1998 Dünya Kupası'na katılamayışımıza çok bozuldum, Bari ben gideyim, oralarda şu memleketi temsil edeyim diye kapağı Paris'e attım...Burada herkes şu an futbolla kafayı yemiş durumda... Millet ünlü Şanzelize'de yürürken bile birbirine çalım atarak yürüyor...Şu an Fransa'da dünyanın 72 düvelinden milyonlarca insan var... Bunların bir bölümü, Paris'te, bir bölümü de ülkelerinin maçlarını oynayacağı şehirlerde mevzilenmiş durumdalar.Alayının ellerinde bayraklar, sırtlarında da takımlarının formaları var. Şarkılar söylüyor, bağırıp çağırıyor, geceleri de Eyfel'in altında kıran kırana resmen çift kale maç yapıyorlar.Zaten burada sırtında forma olmayan ve de suratını boyamamış adam gördüklerinde tuhaf tuhaf bakıyorlar.Bu olanı biteni izlerken, Fatih Altaylı ve Sabah Gazetesi'nden Orhan Vural'la birlikteydik.Fatih ‘‘Tekin abi, ben gidip üç tane forma alayım... Sen de bir yerlerden yarımşar kiloluk iki kutu boya bul, yoksa ele güne rezil olacağız.’’ dedi.***Şu an dünyada af buyrun, ne kadar fahişe ve yankesici varsa, Paris'te icra-i sanat eder durumda.Herkes cüzdanını resmen donunun içinde taşıyor... Bu nedenle insanların ya ön taraflarında ya da popolarında acaip kabarıklıklar var... Ve bu arada, cüzdanı kollamak için herkesin eli ya önünde, ya dötünde...Fahişe takımı ise, günde 24 saat aralıksız çalışıp amme hizmeti veriyor...Ha bu arada, fahişe deyince aklıma geldi; Allah sizi inandırsın aslında bizim gazeteye kafadan girecek bir haber... Paris'te yaşayan arkadaşların anlattığına göre; genellikle Aveneu Foch'da iş tutan Paris'in o ünlü fahişeleri, bir süredir çantalarında prezervatifin yanı sıra ‘‘Viagra’’ hapı da taşıyorlarmış... Ve Viagra hizmeti veren bu hatunlar, ellerinde üzerinde Viagra yazılı bir de karton tutuyorlarmış.Dünya Kupası'nda milli takımımız yok ama, Kupa bahanesiyle evden kirişi kıran zampara takımımız burada hazır ve nazır durumda.İnsanlarla sohbet ederken, tabii bizim ünlü takımlarımızı da soruyoruz... Cimbom'u, Paris St.Germain maçlarından tanıyorlar... Fenerbahçe ise burada, ‘‘Dünyanın antrenör bulamayan en ünlü takımı’’ olarak isim yapmış.***Takımlar buralarda şehir dışındaki Şato'larda kalıyorlar.Fransa'da şehirlerin dışındaki bu Şato'lar, turizm amacıyla kullanılıyor... Özellikle Paris'e yakın olanlar çok ünlü... Şato'ların en yenisi 18. Yüzyıl'dan kalma... Üç dört yıl önce ben bir arkadaş grubuyla birlikte böyle bir Şato'da kaldım... Bu organizasyonu sevgili dostlarım o zamanki Paris Büyükelçimiz Tanşuğ Bleda ve eşi sevgili Erel yapmışlardı...Şato, İkinci Dünya Savaşı'nda Amerikalılar'ın çıkartma yaptığı Normandiya'da Matmazel Valerie'ye ait bir şatoydu. Matmazel diyorum, şato sahibi Valerie, 87 yaşında pabucuna erkek eli değmemiş bir hatundu...İki asır öncesinin kıyafetleriyle ve pudradan bembeyaz olmuş yüzüyle sessizce ortalıkta dolanıyor, hayalet gibi olmadık yerde aniden karşımıza çıkıyordu...Gittiğimizde mevsim kış olduğundan, pencere pervazları zangırdıyor, merdivenler gacırdıyor, arada bir de Şato'nun tek personeli, bir dudağı yerde bir dudağı gökte, heyüla gibi bir zenci sözümona bir arzumuz olup olmadığını soruyordu... Benim o Şato'nun en sevdiğim yanı, Şato'da tuvalet olmaması, her odada yatakların altında eski geleneğe uygun olarak ‘‘lazımlık’’ bulunmasıydı... Çünkü o atmosferde insan korkudan odadan dışarı çıkamadığından, ihtiyacımızı odadaki lazımlıkta gideriyorduk...***Yahu nereden başladık, nerelere geldik?..Açılış maçı bildiğiniz gibi, Brezilya-İskoçya arasındaydı...İskoçlar, o eteklikli kıyafetleri, adam başı günde 30 şişe biralarıyla, Paris'i duman ettiler...Zaten ellerinde biletleri olmalarına karşın, zurna gibi sarhoş olduklarından, maçları oturdukları barlarda televizyonlardan seyrettiler...Fransa, Dünya Kupası için 80 bin kişilik ‘‘Grand Stade France’’i yaptırmış...Bana sorarsanız, burası stat falan değil... Bizim Akmerkez gibi bir bina yapmışlar, alt katında maç oynanıyor, siz de yukarıdan seyrediyorsunuz.Brezilya-İskoçya maçını da bu statta seyrettim... Ronaldo'yu bile tepeden o kazınmış kafasından anca çıkardım... Ayrıca Brezilya takımında usturadan geçmiş Rivaldo, Roberto Carlos, Aldair gibi bir alay adam daha var... Zaten bu kafayı sıfır numaraya vurdurma işi, Brezilya nedeniyle hayli başını almış gitmiş durumda...Takımın yanı sıra, tribündeki Brezilyalı'ların çoğu da kafayı kazıtmış... Cascavlak bir durumda stada geldiler... Brezilya'nın maçlarında neredeyse stada giriş kapılarına birer berber oturtacaklar, kafayı kazıtmayanı maça sokmayacaklar...***Yahu bu Dünya Kupası işi de, böyle... Gönül istiyor ki, bu Dünya Kupaları'nda biz de olalım... Ama dert etmeye değmez... ‘‘Televole’’de Allah'ıma kimse bileğimizi bükemez!..