İnsanın ilk kez ne zaman denize açıldığını bilmiyoruz. 50 bin yıl önceye tarihleyenler var.
Büyük ihtimalle ilk tekne, dalları budanmış büyükçe bir ağaç gövdesiydi; tek gövdeli teknelerin atası. Yani gemilerden yelkenli ve motorlu yatlara, birçok çağdaş teknenin geçmişi bir ağaç gövdesine kadar uzanıyor. Sonra Büyük Okyanus’ta yaşayan Polinezyalılar, ağaç gövdesine bir ince yan gövde eklediklerinde teknelerin daha güvenli olduğunu keşfetmişler. Ve tekne keşifleri hálá sürüyor.
Yeni geliştirilen malzemeler ve su dinamiği ile ilgili yeni buluşlar, önümüzdeki yıllarda tekne anlayışımızı kökünden değiştireceğe benziyor.
Binlerce tonluk bir yük gemisini çekebilen uçurtma yelkenlerin yapılmasını mümkün kılan malzemeler, çok basitten çok gelişmişe ama tümü de yepyeni bir anlayışla geliştirilmiş teknelerin önünü açıyor.
Uzun yıllardır Amerika’da hovercraft planları ve yapımı için hazır parçaları satan Universal Novercraft şirketinin geliştirdiği Hoverwing, suyun üzerinde 80 kilometre hızla giderken, sürücüsü isterse ve hızını 90 kilometreye çıkartırsa, birkaç metre havalanıp dalgaların üzerinde seyredebiliyor. Askeri gemileri andıran gri görünümü ile korkutan Hoverwing’in satış fiyatı 85 bin dolar. Su kontrplağı ve epoksi gövdesi, Subaru motoru ile ne tekne, ne uçak olan bu özgün su taşıtı geleceğe ışık tutuyor.
Daha iddialı bir tekne ise suyun üzerinde bir böcek gibi duran Proteus. 2006 yılında ilk kez indirildikten sonra tüm okyanuslarda ve Akdeniz’de 3000 deneme mili yapan Proteus, menteşeli ve şişme ayakları ile dalgalardan etkilenmeden yüksek süratle yol alıyor. 31 metrelik ilk modelin daha büyüklerinin de yapılabileceği söyleniyor. Kullanma amaçlarının başında ise arama kurtarma, askeri nakliyat ve sığ su çevre koruma görevleri geliyor. Marine Advanced Research şirketinden tasarımcı Mark Gundersen, "Su çekimi çok az ama okyanus aşabilen bir tekne bu" diye anlatıyor Proteus’u.
Su dinamiği konusundaki bilgi birikiminin bir sonucu olan bir diğer tekne ise San Diego’daki M Ship tarafından geliştirilmiş. Yüksek hızda suyun direncini azaltan yeni bir tasarım anlayışı 30 deniz mili hızla giden 12 metrelik bir spor balıkçı teknesinin yakıt tüketimini neredeyse yarı yarıya azaltıyor. Şirket Amerikan donanması için aynı yöntemi kullanarak radar görüntüsü çok az olan 25 metrelik bir prototip devriye gemisi de üretmiş.
Son örnek ise yarı denizaltı, yarı jet-ski, birazcık yunus görünümlü ama kesinlikle anti sosyal Seabreacher. Innespace şirketinin ürettiği ve su üstünde 35, su altında 17 deniz mili hız yapan bu tek kişilik eğlence tekneleri, kontrol edilebilir kanatları ile üç boyutta hareket edebiliyor; etrafında dönüyor, zıplıyor, aşağı ve yukarı gidiyor. Su altında en fazla 30 saniye kalınabiliyor ama alışkanlık yapacak derecede keyif verici olacağı kesin.
Çevresel kaygılar, bir yerden diğerine hızlı bir şekilde gitmeyi, ya da denizin (hayatın) keyfini, yavaş veya hızlı olarak çıkartmayı yoğunlaşan bir vicdan azabına dönüştürüyor. Jet uçağı ile yolculuk günah, otomobilde gaza basmak ayıp artık.
Bu kaygıları azaltma amaçlı teknolojik çözümler, bildiğimiz deniz aracı kalıplarını kıran yeni çözümler üretiyor. Belli ki bu eğilim sürecek.
Kışın da yelken yapılır
Evet, baharda veya yazım denizin keyfi daha iyi çıkıyor ama yelken öğrenmek isteyenler kış aylarında da eğitim almaya devam edebilirler. İstanbul Sailing Academy eğitim programlarını sürdürüyor. Amatörlere yönelik Mavi 1 Temel Yelkencilik Eğitimi’ne kış aylarında da katılmak mümkün.
