‘‘Dünyada mekan, ahirette iman’’ diye bir deyiş vardır...Ben yaşamımın epeyce bir bölümünde bazen küçük birtakım otelleri, daha çok da kira evlerini mekan tutmuşumdur...Ev sahibi oluncaya dek, hele de gençlik yıllarım, hep ev sahipleriyle cebelleşmekle geçmiştir...Baba evinden sonra para vermeksizin başımı sokabildiğim tek yer olan, hep özlemle andığım Darüşşafaka Lisesi yılları sonrası Babıali'ye geldiğimde ilk mekanım, Cağaloğlu'ndaki bir otel odası oldu...Adı Hasan Ağa olan zata ait, Cumhuriyet Gazetesi'nin arka sokağındaki bu küçük otelin üç kişilik odasında tanımadığım kişilerle kalıyor, çalıştığım gazeteden alabilirsem, maaş aldığım aybaşlarında, yer varsa bir ya da iki geceliğine otelin daha pahalı olan ön yüzündeki odalarından birine kapağı atıyordum...Çünkü o odalardan karşıdaki Kız Yurdu görünüyordu...*Benim bu ‘‘kira’’ olayıyla ilgili bir alay da anım vardır...Hatırladığım ilk kira evi, altı yedi yaşlarımda yanlarında kalmaya başladığım anneannem ve teyzelerimin oturduğu Üsküdar İhsaniye'deki evdi...O zamanlar kira sözleşmelerindeki yasal düzenlemeler bugünkü gibi olmadığından, ev sahibi zırt pırt kirayı artırmaya ya da evden çıkmamızı istemeye geliyordu...Birlikte oturduğumuz büyük teyzemin kocası, o sıralar üstteğmendi... Aile adına ev sahibiyle o konuşuyordu...İstekleri kabul edilmeyen ev sahibi eniştemin üstteğmen olduğunu duyunca, bu defa bize sırtında yüzbaşı kaputuyla damadını gönderdi...Ama sonra öğrenildi ki, aslında ev sahibinin damadı da üstteğmendir, bizim enişteye emir komuta zinciri içinde üstünlük sağlamak için bir arkadaşının yüzbaşı kaputunu alıp sırtına giymiş, bize öyle gelmiştir...Bizim enişte de aşağı kalacak değil ya...Kiraya zam istemeye bir daha gelişinde, ev sahibinin damadını kendi komutanından edindiği bir binbaşı kaputuyla püskürttü...Aradan bir süre geçince, damat bu defa yarbay kaputuyla geldi falan derken, yirmi küsur yaşlarındaki kiracı ve ev sahibi temsilcisi bu iki genç subay, orgeneral olmadan biz de o evden çıktık...*Daha sonra özellikle de gençlik yıllarım, yazının başında da sözünü ettiğim gibi kirayı adam gibi ödeyememe nedeniyle hep ev sahipleriyle kaçıp kovalamaca oynamakla geçti...Sakın yanlış anlaşılmasın, bu söylediklerimden, ortalıkta işsiz güçsüz aylak aylak dolanıyordum da para ödemeksizin onun bunun evine çörekleniyordum anlamı çıkarılmasın...Onbeş yaşından beri durdurak demeden gece gündüz çalışıyordum...Ama o zamanlar Babıali geleneği olarak hele de küçükçe gazeteler adama öyle toplu maaş falan vermezler, açlıktan ölmeyip en azından işe gelebilsin diye çalışanlara gıda yardımında bulunur gibi, arada bir üç beş kuruş ihsan eylerlerdi... Tabii o zaman ev kirasını ödeme işi de Allah'a kalırdı...Ondan sonra gelsin mahkemeler, gitsin icra, tahliye kararları falan filan...Ama artık kiralık katillerin kiralık evlerden daha ucuz olduğu bir dönemi yaşıyoruz... O gün bugün olsa, ev kirasının yarı fiyatına tutardın bir kiralık katil, ev sahibini temizletir babanın malıymış gibi paşa paşa adamın evinde kiralık katil fiyatına bedavadan otururdun...Ama o günler öyle değildi...