AKP eski hatalı deneyimlerden etkilenmeyerek sporu yine Milli Eğitim Bakanlığı'nın ikinci sınıf bir görevi olarak değerlendirdi.
Bir milyona yakın personeli, ülkenin her tarafına dağılan teşkilatı ile tek bir bakanın bile başedemediği bu kuruma bir de sporu eklemek hiç de mantıklı ve duyarlı bir yol olamaz. Avrupa'nın en genç nüfusuna sahip olan bir ülkenin 25 milyon gencine gösterdiği ilgisizlik bence büyük haksızlık. Spor futbol demek değil. Oyun sporları ile de tanımlanamaz. Sporun yönetimi bağımsız olmalı.
Mumcu’nun görevi
Yeni Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu'nun kişiliği, karizmatik yapısı ve sporla ilişkisi ile çok kısa zamanda sporun Milli Eğitim'in yapısal ağırlığı içinde ezileceğini göreceğine inanıyorum.
Batı ülkelerinde ''Junior'' Bakanlıklar var. Bizdeki karşılığı ise Müsteşarlık. Eğer bütçesi ve görev yapısı tamamen ayrı bir spor müsteşarlığı kurulursa o zaman Bakan'ın detaylarla uğraşmasına gerek kalmaz. Bu şekilde yeni fakat uygulaması kolay bir yöntemle endişelerimiz ortadan kalkar.
Asıl hedef
Aslında dünyada yüzde 99'luk bir oranla uygulanan sporun kendi kendini yönetmesi gerçeği de ana hedef olmalıdır. Anayasamız bile 'Devlet sporu yönlendirir' diyor, 'Yönetir' demiyor. Öyle ise bu bağnazlık neden.
Gerçek spor adamları ve sadece federasyonlar ile Olimpiyat Komitesi'nin temsilcilerinin yer alacağı bir spor konseyi kurulur ve bu kurumun öngöreceği yapı ile spor yönetilir. Her ülkede olduğu gibi Devlet bütçesini sağlar ve bu bütçenin gereği gibi kullanılmasını gözetir.
Dünya, sporu bu kadar basit bir şekilde bağımsız bir kurum haline getirmişken bizim hala birkaç komünist ülkede uygulanan sistemde kalmamız utanç verici değil mi? Gerçekten bunu anlamakta güçlük çekiyorum.