Yaklaşık 3 senedir bu köşe yayımlanıyor. Birkaç hafta dışında aksamadan yaz-kış olabildiğince farklı konuları ele almaya çalıştım.
Birkaç hedef var: Deniz sevgisini arttırmak, yelkenciliği desteklemek, Türkiye’de bu alanlarda atılan her türlü olumlu adımı cesaretlendirmek, olumsuz diye nitelediklerime ise yazarak işaret etmek.
Yazı yayımlandıktan sonra okuyanın oluyor. Bu da doğal. Doğal olmayan, okuyanın, yazının bütünlüğünü göze almadan, yazarı "taraflı" ya da "hatıra binaen" yazan biri olarak algılaması ve suçlaması.
Siyasi yazılarda bunu anlarım ama Orsa için bu durumu kabul etmem olanaksız.
Türkiye’nin önemli yat üreticilerinden biri olan Vicem’in patronu olduğunu anladığım Sebahattin Hafızoğlu’nun bana gönderdiği bir mesaj nedeniyle bu kısa notu yazmak zorunda kaldım.
Geçen hafta, Türkiye’de yat üretiminin ne kadar hızlı geliştiğini anlatırken, anılan markalar arasında Vicem’in olmaması, Sadıkoğlu tarafından o yazının, "hatıra binaen" yayımlandığı şeklinde değerlendirilmiş; "hatıra binaen" lafının açılımına girmek istemiyorum, anlamışsınızdır.
Hakkında olumsuz bir şey yazmama imkan olmayan şirketinden söz etmediği için bir gazetedeki yazının sahibini "işi bilmemek", "taraflı olmak" ve "hatıra binaen" yazı yazmakla suçlamak ne denli hakça bilmiyorum. Türkiye’de bu işi yapan şirketlerin tümünü yazmaya kalksak zaten sayfalara sığmaz.
Son söz: Vicem de Türkiye yat sanayiinin önemli şirketlerinden biridir.
Gülsuyu yaşam tarzımızı tehdit eder mi?
Çok zorlamayan bir rüzgarda püfür püfür yelken yaparken, bir şişe bira, ya da bir bardak şarap ya da her neyse çok iyi gider. Bilen bilir. Gerçi ben, seyir sırasında içki içmem ama içenlere de birşey demem haliyle.
İngiltere’de yaklaşık 3 yıllık bir danışma sürecinden sonra, bakanlık hariç ilgili tüm tarafların karşı çıkmasına rağmen gezi teknelerinde içki yasağı getiriliyor. 7 metreden büyük veya en yüksek hızı 7 knotu geçen, profesyonel olmayan tekneleri kullananlarda, 100 mililitre kanda alkol miktarı 80 miligramı geçerse yatçının başı artık derde girecek.
İngiltere’de denizle ilgenen tüm amatörlerin derneği, RYA’nın İcra Kurulu Başkanı, kanuna karşı boynumuz kıldan ince ince olmasına ama teknelerde alkol kullanımının kapsamlı sorunlar yarattığına ilişkin kanıt yok elimizde gibisinden birşeyler diyor.
*
İçki biliyorsunuz bizde hep biraz sorunludur. İçkili tekne kullanmak sorunun çok ama çok küçük bir bölümü. Çok içtikten sonra bünyeyi etkilemesi, yani sarhoşluk anlamında da değil; anladınız tabii. İçkinin hayatımızda olması ya da hiç olmaması konusu. Kimilerimiz için bir varoluş sorunu ve bu sorun denizciliğimizi de etkilemeye başladı.
Geçenlerde, Ulaştırma Bakanı’nın bir gemiyi adet olduğu üzere şampanya patlatarak değil de, gülsuyu şişesi kırarak denize indirmesi mini bir skandal yarattı. Yaşam tarzımıza yeni bir müdahale miydi bu, diye soranlar oldu.
Ki ben, su muhallebisini pudra şekeri ve gülsuyu ile sevenlerdenim. Ve hatta artık çok nadiren yediğim zerdenin de gülsuyu çok olanından haz ederim ama... Anlayacağınız gülsuyuna kategorik bir düşmanlığım yok... Yine de kuşkulanmadım değil.
Eski köye yeni adet mi getiriliyordu yoksa?
Yelkencilik tartışma sitelerinde, yaşam tarzı kaygılarını yansıtan çok yaratıcı, hayali benzer durumlar tartışıldı. Ve iş orada kaldı... mı?
Hayır tabii ki...
*
Soruşturmacı gazeteciliğin getirdiği sorumlulukla soruşturmaya başladım hemen. Tartışma gruplarından birine düşen Sezar Atmaca’nın notundan hareketle, gülsuyunun denizcilik tarihimizdeki yerini anlamaya çalıştım ve gördüm ki, gülsuyu bilebildiğimiz denizcilik tarihimizde var çünkü kapsamlı bir deniz tarihi araştırmacılığımız bu işe gönül vermiş birkaç kişinin çabaları dışında aslında yok.
Şöyle: İngiltere’de yaptırılmış Sultan Osman savaş gemisinin 1914 yılında denize indirilmesi sırasında, zamanın Büyük Britanya nezdindeki Osmanlı Büyükelçisi Tevfik Paşa’nın kızı Naile Hanım’ın gülsuyu şişesi kırdığı biliniyor. Gemi 1. Dünya Savaşı çıkınca, parası ödendiği halde İngilizler’in el koyduğu gemilerden biriydi. Bu, yine Sezar Atmaca’nın notu.
Daha yakınlarda ise, 31 Ağustos 1970’de denize inen Masal teknesinin uskuruna da su değmeden önce gülsuyu sürülmüş.
Tabii bu gelenek ilk ne zaman başlamış tam olarak bilmiyoruz. Örneğin Barbaros Hayreddin’in kadırgaları denize inerken ne yapılırmış, belli değil.
Batılılaşma ile gelenek taklidi ve eğer yoksa onlarınkine denk gelenek yaratma eğilimi de doğduğu için belli ki, şampanyaya denk bir sıvı bulmak istemiş Osmanlı atalarımız ve çok değerli olan gülyağından yapılma gülsuyunu uygun görmüşler.
Onların bağcılığı varsa, bizim de gülcülüğümüz var ne de olsa...