Federasyonu yazdım bana kızdılar

İki hafta önce Türkiye Yelken Federasyonu’nun yayınladığı Yarış Talimatı ile ilgili yazı ardından, gönderilen birkaç tepki dışında yelkencilerin tartışma gruplarında epeyce gündemde kaldım. İstediğim şekilde değil ama.

İnternet tartışma gruplarında Türkiye Yelken Federasyonu’nun yanlış uygulamasının eleştirisine öfkelenen yüksek sesli azınlık, beni az da olsa şaşırttı. Bu kişiler futbolla haşır neşir olsalardı, herhalde Futbol Federasyonu’nun maruz kaldığı ağır eleştiriler ardından kalkıp gazete spor servislerine baskınlar düzenler, televizyon binaları önünde "Federasyon canımız, feda olsun kanımız" diye gösteriler yaparlardı.

Unutanlar için hatırlatmak gerekebilir: Federasyon, herhangi bir ulusal ya da uluslararası unvan vermeyecekleri yarışların bile kulüpler tarafından kendi talimatnamesine uygun yapılmasında ısrarlı. Bu ısrar nedeniyle, Türkiye’nin önemli bir yelken kulübünün yarış talimatnamesi, geçen hafta, "uygunsuzluğu" gerekçesiyle onaylanmadı.

*

"Küçük olsun benim olsun" düşüncesini eleştirirken, işin bir yönünü atlamışım; meğer kulüpçülük, mevzuatın arkasına sığınıp, beni cahillikle suçlayan nokta atışları yapanların en önemli cephanesiymiş. Kulüplerarası rekabet, doğruya ulaşmada ciddi bir engel olarak karşımızda duruyormuş da, ben farkına varmamışım. İşte bu cehalettir.

Bunu nasıl mı anladım? Beni, bir kulüp adına yazmakla suçladılar da ondan. Tabii ki yanlış!

Türkiye’nin büyük çoğunluğunun yelkeni "mutlu azınlık" eğlencesi olarak gördüğü malum. O nedenle de, kolayca aşılabilecek yasal ve idari sorunlar yıllar içinde çok büyük çabalarla, o da bazen aşılabiliyor. Doğruyu birlikte bulup, birlikte ikna etmek gerektirirken, kayıkçı kavgaları ve küçük hesaplar yıkıcı oluyor.

*

Önceki hafta, sporcular için gerekli Sağlık Raporu rezaletinden söz edip, "Ayrıntılar haftaya" demiştim. Rahmi Koç röportajı nedeniyle gecikti.

Bilirsiniz, Türkiye’de sağlık raporu iki türlü alınır; ya gerçekten bir check-up yaptırırsınız ki, bunun tamamlanması bir gün sürer ve çok pahalıdır; ya da bir tanıdığınız vardır ve devlet hastanesinden iki imza, iki mühür ile işi halledersiniz.

Diyelim ki bu sağlık raporu konusu gerçekten olması gerektiği gibi oldu ve spor yaparken ölecekler, ölmeyeceklerden sağlıklı bir şekilde ayrıldı. Peki, raporun en sonundaki bölüme ne demeli? Kadın sporculara sorulan sorulara bakın: İlk ne zaman regl oldun? Çocuğun var mı? Kürtaj oldun mu? Doğum kontrol hapı kullanıyor musun?

Sana ne bunlardan? Bu soruların, spor ve sporcu sağlığı ile ne ilgisi var? Ankara’daki spor yöneticileri kadınların üreme sağlığı işine de mi el attı yoksa? Neden erkeklerin üreme sağlığı ile ilgilenmiyorlar? Bize yazık değil mi?

Ve bir de şu geliyor aklıma: Sporcu lisansı konusunda mevzuata sığınıp, lisans zorunluluğunun yelken sporuna yararlı mı, zararlı mı olduğuna dair düşüncelerini bir türlü açıklayamayanların, bu sağlık raporu ile ilgili düşünceleri var mı? Bunları bir yere iletmişler mi; yoksa "Ankara böyle istiyor efendim; ne yapabiliriz mi" diyorlar?

Bir dergiyle yelkenciliğin yüzyılı

İngiltere yelkenciliğin insanların dokularına işlediği bir ülke. Tüm uluslararası yarışlarda, önemli rekor denemelerinde, tekne tasarımında, tekne üretiminde hep İngilizler var. Bunun nedenleri ve sonuçları arasında, kuşkusuz süreli yayınlar ve kitapları da sayabiliriz. Dünyanın en önemli yat dergilerinden Yachting Monthly, Mayıs 2006 sayısıyla 100 yaşını devirdi. Türkiye’de de satılan 228 sayfalık dergi, yelkenciliğin 100 yılını özetliyor.

