Ülkemiz şu an Turistik tesis açısından Batı'yla kafa kafaya yarışacak düzeyde...Adana'daki depremzedeyi yatıracak yer bulmakta güçlük çekiyoruz ama, evellallah bugüne bugün turisti yatıracak tam 600 bin yatağımız var...İşin ilginç yanı bu beş yıldızlı, gerçekten muazzam ve lüks tatil köyü ve otellerin çoğunun sahipleri müteahhitler...Yani Adana'da yaptığı çürük çarık evi insanların başına göçürtüp onları geceyarıları yatağından uğratanlarla, turisti altına beşyıldızlı yatağı çekenler aynı familyadan... N'apalım, kader utansın...Turizm açısından hafif bunalımlı bir yıl yaşadığımız malum... Yukarda sözünü ettiğimiz o büyük tesislerin çoğu da neredeyse yarı yarıya boş...Ama bunun yanısıra iç turizmin maşallahı var, cıvıl cıvıl... Zaten o büyük turistik tesislerin bir bölümünü de bizim yerli turist takımı dolduruyor...Ama bizimkilerin aslında daha çok tercih ettikleri, öyle gazetelerde çarşaf çarşaf ilanları yayımlanmayan daha küçük ama keyifli oteller... Üstelik turistlerin hayli büyük bir bölümü de bu otelleri tercih ediyor...Sevan ve Müjde Nişanyan'ın uzun gezi ve çabalar sonucu hazırladıkları ‘‘Türkiye'nin En Güzel Küçük Oteller'i’’ adlı çok ilgi gören bir kitapları var... Benim sözünü ettiğim o otellerin çoğu da bu kitapta yeralıyor, tanıtılıyor...Ama bizim Özer'in geçtiğimiz günler ailesiyle birlikte tatil (!) yaptığı, o otel de bu kitapta var mı bilmiyorum?..***Özer benim bir özel kuruluşta müdürlük yapan çok eski bir arkadaşım...Yıllardır adam gibi bir tatil yapamamaktan yakınır durur... Sonunda bir punduna getirmiş, geçenlerde karısı ve çocuklarıyla nihayet tatile çıkmış...Bir arkadaşının tavsiyesiyle gittikleri otel Marmaris'in biraz dışında, otelle tatil köyü arası küçük fakat çok şirin bir yermiş... Denize yüz yüzelli metre uzaklıkta, şahane manzaralı minik bir tepede imiş...Otele gecenin bir vakti varmışlar... Hayli geç olduğundan otel görevlisi kişiyi uyandırmak da hayli güç olmuş...Uykulu gözlerle bizimkileri bir odaya çıkaran otel görevlisi, odadaki tek yatağı gösterip, ‘‘Bu gecelik burda idare edeceksiniz... Daha erken gelseydiniz odanızı hazırlardık... Şimdi yatak almak için odalarına girip diğer müşterileri uyandırmak gerekecek... Zaten sabaha da birşey kalmadı, bu gecelik burda idare edin...’’ deyip tekrar uyumaya gitmiş...Çaresiz kabullenmişler... Hafif belediye otobüsü görünümünde o geceyi üstüste o tek yatakta geçirmişler... Sivrisinek nedeniyle zaten doğru düzgün de uyuyamayıp, çoluk çocuk sabahı etmişler...Sabah kalkmışlar, pırıl pırıl bir gün... Pencereden o cennet gibi güney sahilleri görünüyor... Kahvaltı etmek ve oda yatak işini halletmek üzere aşağı inmişler...Lokantaya geldiklerinde salonda onlardan başka kimse yokmuş...‘‘Biz erken kalktık’’ demiş Özer... ‘‘Baksana saat daha sekizbuçuk... Millet herhalde daha uyuyor...’’Garsonu çağırıp kahvaltı istemişler... Bir güzel kahvaltı etmişler... Tam kalkacaklar; garson Özer'e bir hesap pusulası dayamış... Otele tam pansiyon parası ödeyen Özer tam garsona şarlayacak... Yanlarına otelin şişman kırmızı yanaklı sahibi koşup gelmiş...