SPOR medyasına Werner Lorant'ın gel-gitçisi tarafından, bir televizyon kanalı aracılığıyla yapılan çirkin saldırıyı şiddetle kınıyorum.
En kısa zamanda TSYD'nin bu kişi hakkında adli kovuşturma başlatması gerekir. Ancak, eğri oturup, doğru konuşmak gerektiğine de inanıyorum.
Spor medyasına amigoluk gibi bir yazı ve konuşma üslubu getiren ve çoğu futbolcu olan bu grup, gerçek spor yazarlarının gazetecilik anlayışında bile bazı kötü değişiklikler yapmalarına neden oldular. Naylon yazarların bu şekilde para, şöhret kazanması nedeniyle medyadan yetişenler büyük şok geçirdiler ve hala geçirmekteler. Bazıları bu değişime uydu ve aynı meslek dışından gelenler gibi amigoluk yapmaya başladılar. Hele hele televizyon kanallarının çoğalması ile kıyafetli ve kıyafetsiz herkes spor yazarı oldu. Meslek dışından gelenler arasında çok az da olsa düzgün, tarafsız ve seviyeli yazı yazanlar da var. Onların haklarını yemek istemiyorum. Hatta bazıları şartları yerine getirdikleri için TSYD üyesi bile oldular. Sözüm bu arkadaşlara değil.
En güzel örnek
Bu gibi yazıları okuyup örnek almak isteyenler, mesleğimizin duayenlerinden Kahraman Bapçum ağabeyimin yayınladığı ‘‘Spor Dünyamızın 45. Yılında’’ adlı kitabını okusunlar. Kitap Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Vakfı tarafından satılmaktadır. Bu kitapta, şu satırlarda ifade etmek istediklerimin en çarpıcı ve zengin örneklerini görebilirler. Yenilenmek adına eskiyi, etiği ve meslek saygısını unutanları da kınıyorum. Herhalde Türk Spor Medyası'nın tarihi yazıldığında bazıları büyük vicdan azabı çekecek.
TSYD'ne düşen görev
Dünya Spor Yazarları Birliği Başkanı ve eski bir TSYD Başkanı ve yöneticisi olarak, TSYD'ne büyük görev düştüğü kanısındayım. Gelecek hafta 25-27 Aralık tarihleri arasında Antalya'da bir seminer düzenliyor. Bu konu burada yer almalı. Önerim, TSYD üyelerinde 8-10 kişilik bir Gözetim Konseyi kurulması. Bu konseye Türk Gazeticiler Cemiyeti'nin başkanı ve genel sekreteri alınmalı. Yayıncılıkta taraf tutan, kulüpçülük yapan ve medya mensubu olmayıp sorumsuzca yazı yazanlara karşı bir yaptırım düşünülmelidir. Kamuyu bilgilendirme görevi ve sorumluluğu olan yayın organlarının bu duyarlılığı göstermeleri gerekir. Ancak uyarılar yine meslek kuruluşlarından gelmelidir.
Kulüp başkanları ve yöneticilerine gelince... Hoşlarına gitmeyen haber ve yayınlardan sonra çağdışı sistemlerle medya mensuplarını cezalandırmak onların görevi değil. Hiç kimse hem savcı, hem de yargıç olamaz. Antrenman sahasını kapatmak, uçağa almamak, hakaret etmek bir kulüp yöneticisinin veya teknik adamın işi olmamalı. Meslek kuruluşu ile iletişim kurulmalı, ceza değil ama doğrunun yazılıp söylenmesi istenmelidir. Bunun için de özellikle kulüp başkanlarının bu konuda ve diğer medya ilişkilerinde daha dikkatli olmaları gerektiğini önemle tavsiye ediyorum.