Paylaş
Televizyon haberlerinde aynı görüntüyü temcit pilavı gibi defalarca ekrana getirme, biz izleyenleri hafif geri zekalı yerine koyup ‘‘Bakın siz bu gördüğünüzün ne olduğunu gene anlamamışsınızdır... Şimdi otuzikinci kez tekrar gösteriyoruz...’’ saçmalığı sürüyor...
Tabii bu aslında, zaman doldurmak için bol çene konuşmak zorunda olan spikeri, elde destekleyecek görüntü malzemesinin olmamasından kaynaklanıyor...
Geçen gece, bizim sevgili Türkiye'nin Hakan'ının fuhuş yaptıkları iddiasıyla yakalanan mankenleri ekrana getirdiği bir haberi vardı...
Döne döne aynı mankenleri o kadar çok ekrana getirdi ki, o olayda sanki 2500 manken yakalanmış gibi oldu...
DIH DIH DIH
Şu aralar televizyon reklamlarıyla ilgili anlamsız bir tartışma başladı... Bu tartışma, ekranlarda çokça gördüğümüz, iki temizlik işçisinin aralarındaki konuşmadan oluşan Yapı Kredi Bankası reklamıyla da yoğunlaştı...
Bu reklamda eleştirilen ise, o iki temizlik işçisinin Doğulu aksanıyla, denilene göre Kürt aksanıyla konuşmaları...
Be arkadaşlar, patatesin adının üstelik İstanbul sokaklarında ‘‘Battii’’, domatesin, soğanın adının ‘‘Tumadiz, zuaan’’ olduğu, İbo'sunun, Mahsun'unun o aksanlı farklı türküleriyle milleti televizyon karşısına yığdığı ‘‘Yakalarsam muck muck’’ların bağırlara basıldığı bir ülkede o reklamın nesi var ki Allah aşkına?.. Üstelik reklamın esprisi iki temizlik işçisi üstüne kurulmuş... Bizde temizlik işçileri genelde Fransız aksanıyla mı konuşurlar?..
Bu ülkede insanlar, ‘‘Benim goylüm, benim iççim’’ laflarıyla kırk yıl iktidar oluyorlar...
Koca Meclis'in kürsülerinde nutkunu arapça atanlar var...
Geçen gün bir dergide okuduğuma göre bu tartışmayı açıp, bu reklamı eleştirenlerin çoğu da gene reklamcılar... Haklı oldukları noktalar da tabii vardır... Sonuçta bu bir ilke sorunu...
Ama aynı reklamcılar, program sunucusu hanımın kucağına oturup pipisini kaşıyan, zor anlaşılır sözlerle türküler çığıran çoluk çocuk şarkıcı türkücülerin çıktığı programlara neden reklam vermek için yarışıyorlar ki o zaman!..
Siz ne diyorsunuz Allah aşkına, bizim hayatımız ‘‘Dıh dıh dıh’’ zaten... Önüne gelen birbirini ‘‘dıh dıh’’lıyor...
TÜRBANLI TV
Bir yandan ‘‘İrticaya geçit yok... Laiklik vs.’’ nutukları atılırken, diğer yandan da işler tıkır tıkır ya da takunya sesiyle takur tukur gayet güzel yürüyor, şeriat erbabı işine tam yol devam ediyor...
Tabii bu anlayışın ödenekli TV Kanalı Kanal 7 de bu arada boş durmuyor...
Geçen gece Kanal 7'nin haber saatinde Ahmet Hakan'ın konuğu bizim Medya'nın ılımlı (!) FP'lisi Abdullah Gül'dü...
Karşılıklı birbirlerine gaz vererek, oturup bir güzel ‘‘türban’’ muhabbeti yaptılar... Üniversitelere, resmi dairelere türbanla girilmesini önleyenlere ateş püskürdüler...
Bu konuda öylesine ateşliydiler ki, izleyenler ‘‘Peki bunların kafalarında niye türban yok’’ diye düşünmüşlerdir herhalde...
Hikaye her zamanki hikaye... Türbanı bir politik kimlik halinde oraya buraya sokmak... Yoksa kimsenin onun bunun türbanına, sıkmabaşına karıştığı yok... İsterse sıkbaşını sıksın suyunu çıkarsın, kimsenin ipinde değil...
RADYOLARDA ALARM
Radyolar kısıtlı olanaklarına karşın ilkeli yayımcılık açısından zaman zaman TV'lerin önündeler...
Tabii, o ergenlik sesli delikanlıların saçma sapan espriler yaptığı, yeteneksiz birtakım genç hanım arkadaşların ciyak ciyak bir avaza bağırdığı radyoları kastetmiyorum...
Sözünü ettiğim radyolar, bu işi olanakları elverdiğince adam gibi yapan radyolar...
Ama son günlerde, onlara da bir şeyler oldu... Programlar giderek iyice lahmacun kokmaya başladı... Hangi istasyonu çevirsen, karşına en hicranlısından bir alay arabeskçi, adam ağlatıcı şarkıcı türkücü çıkıyor, radyolar da televizyoncu hastalığı bu reyting dalgasının peşine takılmış gidiyor... Yazık ki ne yazık...
Paylaş