*Bir ara Babıali'den arkadaşım Gündüz'le Şişli Kocamansur Sokak'ta dört katlı küçük bir apartmanın bir dairesinde oturuyorduk... İlk bir iki ay işler iyi gitti, daha sonra iş moka sardı... Kirayı ödeyemez olduk...Ev sahibimiz her gün resmen bizi pencerede bekliyor, apartman kapısında gördüğü anda tepemize biniyor, bizi eve sokmamakla tehdit ediyordu...O da yetmiyor, ev sahibinin cadaloz anası bütün gün ve gece pencerede bizi bekliyor, apartmana girmeye kalktığımızda oturdukları en üst kattan üzerimize tencereyle, o eski savaşlarda mancınıkla kızgın yağ dökme örneği kaynar su döküyor, eve girmemizi önlüyordu...Evimize ön kapıdan giremeyince, hırsız gibi arkadan, mutfak penceresinden girmeye başladık...Kendi evimize girerken, bir defasında bekçilerce hırsız diye yakalandık bile...HACİZVe gene o yıllar, Orhan ve İsmet adlı o zamanlar içtiğimiz suyun ayrı gitmediği iki arkadaşımla birlikte, Cihangir'de bir evde oturuyorduk...Ev küçücük tipik bir bekar eviydi... Bir komisyoncu eliyle bulduğumuz ev, birkaç apartmanı, birçok da dairesi olan Sadullah Bey adlı birinin eviydi...Biz kendisini hiç görmüyorduk... Kirayı evi tuttuğumuz komisyoncuya götürüyor, birkaç gün sonra da gidip Sadullah beye imzalattığı makbuzu alıyorduk... Tabii kirayı üçümüz birlikte ödüyorduk...Uzun süre kirayı muntazaman ödedik... Ama sonra gene kader ağlarını ördü, işin rengi değişti... Benim o sıralar çalıştığım gazetenin birden durumu bozulmuştu... Adam gibi para alamıyordum... İsmet bir anlaşmazlık nedeniyle çalıştığı işi bırakmıştı... Orhan'ın durumu ise bizi sırtlayıp kirayı tek başına ödemeye elverişli değildi... Zira ayrı bir evde oturan annesi ve kızkardeşine yardım ediyor, ayrıca onların ev kiralarını ödüyordu...Birkaç ay ev sahibiyle kavga dövüş böyle gitti... Sonra da işin suyu çıktı...Önce noter kanalıyla ev sahibi Sadullah Bey'in avukatından bir protesto aldık... Aradan bir süre geçtikten sonra da ödemediğimiz kiralar nedeniyle mahkemeden tahliye ve haciz kararı geldi...Haciz memurları geldiği gün, evde İsmet'le ben vardım... Memurlar iki kişiydiler... Tabii yanlarında Sadullah Bey'le avukatı da vardı...Kiralama işini komisyoncuyla yaptığımızdan ev sahibi Sadullah Bey'i o gün ilk kez görüyorduk...Memurlar hemen evdeki eşyaları kaydetmeye başladılar...Evde koltuk, masa, sandalye, yatak, soba ne varsa kaydediyorlardı... Bu arada Sadullah Bey de hiç konuşmadan öfkeli öfkeli bize bakıyor, bir yandan da nerelerini kırıp döktük diye dikkatle evi kontrol ediyordu... Bu arada evi boşaltmamız için mahkemeden karar da aldığından, eve hasar verdiysek onları da ödetmek istiyordu bize anlaşılan...Sonra gelirken beraberlerinde getirdikleri kamyona eşyaları yüklemeye başladılar...O ara Sadullah Bey'in avukatı ve mahkemeden gelen görevliler, birtakım hukuk terimleriyle evi tahliye etmemiz konusunda bize birtakım bildirimlerde bulundular... Sonra da eşyalarla birlikte çıkıp gittiler...Sonra ne mi oldu?..Ceketlerimizi giyip, bir iki parça özel eşyamızı alıp, İsmet'le ben de, yeni bir ev aramak üzere gayet keyifli bir şekilde çıkıp gittik arkalarından...Çünkü, Sadullah Bey'in haczettirdiği o eşyalar zaten kendi eşyalarıydı... Zira biz o evi mobilyalı olarak tutmuştuk...Kiraya verdiği bir alay evi olan Sadullah Bey, o eşyaların kendisinin olduğunu unutmuş, kendi eşyalarını haczettirmişti!..*Uzun sözün kısası, kiracısı olduğumuz bir dünyada yaşıyoruz zaten...Ama ben bu dünyadan giderken, nah şuraya yazın, her zaman olduğu gibi kirayı ödersem şerefsizim!..