Denizin kendi kuralları vardır. Bunları çiğnerseniz, yanarsınız. Deniz özgür bir alandır.
Sıkıldığınızda kaçarsanız; sizi saklar, rahatlatır. Denizin özgürlüğüne bürokrasi bile müdahale edemez.
Spor federasyonlarının varlık nedenleri, bir spora düşkün olanların işlerini kolaylaştırmaktır. Yarışların çok önemli bir parçasını oluşturduğu yelkenciliğin Türkiye’deki görünür patronu Türkiye Yelken Federasyonu’dur. Yelkenciliğin gelişmesi için programlar oluşturması, bunları uygulaması, yelkenciliği kitlelerle buluşturacak adımlar atması, güçlü ilişkiler kurması beklenir; bunlar iş tanımı içindedir.
Ne var ki, Türkiye Yelken Federasyonu, yelkenciliğin içinde bulunduğu kötü durumdan vazife çıkartıp bir master plan hazırlamak yerine, zaten Türkiye’de çok zayıf olan yelken sporunu iyice boğacak bürokratik bir cendere oluşturmayı yeğliyor.
*
Yelken sporunun iki ayağı var: İlki, çocukları ve gençleri denize, yelkene ısındıran ve olimpik kategorileri de bulunan küçük tekne (centreboard) yarışçılığı; diğeri ise, Türkiye’de yeni yeni ama nispeten hızlı gelişen yat yarışçılığı.
Federasyon geçen yıl, yat yarışlarına katılan herkesin lisans almasını zorunlu kılan ama uygulama güçlükleri nedeniyle gündemde pek olmayan lisans zorunluluğunu birdenbire anımsayınca ortalık karışmıştı. Önce, Hürriyet’in de sponsor olduğu Gant Kupası’nda, ardından Göcek Yarışları’nda lisanssız yatçıları kabul etmeyen hakemler ile katılımcılar arasında gerginlik çıkmış; tartışmalar, anlık ve yerel çözümlerle aşılmış ve yarışlar ancak öyle tamamlanabilmişti.
Türkiye Yelken Federasyonu anlaşılan gerginliği bu yıla da taşımaya karar vermiş ki, yeni bir Yat Sınıfı Genel Yarış Talimatı yayınladı.
*
Bir kere şunu görmek gerek: Yat yarışçısı; neyi, nerede, nasıl yapacağını bildiği ön kabulü ile ele alınması gereken bir kişidir. Bir servet ödeyerek sahip olduğu teknesini sevdiği bir spor için kullanmaktadır. Hangi yarışa, hangi şartta gireceğine kendisi düşünür, karar verir. Onun adına kararı Türkiye Yelken Federasyonu alamaz.
Türkiye Yelken Federasyonu, yeni yarış talimatı ile ulusal ya da uluslararası bir unvan verilmeyecek yarışlarda bile "her şeyi ben belirlerim" diyor. Tipik bir merkezci bürokratik müdahale, "küçük olsun benim olsun" kafası.
Bu talimat aslında Türkiye’deki yelken kulüplerinin kendi yarışlarını düzenleme özgürlüklerini ellerinden alma girişimidir. Lisans zorunluluğu ile birlikte değerlendirildiğinde, "Alem gider Mersin’e, biz gideriz tersine" yaklaşımıdır. Böylesine bir uygulama dünyanın neresinde var; Türkiye Yelken Federasyonu’ndan biri bunu açıklasa da öğrensek.
Yapılan iş, halı saha maçlarına ya da okullardaki üç korner - bir penaltılı maçları Türkiye Futbol Federasyonu’nun düzenlemesine benziyor. Saçma değil mi? Yelken Federasyonu’nun yaptığı da...
Bir de Sporcu Sağlık Belgesi olayı var ki. O da evlere şenlik ama o haftaya...
Klasik yarışa Bodrum teknesi
Türkiye yelkenciliği, bundan tam 50 yıl önce katıldığı önemli bir uluslararası yarışın 50. yıldönümünü kutlamak için destek arayışında. 1956 yılındaki ilk yarış, büyük yelkenli tekne dönemi kapandığı için düzenlenmiş; Arjantin, Belçika, Danimarka, Fransa, İsveç, İngiltere ve Türkiye bayraklı tekneler katılmıştı. Bu yıl Türkiye’yi okul gemisi Bodrum temsil edecek.
Büyük yelkenli tekne yarışlarını İngiltere’deki Sail Training International adlı bir vakıf düzenliyor. Vakfın kuruluş amacı, gençlerin gelişimi ve eğitiminin yelken deneyimi ile desteklenmesi. Yarışa katılma şartı, mürettebatın en az yarısının 15-25 yaş arası gençlerden oluşması.
