Asmalımescit’i kim değiştirdi

İstanbul’un en ilgi çekici yeme içme ve eğlence semtlerinden biri haline gelen Asmalımescit’te bir sokak öteye ulaşmak için durmaya yakın bir süratle ilerleyen ama hiç sıkılmayan kalabalığın arasındayım.

Sağlı sollu masaların arasından Şehbender Sokak’a ulaşmaya çalışıyorum. Ne ara bu hale geldi burası? On yıl önce de böyle miydi?
Şimdi bırakın yeme içme meraklıları için cazibe merkezi haline gelmesini, ciddi anlamda bir eğlence merkezi artık Asmalımescit. On yıl önce, on yıl sonra? Nasıl başladı bu hikâye?
Sanıyorum 1999’dan önce ancak İstanbul’un birkaç köklü meyhanesi için o kadar yolu yürürdük Taksim’den. Galatasaray’dan sonra kalabalık seyrelmeye başlardı. Odakule’den sonra neredeyse ıssızlaşırdı İstiklal Caddesi.

BABYLON SAHNESİNDEN GEÇENLER

Şimdi kalabalıkları yararak bir konser izlemek üzere yolunu tuttuğum Babylon’un, bu semtin çehresini değiştirdiğini, “Burada konser mekânı mı olur” diyenleri mahcup eden Şehbender Sokak’tan dalga dalga çevreye yayılan bir aura’sı olduğunu inkâr etmek mümkün değil.
Geçen on yıl içinde kalitesinden hiç ödün vermeden İstanbul’un en özel performans mekânı olarak kalmış olması bile bu özelliğinin yanında hiç kalıyor.
Babylon’cuların onuncu yıl şerefine çıkarttıkları “On” adlı kitabı okurken kendi hayatımın son on yılı da gözlerimin önünden geçti. Orada izlediğim konserlere iliklenmiş bir sürü müzik dolu anı? Şimdi “Üşenmeyip Babylon sahnesinden geçmiş müzisyenleri saymaya kalksam” diyemiyorum çünkü kitapta bu liste büyüteçle okunacak kadar küçük puntolarla yazıldığında bile yedi sayfa işgal etmiş.
“On”, Babylon’un kapısından geçmemiş müzikseverleri dahi etkileyecek kadar özenli, çarpıcı ve şık bir yapıt. Performans mekânı olarak dünya çapında bir marka olduğuna inandığım Babylon için büyük bir gurur vesilesi.

Rock’n roll’un magazinle imtihanı

Magazinciler ve sanatçılar arasında git gide çirkinleşen ilişkiyi tartışıyoruz bir süredir. Müzisyenlere odaklı olduğumdan belki aklıma Teoman’ın vukuatları geliyor. Şimdiki Timuçin Esen’le ayyuka çıkan bir tartışma. Bir süre sonra unutulur, ta ki yeni bir olaya kadar. Ben “Tüm dünyada sanatçıların özel hayatı merak edilir”, “Sanatçı halka mal olmuş kişidir, özel hayatı da olmaz” ya da “Bunun adı magazin terörüdür” tarafından bakmıyorum konuya. Ancak bir gerçek var ki bu olaylar paparazzi kardeşlerimizin sosyetik mekânları bırakıp rock’n roll mekânları keşfetmesiyle başladı.
Eskiden o sosyetik mekanlara gidip de kameralara sinirlenenler için orada kamera olduğunu bile bile gidiyorlarsa müstahaktır deyip geçiyorduk. Şimdilerde ise kış aylarında canlı müzik mekânları ile dolu İstiklal Caddesi’ne odaklandı magazin muhabirleri.

BIRAKIN YÜRÜSÜNLER

İki enteresan nokta var. Birincisi o mekânların kapısına kadar gelemiyor özel arabalar; valet parking falan da yok. İkincisi emin olun oraya giden hiç kimse dilerim çıkışta kameralara yakalanırım diye geçirmiyor içinden. Durum şu ki, çaresiz, bir süre yürümek zorundalar. Ve her ne oluyorsa o arada oluyor. Hiçbir haber değeri olmayan bir durumdan ekmek çıkarmaya çalışan magazin muhabirleri, kiminin küfür etmesine, kiminin duran kamyona çarpmasına, kiminin yere kapaklanmasına, kiminin yumruk atmasına, kiminin de hayatı boyunca unutmayacağı kadar utanç verici bir şekilde gözaltına alınmasına çanak tutuyorlar.
Ama asıl mesele hiçbiri değil. O mekânlarda eğlenmeyi, müzik dinlemeyi tercih eden müzisyenler, sanatçılar aslında “rock’n roll” yaşamayı tercih ediyorlar. Yani valet parking de, özel şoför de, koruma da istemiyorlar. Tek istedikleri iyi müzik dinleyip, iki arkadaşla sohbet ve birkaç biradan sonra yalpalayarak bile olsa evlerine ya da taksiye kadar rahatça yürüyebilmek. Diğer insanlar gibi? Ama siz buna izin vermiyorsunuz. Ve inanın siz gerçekten bir “haber” yakaladığınızda, Teoman’ın ya da Timuçin Esen’in, kameranızın objektifini eliyle kapatmasından farklı değil yaptığınız hareket.
Yazarın Tüm Yazıları