Bir gün denizi hayatın tam merkezine oturtacağım

Kış aylarında çok güzel yaz düşleri kurulur...

Teknede daha çok zaman geçireceksinizdir. Yazın kesin güneye ineceksinizdir. Geçen sene ihmal ettiğiniz işleri yapıp, tekneyi güzelleştireceksinizdir. Ya da "küçük olsun benim olsun" deyip bir tekne almak için harekete kesin geçeceksinizdir.

Yaz düşlerinin tekrarından sıkıldığınızda daha uzun vadeli düşler sizi bekler. Bu düşler genellikle lotoyu kazananların belirlendiği cumartesi gecesi biraz duraklar ama; olsun.

Gündelik tempoyu yavaşlatıp zamanın çoğunu kendine ayırma lüksüne sahip olursanız neler yapacağınızı düşlersiniz bu defa. Ama lütfen emeklilik demeyelim; işten emekli olanlar genellikle hayattan da emekli oluyorlar zira. Zamanı istediğin gibi kullanma lüksü diyelim.

*

Karadeniz’den gelen soğuk hava dalgası sanki ilk bizim Kilyos’taki evin üstünden geçiyor; merhaba poyraz. Islıklar çalan fırtına kar taneciklerini yoğun bir toz bulutu gibi bahçenin bir ucundan öbürüne üflüyor, duvarların dibine yığıyor.

Kalın dalları bile şiddetli rüzgárla eğilen yaşlı meşe ağacının tepesine yazın takılan ve boz beyaz manzaranın tekdüzeliğini kıran mavi uçurtma kuyruğunun ha düştü, ha düşecek hırpalanmasına bakarken, zamanı istediğim gibi kullanma lüksüne sahip olmadığımı anımsıyorum. Bu yazının yetişmesi gerek.

Hayatlarında çalışmak dışında önemli parantezleri olanlar bilirler. O parantezlerin içine kaçmak ister insan hep. Aç parantez, zamanı istediğin gibi kullan, daha çok kullan, hep kullan, kapa parantez. Bunu gerçekleştirenler genellikle mutlu insanlardır. O parantezler, adı konmasa bile bireysel sığınaklardır tabii ki. Birçoğumuz için hedef de hayatın tamamını parantezlerin içine alabilmek ya da günün birinde onları tamamen ortadan kaldırmaktır.

*

Yılbaşı, bayram, fırtına derken hayli yavaş başlayan 2006’nın ilk haftalarında epey düşünme fırsatı buldum. Planların gizlilik derecesi yüksek; kozmik kasada saklıyorum. Ama ne yapacağıma gündelik temponun değil, benim karar vereceğim günler geldiğinde olacakların bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum:

1. Denizi hayatın tam merkezine oturtacağım.

2. Yazların tamamı teknede geçecek. Baharların da; belki.

3. Okyanusları aşmak istemiyorum. Türkiye kıyıları bana yeter. Hatta teknede olmak bile bazen yetebilir. Benim için iyi bir macera, Yumurtalık’tan Hopa’ya ve Saros Körfezi’nde Meriç deltasından İğneada’nın kuzeyinde Bulgaristan sınırına gitmek, Türkiye kıyılarını görmek yeter.

4. Eş, çoluk çocuk torun. Onları istiyor muyum? Evet. Onlar beni ister mi? Bilmiyorum... Ama Halki küçük gelebilir. Daha büyük bir tekne için yatırım hazırlıklarına girişilecek.

*

Ne de olsa maddeci bir kültürün elemanlarıyız. Şu sıralarda daha büyük bir tekne için yatırım maddesi üzerine kafa yoruyorum. Hemen değil; ileride. Tekne almak mı; tekne yaptırmak mı? Gözükara bazılarımız gibi tekne yapmak benim seçeneklerim arasında değil.

Almak pahalı. Yaptırmak külfetli ama bir teknenin ortaya çıkışına tanıklık etmek, tüm ayrıntılarını bilmek çok keyifli kuşkusuz.

Bakalım... Ama şimdiden bir klasikte gözüm var. Ted Hood’un tasarladığı ve 1980’lerin sonu ile 1990’ların başında ürettiği Little Harbor serisi teknelerden Little Harbor 50’nin tüm çizimleri tasarımcısının imzası ile elimde. Yoğurt kabı değil; tekne.

Yazı bitsin; parantezi açıp, Little Harbor 50 planlarını dökeceğim ortaya yine. Düşler bedava. Yarın parantez nasıl olsa kapanır.

Yatçıların korku kıyısı SOMALI

Bu adamları bu kadar yakından görüyorsanız, başınız dertte demektir. Yakın zamanlara dek korsanların büyük tonajlı ticaret gemilerine saldırdığı Malaka Boğazı denizciler için korkulu bölgeydi. Geçtiğimiz yıl ise Doğu Afrika kıyılarından Kuzey’e doğru çıkan tekneler için Somali açıkları en tehlikeli bölge ilan edildi. Afrika’nın boynuzu, kıyıdan hızlı teknelerle gelip, yatları ve küçük tekneleri soyan korsanların yatağı haline geldi.

