmazlarını, Hadise’den bağımsız gözetecek olsam, çok yönlü bir anlaşma yapardım kendisiyle.
Çünkü Hadise’nin işinden para kazanmak istiyorsan, diğer bir deyişle Bulgaristan’da yetişmiş Türk kökenli halterci misali hazırlopa konmuşsan, uzun vadeli başarı için emek lazım, strateji lazım.
Prodüktör şirket olarak bu projeyi sahne işleri ile birlikte bağlayamıyorsan, "Yahu bu kadar magazin malzemesi, fena da iş değil, bak koca Turkcell bile sponsor oldu, niye satmıyor ki bu" diye Agop’un kazı gibi düşünüyorsan, para kaybetmeye eninde sonunda mahkumsun.
Hadise’nin sınır ötesi bağlantılarını bilmem ama, kendisinin albüm satışından burada medet ummak beyhude bir çaba; orası kesin. Kaç satmıştır, ne yapmıştır bilmiyorum. Fakat o yüksek bütçeli klipler, o Sezen’li şarkılar falan düşünülünce, ezberini bozma cesareti olmayan bir prodüktörü ticari anlamda tatmin etmesi bana göre mümkün değil.
Kafaların değişmesi de zor. Değiştiremeyenlerin akıbetini beraberce göreceğiz. Keşke Hadise, o "Avrupalı" duruşuyla kendi kariyerini kendi yönetme konusunda daha ısrarcı olsaydı. Keşke burada gördüğü iki güleryüz, iki tatlı dile kanmasaydı da, sonra biz sıraya girseydik kendisine bir konser verdirebilmek için o pahalı kulüplerde.
Bir anlasak... İş artık zaten Hadise kaç sattı meselesi değil, bir hadise yaratabilmek meselesi.
AC/DC Coliseum’a adını yazdırdı
35 yıllık efsane rock grubu AC/DC, son albümü Black Ice’ı sonunda tüm dünyada yayınladı. 6 Kasım’da Türkiye’de Sony BMG tarafından çıkarılan albüm, tüm dünyayı tabiri caizse salladı. Sadece Kanada’da 5 platinyum plak sınırını aşan Black Ice, ABD, İngiltere, Almanya, Japonya, İtalya’nın da içinde bulunduğu 29 ülkede listelerde ilk sıraya yerleşti.
Bunlar uzun süredir patlama hazırlığında olan gruptan beklenen bir başarıydı zaten, fakat plak firmaları onları tarihe yazmak için farklı yollara başvurdu. Sony BMG albümün reklamını yapabilmek için dünyanın en önemli tarihi binalarına AC/DC logolarını yerleştirdi. Örneğin Roma’da ünlü Coliseum binasına koskoca bir AC/DC logosu yansıtıldı. Kanada’da ise 553.33 metrelik dünyanın en yüksek binası ünvanına sahip CN Towers’ta da AC/DC logosu bir bayrakla dalgalanıyor. CN Towers’ta daha önce böyle bir reklam yapılmadığını bunun bir ilk olduğunu da ekleyen yetkililer, Almanya için daha kışkırtıcı bir yöntem bulmuşlar. Almanya’daki Black Ice tanıtım gecesinde buzdan AC/DC logoları tasarlandı ve bunları siyaha boyanmış üstsüz mankenler tanıttı.
Yunanistan’da uygulanan reklam kampanyası ise ülkemize en uygun olanı. Sokakta çöp kutuları ve duvarlar gibi her gördükleri yere AC/DC logosunun ortasındaki şimşek işaretini stensil spreyle boyadılar.
Bu aralar ünlüler de AC/DC’ye göndermeler yapıyor. Quentin Tarantino, AC/DC logosuna gönderme yapan bir tişörtle bir film galasına katıldı. Manken Gisele Bündchen ve Britney Spears da üstünde grubun tişörtüyle birkaç kez görüntülendi.