Emekli olayım dediğimde teknecilik esas mesleğim oldu

25 yılda Avrupa klasik tekne pazarının en büyükleri arasına giren Türk şirketi Egemar, yeni rotasını ABD olarak belirledi.

510 teknelik imalat, büyük bir başarı ve ABD pazarı iddialı bir hedef... Bu başarı öyküsünde sevgi var, inat ve ısrar var, kararlılık ve kuşkusuz çok yükseltilmiş bir çıta var. Egemar’ın kurucusu Ege Karman anlatıyor: "Boğaz’da bir yalıda doğup büyüdüm. Beş-altı yaşından beri teknelerle iç içe yaşıyorum. Tuzlu su kana karışınca, deniz ve tekne artık hayatın bir parçası haline geliyor. Bu işe hobi olarak başladım, 44 senelik profesyonel iş hayatımın bir kısmında yan iş olarak gördüm. Artık emekli olayım diye düşünürken, birden esas mesleğim oluverdi." Ege Karman, Egemar’ı 25 sene önce bir mühendislik-müşavirlik şirketi olarak kurdu. Temsilcilik alarak büyümeye başladı, bugün temsilciliklerin sayısı 22’ye ulaşmış durumda. Yedi-sekiz sene önce, dostlarının ve müşterilerinin "Herkese malzeme veriyorsun, nasıl yapılacağını anlatıyorsun, işi de çok iyi biliyorsun, kendi teknelerini yapsana artık" ısrarlarıyla tekne de üretmeye başlamışlar. "40 küsur senelik yönetim, mühendislik ve imalat ağırlıklı çalışma tecrübemizi bir potaya koyduk ve sanatı sanayiye çevirdik" diyor. Egemar’da bugün 150 işçi, 35 yönetici ve 13 mühendis çalışıyor. Ege Karman, 500 barajını geçen ilk Türk tekne üreticisinin uzun ve zorlu yolculuğunu Yacht Türkiye dergisinden Yılmaz Öztürk’e anlattı.

Avrupa pazarını hatmetmek ciddi bir organizasyona sahip olmayı da gerektirir. Egemar’ın nasıl bir organizasyonu var?

- Avrupa’da bile bizim kadar kurumsallaşmış müessese azdır. Sadece imalatımız değil, satın almamız, lojistiğimiz, imalat kontrolümüz ve planlamamız, kalite kontrolümüz, satışımız da mühendislere emanet. İşimizi taşıdığımız seviyede, bu aşamaları mühendissiz geçmek mümkün değil. Eğer bu düzene sahip olmasaydık bu tersaneden senede 40-50 tekne çıkaramazdık. Üstüne basarak söylüyorum, Avrupa’da bile bizimki kadar gün hassasiyeti yok!

Avrupa pazarının fazlasıyla yüksek çıtasını aşmanızda hangi avantajlarınız öne çıktı?

- Klasik tekne dünya çapında nadide bir branş, çünkü sermayeden çok emeğe gerek duyar. Çoğunluğu Avrupa ve ABD’de olmak üzere bütün dünyada klasik tekne yapımına girip tutunmuş en fazla 15 kuruluş var. Üstelik sayıları da önemleri de gittikçe azalıyor. Çünkü Batı’da bu maharetteki iş gücü azalıyor, yeni ustalar yetişmiyor, dolayısıyla işçilik çok pahalı.

SANATI SANAYİYE ÇEVİRİYORUZ

Biz bu konuda avantajlıyız yani...

- Türkiye, yüzlerce yıl bir dünya devleti olmuş. O meşhur donanmamıza ait gemiler, Karadeniz’in denize bakan yamaç köylerinde yapılmış. Bu ağaç tekne kültürü bugün de sürüyor. Egemar çalışanlarının yüzde 80’i oralardan gelme. Ayrıca her Türk sanayicisi gibi biz de sermaye fakiri olduğumuz için çok emek harcıyor, çok yoğun imalat yapıyoruz. Bu, işçinin hüneri ve bizim sanayileştirme kültürümüzle birleşince başarıya ulaşıyoruz. Batı’da böyle bir iş yapmak isterseniz, çok sermayeniz olması gerekir. Yatırdığınız sermayeye göre hesabınızın tutması için de senede en az 150 tekne yapmanız şarttır, ki bütün dünyada böyle bir pazar yok. Klasik teknede dünyanın en büyüğü olan Amerikan Hinkley senede 45 tekne yapıyor.

Bizim dezavantajımız ne?

- Hep söylüyorum; biz tersaneci değiliz, sanayiciyiz. Sanatı sanayiye çeviriyoruz. Bugün İtalya’da klasik tekne yapanlar da bizim gibi 50 sene evvelki teknolojiyi kullanıyor. Ama artık bugünkü maliyetlerle üretim yapamaz oldular. Burada zor bir nokta var; bizim ağaç işçiliği yapan elemanlarımızın verimi düşük olduğu için çok pahalı. Bu da bizim onların iki katı pahalı olmamız demek. Ama işte biz, mühendislik, yönetim ve sınai işletme tecrübemizle buralara gelebildik.

Sizin tekneleriniz lüks kategoride, ki böyle bir pazara girip tutunmak gerçekten çok zor. Pazarlama açısından da doğru hareket etmiş olmalısınız.