Şubat sonuna kadar devam edecek olan Mavi 1 Temel Yelkencilik Eğitimi; 10 saat pratik, 1 saat teorik ve 1 saat seviye ölçümü olmak üzere toplam 12 saat sürüyor. Yelkencilik sporuna giriş niteliğindeki bu eğitim, katılımcılara tekneyi kullanma ve tüm seyirlerde istenilen rotada seyretme becerisi kazandırmayı amaçlıyor. Yelken basma/indirme, tekne donanımları, düz seyir, manevralar, kerteriz alma, marina kuralları, güvenlik, orsalama, düğümler ve karadan ayrılma gibi temel konuları içeriyor. İsteyenler kursa bireysel olarak ya da kendi ekiplerini kurarak katılabiliyor.
Kurs sonunda yelkenli bir tekne ile eğitmen gözetiminde olmaksızın, orta rüzgarda ve yakın sularda gündüz seyri yapabilme becerisine sahip oluyorsunuz.
İçki yasağı yelken kulüplerini nasıl etkiler
Çaktırmadan çıkıp gelen yeni bir uygulama var: Amatör spor kulüplerinin lokallerinde içki içmek yasaklanıyor. Görünen gerekçesi, genç sporcuları içkinin kötülüklerinden korumak. Asıl, söylenmeyen gerekçe ne; bunu, bu düzenlemeyi yapan bilir. Kimsenin asıl niyetinin ne olduğu konusunda yazı tura atmaya niyetim olmasa da, bu konuda benim de düşüncelerim var tabii.
Arada, bu köşede, yelken kulüplerine dönük eleştiriler yer aldı; bu kulüplerin zaman zaman asıl işlevlerini yitirdikleri, eğlence kulüpleri haline dönüştükleri söylenir. Ancak her kulüp, lokalinden sağladığı gelirle sporcusuna kaynak yaratabilir... Di.
Şimdi ise, Ankara’daki bazı bürokratlar, yelken kulüplerinin sporcu yetiştirebilmeleri için en önemli şey olan maddi kaynağı, içki satışını yasaklayarak keserken, su kenarlarını da içkisizleştirme hedeflerini gerçekleştirmeyi başaracaklar. Dedim ya, bu kararın ardındaki asıl nedenle ilgili bir fikir belirtmek istemiyorum.
*
Yalnızca yelken kulüplerini değil, tüm amatör spor kulüplerini etkileyecek bu gelişme ile ilgili olarak, yelkenin tartışıldığı web gruplarından birkaç değerlendirme aktarmak isterim:
"Neden bu yasak? Sporcu sağlığı için mi? Sağlam kafa sağlam vücutta bulunmaz mıydı, biz yelkenciler ya da diğer sporcular bize neyin yararlı olup olmadığını, ne zaman ve ne kadar içeceğimizi bilmiyor muyuz? Spor yaparken mi içiyoruz? Kaldı ki yelken kulüpleri sadece sporcuların gittiği lokaller midir? Birçok üyesi bulunup onlara da hizmet vermez mi? Çocuklara kötü örnek oluyor diye mi? Çocuklar aileleriyle başka yerlerde yemeğe gitmiyor mu, oralarda içilmiyor mu? Zaten 18 yaş altına içki yasağı uygulanmıyor mu? Kaldı ki günde bir kadeh kırmızı şarap kalp sağlığına iyi gelmiyor mu? Sigara yasağı kanunlaştı ancak 18 ay sonra uygulamaya geçilecek. Kulüplerde çocuklarımız duman altında kalmıyorlar mı, sigara sağlığa daha zararlı değil mi? Şimdi spor kulüpleri, sırada neresi var acaba?
"Biz yaptık oldu mantığıyla getirilen yasaklar bizim hayatımızı etkiliyor.
Konuşmak, tartışmak, birlik olmak ve bizlere uygulanan yaptırımlara karşı hareket etmek gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda kulüplerimiz ne düşünüyor acaba? Hadi kulüpte yapılan düğünde, törende şerbet, şıra, meyve suyu dağıtıldı... Ben rakı + roka + balığımdan vazgeçmek istemiyorum. Üstelik bu kişisel hak ve özgürlüğümün kısıtlanması değil mi? Bireysel özgürlük sadece din özgürlüğü müdür?"
"Çoğunluğun oyu; demokrasi bu işte... Biz azınlığa çenesini kapatmak düşüyor sonunda. Keşke sigara yasağı olsaydı yerine, çünkü etrafa, içmeyene zararı daha fazladır... Alkol kişiye zarardır; sigara etrafa oysa..."
*
Danışmadan, sonuçlarını düşünmeden kararlar almak bizim devlet yönetim mantığının özüdür. Birileri bir karar alır ve o karar alındıktan sonra, sırf geri dönmüş görünmemek için hatadan dönülmez. Burada ise sorun, karardan etkileneceklerin, ’kararın’ özgürlükleri kısıtlamak için kasıtlı olarak alındığını düşünmeleri.
Yok mu kuyuya atılan taşı çıkartacak bir akıllı?
Ve son söz: Bu karar bazı spor dallarında sporcu yetiştirilmesini önleyecektir; yelken de bunlardan biridir.