Mahdi ve Gandalf adlı Amerikan bandıralı iki yatın Aden Körfezi’nde geçen yılın ortalarında uğradığı saldırı, Somali’deki "devletsizliğin" açık denizde yarattığı terörün boyutlarını ortaya koydu. İki tekne de olayı kazasız belasız atlattı ama başlarına gelenler bölgeyi denizcilerin kara listesine soktu.

Yemen açıklarında seyreden iki teknenin yolunu kesen hızlı botlar gösterdikleri Kalaşnikoflar ile havaya ateş açarak iki teknenin durmasını istedi. Amerikan Deniz Kuvvetleri’nden emekli bir subay olan Mahdi’nin sahibi, içerdeki pompalı tüfeği ile teknelerden birine ateş ederek yaklaşmasını ve korsanların burnunu dahi göstermesini engelledi. Bu arada teknedeki iki kişi saçma ile yaralandı ve uzaklaşmaya başladı.

Diğeri ise aborda olmak için yanaşan diğer tekneye ani bir manevra ile tam ortasından vurdu. Bunun sonucunda da ikinci tekne neredeyse ikiye bölündü.

İki yat bölgeden tam yol ayrıldı ve hedefleri olan Akdeniz’e, Süveyş Kanalı’nı geçerek birkaç ay içinde ulaşmayı başardılar.

Geçen yılın sonlarında Kenya’dan Akdeniz’e gitmekte olan Sara of Hamble ise o kadar becerikli ve şanslı değildi. Çıktıkları dünya turunun son aşamasında balıkçı pozunda yaklaşan korsanların saldırdığı Andrina ve John Cossey, tekneleri hariç her şeyi kaybettiler. Yaklaşık iki saat süren soygun sırasında teknenin altını üstüne getiren korsanlar, tüm elektronik aygıtları, saatleri ve saklanan tüm paraları alıp uzaklaştılar.

Kasım 2005’te, yine aynı sularda Seabourne Spirit adlı bir büyük yolcu gemisi de korsanların saldırısına uğradı. Mürettebat, sağır edici şiddette ses çıkartabilen bir silah kullanarak korsanları geri püskürtmeyi başardı.

Korsanlığın yalnızca yabancı bandıralı yatları hedef almaması, sorunun çözümü için adımlar atılmasını sağladı. Korsanların, Birleşmiş Milletler yardımı taşıyan Somali ve Kenya bandıralı ticari gemilere bile saldırmasının ardından Batılı ülke donanmaları 2500 kilometrelik Somali kıyıları açıklarında devriye gezmeye başladı. Korsanlar halen bir şilep ile çok sayıda balıkçı gemisini rehin tutuyor.

Amerikan Deniz Kuvvetleri geçen hafta başında kaçmaya çalışan büyük bir teknenin uyarı ateşiyle durdurulmasının ardından, korsan olduğundan kuşkulanılan Somali vatandaşlarının sorgulandığını açıkladı. Ancak bu girişime rağmen, iç savaş ardından devlet yönetimi bulunmayan Somali’nin daha uzun bir süre çok tehlikeli olmayı sürdüreceği belirtiliyor.

YACHTING MONTHLY TÜRKİYE’Yİ TAVSİYE ETTİ

İngiltere’nin en çok satan yelken dergilerinden Yachting Monthly, şubat sayısında yelkencilere Türkiye’yi tavsiye ediyor. Mevsim öncesinde 10 sayfalık Charter ekinde Türkiye’ye altı sayfa ayıran dergi, ilk yazısında Göcek-Kemer arasında yelken seyrini anlattı. Bu geziye 5 üzerinden 4 veren dergi, gündelik gezi teknelerinin yoğunluğunun yorucu olduğunu belirtti.

İkinci yazıda ise Bodrum’da bulunan yelken merkezli bir tatil köyü tanıtıldı. "Böyle bir tatilin en güzel yönü, istediğini istediğin zaman yapabilmek" diyen dergi, "Türklerin çocuk sevgisi inanılmazdı" diye yazdı.

İngilizlerin Türkiye’de yapması gerekenler

Türk kahvesi ve Efes bira içmek.

Lahmacun ve meze yemek.

Bodrum’un gece hayatını yaşamak.

Otomobil kiralayıp Bodrum yarımadasının tüm köylerini görmek.

Hijyen kaygılarını bir yana bırakıp nargileyi denemek.

Bütün Noel alışverişini Bodrum pazarlarında yapmak.

Dan Brown ve Sudoku kitapları okuyun. Herkes onları okuyor.
Yazarın Tüm Yazıları