Önümüzdeki Haziran ayında yapılacak Cannes-Istanbul yelken yarışına Hürriyet de katılıyor. Şampiyon Fransız yelkenci Lionel Pean’ın kaptanlığını yapacağı Hürriyet teknesindeki ikinci sporcu Türkiye’nin önde gelen yelkencilerinden biri olacak.
Yarış 25 Haziran’da 30 kadar teknenin katılımıyla Fransa’nın Cannes Şehri’nden başlayacak ve 7 Temmuz’da İstanbul’da sona erecek. Akdeniz’in en uzun ve en zor denizaşırı yarışı, Fransa başta tüm Avrupa ülkelerinde yakından izleneceği için, İstanbul ve Türkiye’nin tanıtımı açısından da büyük önem taşıyor.
Fransa’nın etkin gazetelerinden Figaro ile tekne üretici Beneteau şirketi yıllardır Classe Figaro Beneteau adı altında yelken yarışları düzenliyor. Yelkenin futbol ve tenisten sonra en popüler spor olduğu bu ülkenin spor gündemi, yılın farklı dönemlerinden yapılan yelken yarışları tarafından belirleniyor; başarılı yelkenciler efsanevi sporcu haline geliyor.
Hürriyet’in başından beri desteklediği Cannes - Istanbul yelken yarışı, Akdeniz’i batıdan doğuya kat eden 30 teknedeki 60 sporcunun kıyasıya mücadelesine sahne olacak. 25 Haziran’da Cannes’dan çıkan tekneler, 7 Temmuz’da İstanbul Boğazı’nda yarışı bitirecekler.
AKDENİZ ZOR DENİZ
Yarışın organizatörü Cumali Varer, "Classe Figaro Beneteau yöneticileri önce biraz isteksiz davrandı ama sonra yarışı benimseyip, Fransa yelken takvimine aldılar.
İlk yıl en fazla 15 tekne beklenirken, katılım şimdiden 29 tekneyi buldu" diyor. Varer, "Akdeniz’in en önemli açıkdeniz yat yarışı" diye nitelediği bu yarışa, Avrupa’nın en önemli sporcularının katılacağını anlatırken, "Bunların hepsi makine gibi. Günlerce uyumadan yarışmayı bilen, ruhen ve bedenen çok güçlü sporcular. Rekabet çok fazla olacak" dedi.
Akdeniz ve Ege, açıkdeniz yarışçılığında sporculara okyanuslardan daha fazla zorluk çıkartabiliyor. Kıyıya yakın seyretme, rüzgar yönünde belirsizliklere yol açtığı için, dinlenme olanağı azalıyor.
Akdeniz ve Ege’deki küçük iklim bölgeleri de, benzer bir etki yaratıp, sporcuları zorluyor. Dalga boy ve aralıkları da hem tekne, hem de yarışçılar açısından Akdeniz’i güçlük derecesi yüksek bir parkur haline getiriyor.
Hürriyet adına yarışmayı kabul eden Lionel Pean, "Hem İstanbul’u, hem Türkiye’yi çok seviyorum. Marko Polo ve Odysseus gibi gezginlerin, Darius, Büyük İskender ve Atatürk gibi savaşçıların gezdiği, yaşadığı yerlere gidecek olmak beni heyecanlandırıyor" dedi.
Pean, ekibin ikinci kişisi olacak Türk sporcunun henüz belirlenmediğini, görüşmelerin sürdüğünü anlatırken, "Birbirimizi yeni tanıyor olacağız. Bir de Türk yelkenci tekneyi tanıyacak. Bunun için hızlı bir çalışma dönemine girmemiz gerekecek" diye konuştu.
Pean, Akdeniz’in en önemli yarışı dediği bu yarışta birinci olma hedefi ile yelken basacaklarını anlattı.
İSTANBUL BİR ŞENLİK
Cannes - İstanbul yelken yarışı, 7 Temmuz’da bittiğinde İstanbul bir şenlik yaşayacak. Dünyanın en rekabetçi sporlarından biri olan açıkdeniz yelken yarışçılığının en önemli isimlerini ağırlayacak olan İstanbul, Büyükşehir Belediyesi’nin de desteği ile "bir deniz şehri" olduğu iddiasını kanıtlayacak.
Yarışın bitmesinden sonra, İstanbul Boğazı’nda, sponsorlardan Vakko’nun yarışı yapılacak. Yani, temmuz ayının başında, İstanbul ve Boğaz, yelkenlerle şenlenecek.
Teknenin kaptanı
Lionel Pean
Hürriyet teknesinin kaptanı Lionel Pean, Fransa’nın efsanevi yelkencilerinden biri.
