Yahu arkadaşlar, bu Clinton ne keskin bir zampara, ne iflah olmaz bir uçkur düşkünüymüş inanılacak gibi değil...Adamın her gün yeni bir numarası çıkıyor ortaya...Monika Lewinsky, Paulo Jones, Elizabeth Ward ve daha bir alay hatundan sonra, son olarak da Kathleen Willey adlı bir temiz aile kadını çıktı ortaya ve Amerikan CBS televizyonunda virgülüne dokunmadan Başkan Clinton'ın kendisine nasıl cinsel tacizde bulunduğunu anlattı...Ortalığı yeniden birbirine katan, herkesin dehşetle izlediği Kathleen Willey'le CBS programcısı arasındaki konuşma, aşağı yukarı aynen şöyle:Willey: ‘‘Oval Ofis'e hayırlı bir iş için, Başkan'dan yardım istemeye gitmiştim... Beni dudağımdan öptü ve kendine çekti... Kollarını daha sıkı sardı ve bana dokundu...’’‘‘Nerenize?’’‘‘Göğüslerime... Çok şaşırdım... Bana, 'Seni ilk gördüğümden beri hep bunu yapmak istedim' dedi. Ve elimi alıp kendine dokundurdu.’’‘‘Neresine dokundurdu?..’’(Sevgili okurlar, bu arada bir karışıklık olmasın... Soruları soran Reha Muhtar değil, CBS televizyonu programcısı... Onu belirteyim...)Willey: ‘‘Elimi cinsel organına dokundurdu... O zaman kaçtım...’’‘‘Tahrik olmuş muydu... Yani şeyi. şey durumunda mıydı?..’’‘‘Yes, evet...’’Clinton ise basına yaptığı açıklamalarda Kathleen Willey'e cinsel tacizde bulunduğu iddialarını reddedip, ‘‘Kendisi bana yardım istemek için gelmişti... Kendisini bir baba şefkatiyle okşadığım doğrudur... Cinsel organ olayına gelince... Ben o sırada kendi kendime 'Tut şunun ucunu döşeyelim abi..' adlı reklam şarkısını mırıldanıyordum... Willey işi yanlış anladı, o tatlı, pardon tatsız durum öyle meydana geldi...’’ dedi...Hasılı kelam bu Clinton gerçekten inanılmaz bir azgın... Adamdan bir uçanla kaçan kurtuluyor...Ben önümüzdeki yaz bir ihtimal bir Amerika gezisi yapacağım... Allah sizi inandırsın, ne olur ne olmaz diye gezi güzergahından Washington'u çıkardım...Aslında Başkan Clinton'un teşriki mesaide bulunduğu bu Monica Lewinsky, Paulo Jones, Kathleen Willey gibi kadınların hepsini, insanlık adına, insanlığa yaptıkları büyük hizmetten ötürü ödüllendirmek lazım...Düşünün bu kadınlar kendilerini feda edip bu Amerikan Başkanı'nı oyalamayıp adamın nefsini körletmeselerdi, adam dünyanın anasını bellemek için pantolonu fora edecek, alayımızın üstüne salacaktı...Ayrıca bu ortaya çıkan zamparalıkları, Başkan Clinton'ın yaptıklarının bence binde biri bile değil...Bizim Kenan Erçetingöz bu Clinton'la televizyonda bir ‘‘Yüz Yüze’’ programı yapsın, karşısına oturtup ‘‘Biliyorsun benden bir şey kaçmaz Bill...’’ diye Clinton'ı bir sorguya çeksin, bakın adamın daha ne numaraları çıkıyor ortaya...Bu arada Clinton'ı yola getirip uslandırmanın da tek yolu var...Son kuşak Tanzimat zamparamız Kerem Alışık'ı devreye sokup, Kerem'i Başkan'ın karısı Hillary'nin üstüne salacaksın...Kerem önce en hislisinden iki şiir patlatıp kadını allak pullak edecek... Tam götürürken de, kendi malının elden gittiğini gören Clinton, malının derdine düşecek, diğer bilumum hatunlar da rahat soluk alacaklar...Bu Clinton işi böyle...*Geçtiğimiz haftanın en önemli olaylarından biri de Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen ‘‘Miss Margarida Yöntemi’’ adlı oyun sırasında, tiyatro oyuncusu Ülkü Duru ile seyirci Atilla Yerlikaya'nın oyun sırasında karşılıklı birbirlerini okşamalarıydı!..Olayı basından izlemişsinizdir...‘‘Miss Margarida’’ tek kişilik, seyirciyi de oyunun içine aktif olarak katan ‘‘interaktif’’ bir oyun...Miss Margarida bir öğretmendir... Oyunda seyircilerin oturdukları yer de adeta sınıf gibi kullanılır...Oyuncu sık sık seyircilerin arasına iner... Onlarla öğrencileriymiş gibi diyaloglar kurar, oyunun gidişine göre arada onları azarlar vs.