Neredeyse iki yıl oluyor. Halki’yi Bodrum’dan getirdikten sonra elden geçirirken Tuzla’da bir bayiden boya malzemesi alıyordum.
Bir işadamıyla tanıştım. Birlikte çay içtik, teknelerden konuştuk. O da malzeme için pazarlık ediyordu.
Büyük bir hedefi vardı. Klasik Ege teknelerinin formunu bozmadan, modern bir sualtı profiline sahip, hızlı, okyanus aşan tekneleri ticari mantıkla üretmek. Maltese Falcon yatının tasarımcılarından Hollandalı Gerard Dijkstra’nın şirketi ile anlaşmış, hayalindeki teknenin çizimlerini tamamlatmıştı.
Dosyasındaki çizimlere baktım; guletleri andıran ama sualtı çizgileri ile çok iyi yelken performansı vereceği belli olan bir Akdeniz teknesiydi. Dünyanın saygı duyduğu bir uluslararası tekne tasarımcısının kaleminden çıkan çizgileri, Türkiye’nin en önemli göreli avantajı ile yani, sıkı denetlenmesi halinde çok kaliteli işçilik ve uygun maliyet ile evlendirmek, başarı getirebilirdi.
Sonra o işadamını da, teknesini de unuttum gitti.
*
İngiltere’nin en keyifli yelken dergilerinden biri olan Yachting World’un Aralık sayısının kapağında, Efes 56 adlı bir teknenin test sonuçlarının duyurulduğunu okuduğumda bir heyecan o sayfaları açtım; bir Türk teknesi olmalıydı. Tesadüfen karşılaştığım işadamının düşleri, iki yıl sonra, kuğu gibi bir klasik yelkenliye dönüşüp, dergiyi yıllardır okuduğum için yakından tanıdığım, çok bilen ve zor beğenen test editörlerini şaşırtmıştı.
İstanbul’da yapılan test seyrinin çok başarılı geçtiği anlaşılıyor. Tek sorun, Türkiye’de yapılan birçok işte olduğu gibi ayrıntılarda özensizlikten çıkmış. Dergide, "Bu yatın sorunlu olduğu birkaç yer var. İç mekan dağılımı, ayrıntıların kalitesi ve görünmeyen yerler" deniyor. Ama şu da eklenmiş: "Bu alanlarda iyileştirme kolaylıkla sağlanabilir. Bir ilk girişim olarak bu yat bizi olumlu anlamda şaşırttı."
Gerard Dijkstra’nın bu projedeki rolü tekneyi tasarlamanın ötesinde, 800 bin Euro’yu gözden çıkartıp Efes 56’yı ısmarlayacak olanları varlığı ile cesaretlendirmeyi de içeriyor. Yani başta büyük bir maliyet kalemi olarak görülen tasarım ücreti aslında projeyi kurtarabilen en iyi yatırım unsuru haline gelebiliyor.
*
Bu sayfada içi boş başarı öykülerine yer vermekten özellikle kaçınıyorum. Çünkü, gerçekliği tartışılır öylesine çok öykü dinliyoruz ki. Abartmaya merakımız herkesin malûmu.
Efes 56 öykü değil, láf değil, gerçek. Maltese Falcon yatından bile daha gerçek çünkü bu işin sahiplerinin tamamı bu ülkenin insanları. Daha önce hiç yapmadıkları bir işe, doğru formüle sahip olmanın bilinciyle, ama risklerini de bilerek giren birkaç öncünün dünya kalitesinde işler yapabileceğini kanıtlayan bir büyük başarı bu. Unu, şekeri, yağı bir araya getirip, ellerinin yanabileceğini bilseler de, helvayı harlı ateşte kıvamınca pişirenlere gerçek bir örnek.
Son bir yıl içerisinde uluslararası yelken dergilerinde, Türkiye’nin hem yelken yapılacak, hem de tekne üretilecek bir ülke olduğuna ilişkin kapsamlı röportajların yayımlanması kuşkusuz tesadüf değil. Bu konuda büyük bir kıpırdanma var.
Yachting World Dergisi’nin aralık sayısı ile de sınırlı değil yılın son ürünleri. Büyük dolar milyonerlerinin ve işleri güçleri hayal etmek olan benim gibilerin okuduğu Boat International Dergisi’nde de çok uzun bir Türkiye röportajı yayımlandı bu ay. Tanju Kalaycıoğlu’nun tasarımını yaptığı, Türkiye üretimi Anatolia adlı retro motoryatın kahramanı olduğu "Anatolia Anadolu’da" başlıklı yazıda yine tekne üretiminden, yine güzel denizlerden ve misafirperverlikten söz ediliyor. Değeri ölçülemeyecek bir tanıtım yani.
Şimdi, beklediğimiz; unu, şekeri ve yağı bulanların helvayı daha kolay yapmasını sağlayacak adımlar. Çünkü, devlet, aslında, bu iş için var. Unutulmasın diye tekrarlıyorum.