Santana’yı nasıl bilirsiniz?

Tekne modellerini çok severim. Yıllar önce Amsterdam’da gittiğim Deniz Müzesi’nin bodrum katındaki mağazadan aldığım iki yassı kutu, dönemlerinin şampiyonları Britannia ve America yatlarının ölçekli modelleri olarak bugün evimde duruyor.

Ben yaptım sanmayın ama; o güzel şık kutuların içindeki ahşap, pirinç ve döküm parçaları, ipler ve yelken bezlerini de kullanarak tutarlı bir bütün halinde bir araya getirecek beceri ve sabırdan yoksunum. Bir bilene yıllar önce yaptırdım.

Ölçekli modellerin güzelliği, en küçük ayrıntının bile ıskalanmamış olması. Kaidesi üzerine yerleştirdiğim Britannia’nın güvertesi, direkleri, arması büyüler beni, ya da America’nın en hızlı olmasını sağlayan karinası. Arada parmağımla güzel hatlarını okşarım.

Tekne modelciliğinin en ileri noktası kuşkusuz özel yapımlardır. Büyük yatların sahiplerine, satın aldıkları yatın bir modeli de verilir isterlerse. O modeller ofislerde durur; sanki biraz yalnızdırlar.

Ya da bazıları, teknelerine o denli aşık olurlar ki, hep yanlarında dursun diye küçücük eşini yaptırırlar. Sonra, o modelle türlü çeşitli düş yolculuklarına çıkarlar.

Arkadaşınızdır, konuşuyorsunuzdur, size belki cevap da veriyordur ama denize açıldığını, elinde iskota yelkenin tüylerine bakıp ince ayar yaparak orsa çıktığını, yüzüne çok sert bir rüzgarın vurduğunu anlamazsınız bile.

*

Santana’yı bilir misiniz? Carlos değil, tekne olan.

Bu yıl 70’ini bitirdi. New York’taki ünlü Sparkman & Stephens tekne tasarım bürosunun kurucularından Olin Stephens’in çizdiği S&S 59 numaralı tasarım Santana, ‘petrol zengini babasının şımarık oğlunun’ ısrarı nedeniyle uskuna arma olarak tasarlanmış bir yat. Karinası hızlı olmasına rağmen, armasının zayıflığı nedeniyle Pasifik yarışlarında pek başarılı olamamış, Atlantik yarışlarını kazanmış ve çok el değiştirmiş. En ünlü sahibi ise... Humphrey Bogart.

Dünyaya sert ve alaycı bir perdeyi aralayarak bakan ve kırılmış kalbini bu perdenin ardında saklayan Rick rolüyle Kazablanka filmine can veren Bogart, oynadığı ikircikli karakterlerle, çok sevilen ya da çok nefret edilen ama hep gündemde olan bir Hollywood yıldızıydı.

Santana’yı Kazablanka’nın büyük başarısından üç yıl sonra 1945 yılında satın alan Bogart’ın ilk seyrini bir kedi güzelliği olan dördüncü eşi Lauren Bacall anlatıyor: ‘Birdenbire gevşedi. Şarkı söylüyor, gülüyordu. Ondan ayrılmak istemiyordu. Kıskandığım tek bir kadın olduysa, o da Santana’dır. İnce çekici hatları, denizin üzerinde süzülüşü... Tekneyi aldıktan sonra, Bogie onun mutlu esiri oldu.’ Teknelerin tanıdık büyüsü.

Yıllar yılı yelken yapmış olan Bogart, Santana’yı Hollywood’un sahte ışıltısından kurtulma aracı olarak görür. Santana ile denize açılmak ‘kişiliğini sabitleyecek, şu anda oynadığı role değil gerçek benliğine’ sığınmasını sağlayacak bir kaçıştır.

*

Benim diyen herkes Santana’yı bilir o günlerde. Tekneye, Bogard’ın denizcilik sınavlarından geçebilenler davet edilir ancak. Frank Sinatra, David Niven ve diğerleri. 1956 yılında gırtlak kanseri ile mücadele ederken küçücük oğlu Stephen’ı yanına alıp, sık sık marinadaki Santana’yı ziyaret eder. ‘Günün birinde sana yelkeni öğreteceğim. İyi bir yatçı olabilirsin. Denize açılacağız sen ve ben. Yalnızca erkekler; kadınları arkada bırakacağız.’

Ve Bogart ölür. Cenaze töreninde, ona En İyi Aktör Oskar’ını kazandıran Afrika Kraliçesi filminin yönetmeni John Huston anma konuşmasını yaparken, kilisede Bogart’ın tabutu yerine, Santana’nın camekán içindeki modeli vardır. Vasiyetidir. Bogart, Santana’nın modeline biner ve uzaklaşıp gider.

*

Santana maceralı yaşamında okyanusun ortasında batma tehlikesi atlattığı bir dünya turu yaptı, ardından durduğu yerde battı. Son sahibinin elinde sıkı bir restorasyon geçirdi. Modern malzemelerle yenilendi, bazı yerleri değiştirildi ama Bogart bugün çıkıp gelse, Santana yine aynı Santana; onu hemen tanır.

Bugün, Santana’nın bağlandığı Güney California’daki marinaya gelen Bogart hayranları havuzlukta oturup aktörün ellerinin değdiği dümeni tutmaya, Hollywood’un, aralarında sohbet eden gaipten gelen tanıdık seslerini dinlemeye bayılıyor.

Santana ise şık bir etol gibi üzerinde taşıdığı tarihi ile klasik tekne yarışlarına katılıyor, Bacall’ı kıskandıran dişi çizgileriyle herkesi kendine baktırıyor ve hep kazanıyor.
Yazarın Tüm Yazıları