GEÇEN hafta Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) 56. Genel Kurulu’nun ayrıntılarını aktarırken, tüm gazetecileri ve gazetecilik mesleğini ilgilendiren konuların tartışıldığını belirtmiştim.
Yazının içinde, "Hürriyet’in ev sahipliğinde yapılan bu toplantıdaki oturumların ayrıntılarına ne yazık ki diğer gazeteler pek yer vermedi" de demiştim. Bu yazdığım doğruydu ama hafta içinde bir gazetede çıkan yazı yüzünden, Türkiye’den yaklaşık 300 gazetecinin tüm oturumlara ve yemeklere davet edildiğini, IPI tarihinde ilk kez, Sarı Basın Kartı ya da bir medya kuruluşunda çalıştığını gösteren belge ile gelen her gazetecinin panelleri izleyebilmesi yönünde karar alındığını da açıklamak gerekli oldu.KORU’NUNİDDİASIYeni Şafak Gazetesi’nde Taha Kıvanç müstear adıyla yazan Fehmi Koru, bu toplantılara yalnızca Doğan Grubu gazetecilerinin davetli olduğunu iddia ederken, kendisine yalnızca akşam yemekleriyle ilgili davetiyelerin ulaştığını belirtiyor ve ekliyordu: "İlkine katıldım, bir süre etrafta dolandım da, kendimi yanlış bir yere gelmiş gibi hissedince erkenden ayrıldım. ’Yanlış yerdeyim’ hissine kapılmamın sebebi, toplantı için gelen yabancı konuklar dışındaki katılımcıların hepsinin ülkemizin en büyük medya grubunun mensupları oluşuydu. İlaç için olsun, maaşını Aydın Doğan’ın ödemediği tek gazeteci göremedim Dolmabahçe Sarayı’ndaki davette... Kendini yalnız hissetmek hoş bir duygu değil."Fehmi Koru doğruyu söylemiyor; çünkü tüm etkinliklerin davetleri kendisine iletildi, sekreteri Mehtap Hekim’den, Koru’nun yalnızca 15 Mayıs’taki açılış gecesine katılacağı bilgisi alındı.Kendisini yapayalnız hissettiği Dolmabahçe Sarayı’nda, yabancı gazetecilerin ve ev sahibi olarak Belediye Başkanı Kadir Topbaş dışında Türkiye, Dünya, Bugün gazetelerinden, TRT ve Cine 5’ten davetliler, Associated Press ve Reuters ajansından konuklar, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden yöneticiler vardı.5 N 1 K NEREDE?Ancak şurası açık: Diğer yayın kuruluşlarından gazeteciler Uluslararası Basın Enstitüsü’nün bu mesleki toplantısına katılmaktan kaçındı. Haydi yemeklere gelmediler, panellerde neden yoklardı; gelenler neden dinlediklerini haberleştirmedi? Üstelik tüm Türkiye medyası, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın toplantının son oturumundaki konuşmasını ve üç gazetecinin sorularına verdiği yanıtları haberleştirirken, bazı yayın organları, Başbakan’ın nerede konuştuğunu itinayla okurlarından, izleyicilerinden sakladı. 5 N, 1 K nerede kaldı?Diyeceğim, Taha Kıvanç - Fehmi Koru-, kendisini yalnız hissetmesinin nedenlerini Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesinde değil, başka bir yerde aramalı. Belki de Uluslararası Basın Enstitüsü’nün panellerinden birine, ötekileştirmenin gazetecilik üzerindeki etkilerine ilişkin olanına katılsaydı, kendisini neden yalnız hissettiği konusunda bazı ipuçlarına rastlardı.Boğaziçilileri bölücü göstermişsinizMelda Taş: "Boğaziçi Üniversitesi gibi köklü bir kurumda öğrenim gören öğrencileri vatan, millet düşmanı ve bölücü gösterecek bir üslupla kaleme alınmış bir haberi Hürriyet gibi bir gazeteye yakıştıramıyorum. Bu haberi sanki dünyanın en mühim haberi gibi ilk sayfaya koymak da çok büyük bir provokasyondur."Okur Temsilcisi’nin Notu: Bu haber beni, Boğaziçi Üniversitesi yönetimine, neredeyse bu oyunu neden engellemediğini soran tavrı nedeniyle tedirgin etti. Yasaklara karşıysak, suç olmadığı sürece, üniversite öğrencileri istedikleri oyunu sergileyebilmelidir; çünkü üniversite, kararlarında özgür olanların alanıdır. Türkiye’nin dünya ölçeğindeki birkaç üniversitesinden biri olan ve benim de mezunları arasında bulunmaktan gurur duyduğum bu üniversitedeki özgür ortamın sınırlanması kimseye yarar sağlamaz.1 yılın ardından dertleşmeBU köşede, okurlarla Hürriyet Yazı İşleri arasında köprülük görevini üstleneli 1 yıl oldu.Her hafta sizlerden bana gelen yaklaşık 700 civarında mesaj okudum. Bu 40 bin civarında mesaj demek. Geçen haftayı örnekleyerek bir sıkıntımı paylaşmak isterim. Geçen hafta, örgütlü iki mesaj zincirinin hedefiydim. Biri bir haber, diğeri bir spor yazarıyla ilgiliydi. Hürriyet okuru olup olmadığını bilmediğim kişilerden gelen yüzlerce birbirinin aynı mesajda kötü bir dille, spor yazarının işten atılması, Hürriyet yönetiminin kasıtlı olduğuna inandıkları bir haber nedeniyle özür dilemesi isteniyordu. Her iki konuda da Hürriyet’in bir hatası olduğuna inanmıyorum.Tamam, okur velinimetimiz. Ama, örgütlenerek, baskın yaparak bir gazeteyi her gün yeniden yapan yüzlerce gazeteciye küfretmek, velinimet olmakla pek bağdaşmıyor. Bu tür mesajlar, anında siliniyor ama posta kutusu yeniden doluyor.Bu köşenin, okurların anlamlı tepkilerine bir köprü olacağını belirtmiştim geçen yılki ilk yazıda. Açık söylemek isterim; örgütlü tepkiler, "anlamlı tepki" sınıfına girmiyor. O nedenle, benim ricam, eleştirinizi, değerlendirmenizi, olumlu ya da olumsuz görüşlerinizi, bireysel süzgeçlerinizden geçirerek iletmeniz.Burası bana ait değil, bize ait bir köşe. Hammaddesi ne kadar iyi olursa, ortaya çıkan üretim de o kadar kaliteli olur."Siz ne utanmazsınız" diye cümleye başlayan bir okurun değerlendirmesini ele almak çok zorlaşıyor. O nedenle, yüz yüze gelince söyleyemeyeceğiniz sözleri, hemen klavyeye abanıp yazmayın. Lütfen...