- Hangi ülkeye girmek istiyorsak, oranın en iyi distribütörü ile çalışmakta ısrar ettik. Fakat onlar başta bizi öğrenme niyetinde değillerdi. Onların sevdası, dünya çapında en çok ciro yapan, en büyük pazar payına sahip markaları temsil edip riske girmeden iş yapmak. Bizimkiler gibi senede en fazla 10-15 satacak klasik yatın cirosunun, prestijinin peşinde değiller. Bir de her şeyden önce o ülkelere Türk teknesini kabul ettirmek lazımdı. Alman’ı, İtalyan’ı, İngiliz’i zaten kabullenmişler ama Türk’ü de kabullenmeleri için altyapı hazırlamak şarttı. Kolay bir süreç olmadı. Örneğin İsveç pazarına girebilmek için geçen sene İsveç’ten dört büyük dergi sahibini Türkiye’ye davet edip bir hafta ağırladık. Testler, tekne turları derken Türkiye’yi ve Türk yapımı tekneyi tanıdılar. Sonra dergilerinde ülkemizi anlattılar ve arzuladığımız altyapıyı hazırladılar. Hemen arkasından Stockholm Fuarı’nda stant kurup video gösterileriyle teknelerimizi tanıttık. Nihayet bu sene, yani İsveç’i gözümüze kestirişimizin beşinci senesinde, fuarda ilk teknemizi sergiledik ve büyük ilgi gördük.

ABD, İŞİMİZİ İKİ KATINA ÇIKARACAK

Çeyrek yüzyıl ve 510 tekne sonra, marka olmakla ilgili nasıl bir değerlendirme yaparsınız?

- Arkadaşlarım "Bugüne kadar 510 tekne ürettik, 499’unu yurtdışına sattık" dediklerinde hálá şaşırıyorum. Çünkü üretime başladığımızdan sonraki ilk seneler ne yaptığımızı bilmeden geçti. Doğrusu kime hizmet ettiğimizi de bilmiyorduk. Kendimize etmediğimiz kesin, çünkü para kazanmamışız. Bir bakıyorum 200 tekne yapmışım, ama ortada kár yok! Piyasa hissesi yaratmışız, marka yaratmışız, fatura ödemişiz, ama kár etmemişiz. Sonra yavaş yavaş bilinçlendik ve politika üretmeye başladık. Temsilci değiştireyim, şu kesime hitap edeyim diyorsunuz. Hangi ülkede hangi teknenin satacağını görüyorsunuz.

Bir marka olduğunuzu ne zaman anladınız?

- Yurtiçinden yurtdışından birtakım yatırımcılar gelip "Ortak olalım, yeni yatırımlar yapalım" diyorlar. İşte o zaman birdenbire içinde bulunduğunuz sınıfın en iyilerinden olduğunuzu idrak ediyorsunuz ve öyle muamele görmeye başlıyorsunuz. Anlıyorsunuz ki artık bir marka olmuşsunuz. Şimdi sıra meyvesini toplamaya geldi.

Meyve toplanacak yeni ağaç olarak ABD’yi gözünüze kestirdiniz. Bu büyük pazardan beklentiniz nedir?

- ABD dediğiniz ayrı bir deniz. İtalya’da senede 8-10 tekne satarsınız, ABD’de sadece ön sipariş olarak 10 tekne isterler. Bütün Avrupa’da senede toplam 150 bin tekne yapılır, ABD’de 330 bin! Ama o pazara girebilmek de ayrı bir maharet. ABD’de şimdilik üç teknemiz var ama orada sağlam bir kök salmak hevesindeyiz. ABD denizciliği beş-altı bölgeye ayrılır; biz doğu kıyısında üç yerde birden başlayacağız. Hedefimiz, ülke çapında organize olmak. Bunu başardığımızda, iki sene sonra tersanemizi ikiye katlayacağız diye hedefliyoruz.

Maalesef büyüyoruz

Türk sanayicisi olup da ağlayıp sızlamamak mümkün mü? Bir kere bu kur politikası bizi mahvediyor. Bir buçuk senedir madalyalar alıyoruz, alkışlanıyoruz, teknelerimizi alanlar çok mutlu, ama hiç kár etmiyoruz. Aldığımız döviz kurunun Türk parasına göre yüzde 14 değer kaybettiğini düşünürsek, zararına çalıştığımız ortaya çıkar. Bu halde batmadan çalışmaya devam etmek büyük bir beceri. Zam yapmaya kalktığınızda distribütörünüze anlatamıyorsunuz. Çünkü orada enflasyon yüzde 1-2. "Hiç olmazsa yüzde 10 yapalım" dediğinizde vazgeçiyor, zararı sineye çekmeye mecbur kalıyoruz. Buna ne kadar dayanabiliriz, bilmiyorum. Ama bu kadar büyümüşken ihracat yapmaya mecburuz. Dolayısıyla da borç artırmaya yani... Şu anda lobster tipi teknelerimizden 60 feet olanın modeli çiziliyor. Ortada bile olmayan teknenin şimdiden altı müşterisi var. Üretime hemen başlayabiliriz, ama yerimiz yok. Bunun için 6-7 milyon dolarlık yatırım yapmamız lazım. Bizdeki faizlerle nasıl yatırım yaparım? Bu sene yüzde 50 büyüyebilirdik ama tam tersine programlı bir şekilde küçülmeye çalışıyoruz. Hiç, akıllı sanayici "büyümeyelim programı" yapar mı? O kadar büyük bir talep var ki, maalesef yüzde 15-20 büyümek zorundayız. Maalesef demek ne kadar acı değil mi? Devlet, destek olmak için tekstilcinin, dericinin, peşinde. Biz de 70 milyar dolarlık ihracatın bir parçası değil miyiz?
Yazarın Tüm Yazıları