İşte o gece de öğretmen Margarida'yı oynayan Ülkü Duru seyircinin yani öğrencilerinin arasına iniyor... Bu arada şunu belirteyim... Miss Margarida oyunda orta üçüncü sınıf öğretmeni... Seyircileri de orta üçüncü sınıf öğrencileri yerine koyuyor...Seyirciler arasında Atilla Yerlikaya da var...Hani her öğretmen sınıfta güya birine takar da ‘‘örtmen bana taktı’’ deriz ya, bizim Atilla'nın dediğine göre bu öğretmen Margarida da Atilla'ya takıyor!..Derken sürekli yan gözle kolladığı Atilla'yı dersi, pardon, oyunu izlemezken mi ne yakalıyor... Yanına gelip üç tane tokat aşkediyor Atilla'ya... Bu kadarla kalsa iyi... Öğretmen Margarida çocuğa kalkıp bir de, ‘‘Sen git Eylül'deki ikmallere gel’’ deyince, Atilla artık dayanamıyor... Zaten üniversiteyi yıllar önce bitirmesine karşın tekrar orta üçe başlamış, kafası bozuk... Öğretmenden tokadı yiyince yerinden fırlıyor, yaradana sığınıp öğretmene bir tokat da o çakıyor...Tabi bu durum üzerine ortalık karıştı... Olay, televizyonların, gazetelerin neredeyse bir numaralı konusu oldu... Köşe yazarları konuyla ilgili günlerce yazılar yazdılar, televizyon yorumcuları yorumlar yaptılar... Herkes birşeyler söyledi...Ama ben bu olayda Atilla'yı haksız buluyorum ve kendisine şunu söylüyorum...‘‘Öğretmenlerine karşı bu kadar kahramandın da okul yıllarında onlardan onca sopayı yerken aklın nerdeydi?..’’Sonuç olarak Atilla Yerlikaya yaptığı savunmasında, söz konusu oyunun seyirciyi de aktif olarak içine katan ve yurt dışında da örneği çok olan ‘‘interaktif’’ bir oyun olduğunu söyledi... Ve kendisinin aktif tokatçı olarak oyuna katılmasının ne kadar yanlış anlaşıldığını anlattı...Bu arada seyircinin aktif durumda olduğu tüm bu ‘‘interaktif’’ tiyatro tartışmaları yapılırken de benim hayatım kaydı... Cahilliğime kahrettim...Yıllar önce Londra'da ünlü ‘‘Cats’’ oyununu seyrediyordum...Oyuncuların tamamı kedi kılığındaydı... Bunların çoğunu ise, vücutlarına yapışık incecik taytlar giymiş fıstık gibi kızlar oluşturuyordu... Ve ‘‘Cats’’ de oyuncuların seyirci içine dağıldıkları, sürekli seyirciyle diyalog kurdukları moda deyimiyle şu sözünü ettiğimiz, ‘‘interaktif’’ bir oyundu...Derken oyun sırasında o vücuduna yapışık taytla neredeyse çıplak gibi duran kedi kılığındaki o nefis kızlardan biri, herbir şeyiyle kucağıma çöktü... Kolları boynumda, başını göğsüme sokup neredeyse altı yedi dakika öylece kucağımda oturdu...Şimdi o günü düşünüyor, ‘‘hiperaktif’’ tiyatrodan anlamadığıma inanın resmen kahroluyorum...Oysa, Atilla gibi ben de o gece ‘‘aktif’’ olup o oyuna, yani ‘‘Cats’’e ‘‘aktif’’ bir seyirci olarak katılsaydım, o koltukta hayatımın gecesini yaşayacaktım...*Ve haftanın bomba haberi ise politikti...Başbakan Mesut Yılmaz ve şurekası, memlekette sanki yapacak başka iş yokmuş gibi kafayı orduya sardırdılar... Ne demekse, çevreye, Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın görevini uzatmak istediği dedikodularını itelemeye başladılar...Genelkurmay Başkanı böyle birşeyin sözkonusu olmadığını söyledi, askeri yetkililer bu konuda gereken cevapları verdiler tamam da...Şimdi iki kelam da bu politikacı takımına etmek lazım...Yahu sayın Liderler... Demirel'i, Ecevit'i, Erbakan'ı, Cindoruk'u, Baykal'ı, Yılmaz'ı vs.'si...Sizler, üstelik hiçbir şey yapmayan, ülkenin tepesine yıllardır akbaba gibi çöken sizler, görev sürelerinizi, onar, yirmişer, otuzar, kırkar uzatıyorsunuz da, Karadayı görev süresini neden bir yıl uzatamıyor ki?..Bu haftalık, ‘‘Haberlerden, ne haber?..’’ bu kadar...