Dile kolay... Yaklaşık bin 200 kez yayınlanan bir dergi ve bir ülkenin yelken tarihini tozlu ciltlerinde barındırıyor.

Yachting Monthly, yelkenle ilk ilgilenmeye başladığımda olayın ne olduğunu derli toplu bir şekilde gösterdiği için tutkunu olduğum bir yayındı. Her ay derginin çıkacağı günü bekler, iki elim kanda olsa, en yakındaki satıcıya gider dergimi alırdım. Hálá hasretle beklediğim bir dost gibidir.

Altın kapaklı son sayısını elime alıp hızlıca gözden geçirdiğimde, ilk sayıyla bu sayı arasında geçen yüzyılın yelkenciliği nasıl dönüştürdüğünü bir kez daha fark ettim. Tehlikelerle, belirsizliklerle dolu bir etkinliğin, ailelerin korkmadan benimseyebileceği bir yaşam tarzına nasıl dönüştüğünü gördüm.

SEKSTANTIN YERİNİ GPS ALDI

En baştan beri ürün tanıtımı ve dolayısıyla reklama önem veren derginin 10 yıllık dönemlerine bakıldığında, temel kurgusunun pek değişmediğini görüyorsunuz.

Tabii ki farklar var: Bir zamanlar yön bulmakta kullanılan sekstant testleri yapan dergi, bugün kullanılması çok kolay olan haritalı GPS’leri tanıtıyor okurlarına. Ya da, boş benzin bidonlarına tutunarak hayatta kalan 1915 model denizcilerden birinin, boş bidonları bağlayarak yaptığı can kurtarma aletinin ayrıntılarını okuyoruz. Bugün ise, suya değdiğinde şişen, küçük gaz tüplü can yeleklerini kullanıyoruz.

Dergide o yıllarda yapılan tekne testleri, bugün Türkiye’de tekne üretimi ve denizciliğin üzücü durumu hakkında da önemli ipuçları veriyor.

O günlerde İngiltere’de üretilen o kadar çok tekne varmış ki... 1910 yılından birkaç başlık: Ucuz yelkenli tekne... Bluebird kotrası... Genel amaçlı sandal... Altı tonluk gezi yelkenlisi... Gelenek böyle oluşuyor işte, yavaş yavaş.

BRITANNIA KAPAKTA

Denizciliğin kronolojisi çarpıcı. İşte 1900’lerden birkaç örnek:

1907: Cunard şirketinin Mauritania buharlı yolcu gemisi günde 624 deniz mili seyirle rekor kırdı.

1908: Yelkenciler Derneği kuruldu. Lusitania gemisi Atlantik Okyanusu’nu 4 gün 15 saatte geçerek rekor kırdı.

1909: Ole Evinrude ilk dıştan takma motoru Amerika’da üretti.

Ve liste uzayıp gidiyor...

Yachting Monthly’nin ilk sayısının kapağında, Kral 7. Edward’ın Britannia yatı var. Bu tekne, tasarımı ve başarılarıyla dönemin en önemli ve değerli özel yatlarından biriydi. Çizgileri çok zariftir ve büyükçe bir el yapımı maketi de odamda durur. Arada gidip ayrıntılarına bakmak büyük keyif verir.

Yachhting Monthly, Türkiye’de büyük kitapçıların yabancı dergilere ayrılan bölümlerinde satılıyor. Denizcilikle ilgili herkesin İngilizce bilsin, bilmesin almasını öneririm.

Şanlıurfalı çocukların bayram keyfi

Hayatlarında hiç deniz görmemiş Şanlıurfalı 21 ilköğretim öğrencisi, 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda İstanbul’da denizle tanıştı. Petrol Ofisi ve Naviga Dergisi’nin desteğiyle İstanbul’a gelen çocuklar denizle Kalamış’ta buluştu. Setur Marina’da Naviga Suadiye Kupası yarışına katılacak teknelerin ekipleri ile bir araya gelen öğrenciler yarışı kendilerine ayrılan teknelerden izlediler; rüzgar gecikince yanık türküler okuyarak yarışın başlamasını beklediler.

Yarışa 64 tekne katıldı. Özellikle IRC 1 yarış sınıfında başa baş geçen yarışta Provezza X45 küçük farkla birinci oldu.
Yazarın Tüm Yazıları