Çok zorlu yarışlara tek başına ya da ekip kaptanı olarak katılan Pean’ın kariyerinde şu başarılar var:
Whitbread Dünya Turu Şampiyonluğu
Mari-Cha 3 ile en hızlı Atlantik geçişi
Fastnet Şampiyonlukları (2)
Sydney Hobart Şampiyonluğu
Bu liste daha da uzatılabilir çünkü Pean’ın özgeçmişinin tam bir sayfası yarış başarılarına ayrılmış. Bu başarılar, Pean’ın, yelken yarışçılığının zirvesindeki birkaç isimden biri olduğunu net bir şekilde gösteriyor.
Lionel Pean, yarışmacı yelkenciliği aktif olarak sürdürürken, bir yandan da, çok önemli yöneticilik becerileri gerektiren takım yönetimini şirketlere anlatıyor, yelkenciliğin sıkı disiplinini, denizde zorluklarla pişmiş deneyimlerini, öğrenmek isteyen profesyonel yöneticilerle paylaşıyor.
1956 doğumlu olan Fransız denizci, ülkesinin Atlantik Okyanusu ve Fransa kıyıları arasında mekik dokuyarak zamanının büyük bölümünü yelkene ayırıyor.
Pean evli ve 4 çocuklu.
Vapurları yenilemek için cesaret lazım
İstanbul vapurlarına bayılıyoruz. Şehrin süsü, Boğaz’ın olmazsa olmaz parçası diyoruz onlara. Ve vapurların etrafında da, hemen her konuda olduğu gibi, karşıt cepheler oluşturmaya bayılıyoruz.
Güncel tartışma, İDO’nun başlattığı "İstanbul vapurunu seç" kampanyası etrafında dönüyor. Farklı tasarıma sahip 8 vapurdan hangisinin "İstanbul vapuru" olacağını bu şehrin sakinleri belirliyor. Kullanılan yaklaşık 300 bin oydan yüzde 39’u "günümüz şehir hattı" formunda diye tanımlanan gemiyi, yüzde 33’ü "modern dizayn" diye sunulanı seçmiş.
www.sirketihayriye.com web-sitesinin üzerinden bu anketin yapılması, kimilerine göre, İDO’nun geçmişe ve Osmanlı’ya özlemini yansıtıyor. Aynı kimileri, İDO’nun modern dizaynı çoktan belirlediğini ve o nedenle de günümüz şehir hattı formunun korunması için mücadele verilmesi gerektiğini düşünüyor. Yani, Osmanlı özlemcisi İDO, nedense, İstanbul güzelliğini bozmak için modern gemileri karşımıza çıkarabilir; aman kolkola girip, safları sıklaştırıp buna geçit vermeyelim.
Osmanlı özlemcisi İDO nasıl ve neden modern gemi yanlısı olur; onu ben bilmem ama anlayacağınız, bu konuda da kafalar hayli karışık.
*
Gemilerin buhar gücü ile çalıştığı ilk dönemin kalıntısı olan vapur sözcüğü, 21. yüzyıl Türkçesine takıldı kaldı; iyi ki de öyle oldu. Çok güzel, İstanbul’a çok yakışan bir sözcüktür. Eski İstanbullu kadınların vapör demesini de çok severim ki, doğrusu da budur: sözcük Fransızca kökenlidir çünkü. Buharla çalışan demektir. Yeninin güzel ve işlevsel olabileceğine inanmakta zorlananların, "vapurların" da İstanbul ile birlikte dönüştüğünü unutmamaları gerekli.
Ancak halkın tercihi ile belediye otobüsü renklerinin, cart bir turuncu ve mavi olarak belirlendiği İstanbul için, son sözün böyle anketlerle söylenmesini çok tehlikeli bulurum. Bu nedenle de sürece kuşkuyla bakıyorum.
*
Anket sayfasına bakarsanız, "günümüz şehir hattı" formunda olan gemi önde gidiyormuş. Peki, şimdi seferde olan gemilerden hangisi günümüz şehir hattı formunu temsil ediyor?
Tüm oranları hálá olağanüstü güzel, mihrap gitmiş cami yerinde Dolmabahçe mi, yoksa Haliç’te özensizce yapıldığı her köşesinden ve tasarımından belli Caner Gönyeli mi, yoksa modern gemi tasarımına en yakın duran ve sanırım filonun en hızlı gemilerinden olan yine İstanbul yapımı Fahri Korutürk mü?
Benim tercihim Dolmabahçe vapurunun modern kopyalarıdır. Eğer o olmuyorsa, Fahri Korutürk vapurunun İstanbul’u 2040’lara taşıyacak şekilde düşünülmesidir.
Bu şehri yönetenlerden bir İstanbullu olarak beklediğim, saygılı bir cesaret. Ne var ki oylamaya çıkarttıkları gemi tasarımlarında bu cesaretin "c"sini göremiyorum.
Umarım, 8 numaranın başarısından İDO belki biraz cesaretlenir de, vapurları, bu şehrin siluetini tamamlayan birer mimari ve işlevsel unsur olarak görüp, bu işi iyi bilen Türk ve yabancı gemi tasarımcılarını, geleceği çizmeleri için davet eder. Çünkü bu iş bürokratlara bırakılmayacak kadar önemli bir iştir.