1956 yılında Rüyam teknesi ile yarışa katılan Haşim Mardin’in şimdi 58 yaşında olan oğlu Yusuf Mardin, "Geçen yıl arayıp Rüyam teknesi ile yeniden yarışa katılıp katılmayacağımızı sordular. Hem babamı, hem de Rüyam teknesini kaybettiğimizi söyledim. ’O zaman Denizcilik Okulu Eğitim Gemisi ile katılın’ dediler. Ve ne yazık ki o da yoktu" derken çok can acıtan bir gerçek ile yüzleşmek zorunda kaldığını anlıyoruz.
Donanması Akdeniz’in en önemli deniz güçlerinden biri olan, deniz ticaret filosu hızla gelişen Türkiye’nin, yelkenli okul gemisi yok. Bu, geçmişinde Akdeniz egemenliği olan bir ülkede kabul edilebilir bir durum değil.
MÜRETTEBAT ÖĞRENCİ
Yusuf Mardin, babası Haşim Mardin’i ve teknesi Rüyam’ı anımsayarak onurlandıran öneri ardından üç nedenle bu yılki yarışa katılmaya karar vermiş. İlki, Türk bayrağını Atlantik Okyanusu’nda dalgalandırmak ve uluslararası bir etkinlikte Türkiye’yi tanıtmak. İkincisi, 50 yıl önceki yarışa Rüyam teknesi ile katılanları anmak ve anımsatmak. Üçüncüsü ise, denize gönül verenlerin dikkatini çekip, bulunacak sponsorlarla adam gibi bir yelkenli okul gemisini Türkiye’ye kazandırmak.
İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi mezunları ve Yusuf Mardin, Bodrum’da yıllar önce kolektif bir çaba ile yaptırılan ve işletmesi sorun olan STS Bodrum okul gemisi ile katılmayı kararlaştırdılar yarışa. Halen Bodrum Denizciler Derneği’nin işlettiği dev gulet, Bodrumlu yat kaptanlarının ve yelkenci olmak isteyenlerin eğitiminde kullanılıyor.
Mürettebat önümüzdeki İTÜ Denizcilik Fakültesi öğrencileri ile diğer denizcilik okullarının öğrencilerinden oluşturulacak. İlk defa bu yarış için bir araya gelecek ekip; Bodrum, Fransa, Portekiz, İspanya ve Belçika arasındaki yarışa katılacak.
Mardin, maddi destek olmasa da yarışa kesinlikle katılacaklarını, ancak proje hedeflerinden biri olan okul gemisi yapımı için gelecekte maddi desteğe ihtiyaç duyacaklarını belirtiyor.
EFSANE TEKNE RÜYAM
Rüyam 1950li yıllarda, Sadun Boro’nun Kısmet’i gibi dönemini etkilemiş önemli bir tekneydi. Türkiye’nin en büyük gemi sahiplerinden biri olan Haşim Mardin, satın aldığı tekneyi Amerika’dan getirdi Türkiye’ye. 7 Temmuz 1953 günkü Hürriyet’in habere verdiği önem, Rüyam’ın Atlantik Okyanusu’nu geçişinin o günkü Türkiye’yi nasıl etkilediğinin bir göstergesi.
Tekne mürettebatından Ali Rıza Seyfi’nin daha sonra yayınlanan yazılarından anlıyoruz ki, "Rüyam işte bu heyecan, bu gönül çarpıntıları, kökü asırların ötesinde yatan ve görünmez kısımları milli şuurun altında gizli denizcilik tarihimizin abı hayatı ile beslenen muazzam bir duygunun uyanma, kendisine gelme tezahürleridir."
Haşim Mardin’in servetinin ve deniz bilgisinin de bir yansıması Rüyam. Efsanevi tasarımcı ve tekne üreticisi Herreshoff’un elinden Thistle adıyla 1928 yılında çıkan 31,9 metrelik yelkenli, Mardin satın aldığında çok iyi tanınan bir klasikti. Rüyam, bronz kaplı gövdesi ve görkemli, eski dünya - eski para donanımı ile "dünyanın en lüks okyanus yarışçısı" olarak sunuluyordu.
Mardin, klasik teknesi ile 1953 yılında Atlantik Okyanusu’nu geride bırakırken, bir başka efsane, Sadun Boro da küçük bir yelkenli ile ilk Atlantik geçişine başlıyordu. Dahası, Rüyam’la Atlantik seyrini uzun uzun yazan Ali Rıza Seyfi de, Sadun Boro’ya ilham veren en önemli kişilerden biri olacaktı. Sadun Boro’nun ilham vereceği yüzlerce kişi gibi...