Paylaş
Kasetlerin hergün bir yenisi çıkıyor, listeler hergün altüst oluyor... Bu arada adı geçen çeteciler tutuklanıyor...
Ama adı geçen devlet erkanı ve siyasi zevatın tavuğuna kış diyen yok...
Üçbeş kelam beyanat verip işi soruşturuyorlar... O üçbeş kelamın çoğu da yalan zaten...
Doğruları gene çeteciler, mafya söylüyor, işe bak...
Bu üst düzey çete takımına hesap sormak için kaset yetmiyor, CD bekleniyor herhalde...
KİM KİMDİR?
Geçtiğimiz haftaki ‘‘A Takımı’’nda konu aslında televizyonlardaki ‘‘Dizi’’lerdi... Ama iş tamamen, ‘‘Kim oyuncu, kim değil?’’ tartışmasına, dahası kavgasına dönüştü...
Pazartesi gecesi gene sabahlara dek süren Kanal 6'daki ‘‘Dr.Stress’’ programında bu tartışmanın başka bir versiyonu; ‘‘Kim manken, kim manken değil?’’ kavgası vardı...
Aslında bu tartışmaların hepsi haklı ve de bu iş giderek yoğunlaşacak...
Zira memleket giderek öyle hale geldi ki: Kim oyuncu, kim manken, kim politikacı, kim futbolcu, kim işadamı, kim sanatçı, kim sağcı, kim solcu, kim hırsız, kim polis?.. Gerçekten belli değil...
Onun için ben Savaş Ay ya da Dr.Stress'in yerinde olsam bu tartışmaları bir sıraya koyar, her hafta bu saydığım alanlarda yenilerini getiririm ekrana... Ne güzel, dizi gibi olur hem de...
NÖBETÇİ REKLAMLAR
Televizyonların bir bölümünde geceyarıları başlayıp saatlerce süren Amerikan yapımı acaip reklamlar var...
Örneğin bunlardan biri, sokaktan bulsan ve kırk yıl düşünsen ne işe yaradığını anlayamayacağın bir göbek eritme makinesi...
Bu reklam neredeyse televizyonlarda yıllardır gösteriliyor... Ama ben bugüne dek çevremde bu aleti alıp kullananı görmedim, dahası duymadım da... Ayrıca bu makinenin hele de şu son zamanlarda bizim için hiçbir kıymeti harbiyesi yok...
Zira memleketin neredeyse yarısı ne bulursa götürüp, yiyip tersine göbeğini büyütmeye çalışıyor...
Geceyarıları ekranlara gelen bir diğer nöbetçi reklam da balık oltası reklamı...
Reklamda insanlar, üzerinde nilüfer çiçekleri yüzen göllerde uçlarında acaip tüyler takılı o otomatik kamış oltalarla kırmızı kırmızı, koca koca balıklar tutuyorlar...
Oysa bizde belki bir ikisi dışında ne öyle göl, ne de öyle balık var...
Ve bir reklam daha var ki, adama asıl fesupanallah çektiren de o...
Bu da etlere kömür ızgarasında pişirilmiş havası veren elektrikli ızgara reklamı...
İki Amerikalı hanım arkadaş koca bir mutfakta yanyana ızgaralarında belki otuz kilo et pişiriyorlar... Izgaranın marifetlerini gösterirken de ayrıca bilmemkaç kilo tavuk, sosis vs. de kullanıyorlar...
Sanki bizim milletin evleri silme et, tavuk dolu da kara kara ‘‘Bunları nasıl pişireceğim, ayrıca nasıl kömürde pişmiş tadı vereceğim?’’ diye düşünüyor...
BÖYLE MEDENİYETİN
Dünyanın en büyük kazığını yediğimiz o yeni Meclis salonunda sözümona elektronik oylama sistemine geçildi...
Ama milletvekillerimizin çoğu, Almanya'da ilk radyo teypleri alıp çalıştıramayan yıllar önceki o ilk Alamancı vatandaşlarımız gibi, oturdukları sıralardaki bu sistemleri kullanamıyorlar... O her bir yere soktukları parmaklarını, sıralarındaki o elektronik deliğe bir türlü sokamıyorlar...
Günlerdir Meclis TV'de izliyorum...
Başkan durmadan uyarıyor:
‘‘Sayın milletvekilleri, parmaklarınızı dik ve düz olarak tutunuz, deliğe öyle sokunuz...’’
Milletvekillerini izlerken insanın aklına, evlerde parmaklarını prizlere sokan küçük çocuklar geliyor, insan bayağı tedirgin oluyor...
Bir de tabii, onca yıl her bir şeyi, önüne geleni parmaklayan milletvekili, o elektronik düğmeyi bir türlü nasıl parmaklayamıyor diye adam şaşırıp kalıyor...
Paylaş