‘‘Ah tabi siz gece geldiniz, size bildiremediler... Kahvaltı sabah saat yedi ile sekiz arası verilir... Daha sonraki kahvaltılar ücrete tabi oluyor...’’ demiş...Özer içinden bir lahavle çekmiş... Ama daha ilk günden çoluk çocuğun keyfini kaçırmamak için, neredeyse bir günlük tam pansiyon ücretine yakın kahvaltı faturasına atmış imzayı...Tombul otel sahibi, ‘‘Siz şimdi deniz kenarına inin, denize girip güneşlenin... Bu arada ben de sizin odalarınızı hazırlatayım...’’ demiş...***Hafif tepedeki otelden hep birlikte az aşağıdaki otelin plajına inmişler... Gerçekten nefis bir manzara varmış...Önce biraz denize girmişler... Sonra şezlonglara uzanmışlar... Bir gece önce adam gibi uyuyamadıklarından Özer şezlongta dalmış gitmiş...Karısı uyandırdığında ise öğle vaktiymiş... Öğle yemeği yemek üzere otelin yolunu tutmuşlar...Restorana girdiklerinde ise bakmışlar kendilerinden başka müşteri olarak bir masa var...Tombul otel sahibi hoplaya zıplaya gülerek tekrar dikilmiş tepelerine...‘‘Ah çok affedersiniz beyefendi, size söylemeyi unuttuk... Bizim otel müşterilerinin çoğu turist olduğundan yemek saatlerini onlara göre ayarlıyoruz... Bizde öğle yemekleri saat oniki ile bir arasındadır... Şu an saat birbuçuk... Zaten son tabldot yemeğini de şu yan masaya verdik... Ama, dilerseniz ızgaralarımız, balıklarımız falan var...’’Özer çoluğu çocuğu mutsuz etmemek için şöyle ortadan uzun boy bir kazık da öğle yemeğinde yemiş...Yemekten sonra yerleştirildikleri yeni odalarına çıkmışlar... Bu arada Özer karısı Nalan'a ‘‘Öğleden sonra biraz denize girip saat 5'te erkenden akşam yemeğine gelelim... Bu şişko pezevengin yemek saati, ne yapacağı belli olmaz, herife açık kapı bırakmayalım...’’ demiş...Öğleden sonra tekrar otelin plajına inmişler...Daha plaja inmişler... Özer'in karşısında kulağı küpeli, kafayı Romen takımı futbolcuları gibi civciv sarısına boyatmış bir oğlan peydahlanmış... Elindeki siyah bir mendille Özer'in gözlerini bağlamış... Daha ne olduğunu anlamadan da ‘‘Haydi aşk başlıyooor!..’’ diye bir nara patlatıp Özer'i tutup ortalık yere ittirmiş...‘‘Biraz şaşkın şaşkın dolandım... Sonra birden iki koca el omuzlarımdan kavradı... Biri vantuz gibi dudaklarıma yapıştı’’ dedi Özer...‘‘Ne oluyor lan!..’’ diye bağırıp mendili bir atmış gözünden... Bakmış kendisi gibi gözleri bağlı devanası gibi, bir Alaman kokanası kendisini öpmeye çalışıyor... Az ilerde gene gözleri bağlı bir geçkin frenk zamparası da karısı Nalan'ı mıncıklamaya çalışıyor...Koşmuş, herifin kıçına bir tekme patlatıp önce Nalan'ı kurtarmış... Sonra da küpeli civciv oğlanın gırtlağına çökmüş...Oğlan otelin müşterileri eğlendirmekle görevli animatörlerden biriymiş...‘‘Biz bu oyunla müşterileri kaynaştırıyoruz abi...’’ demiş Özer'e...‘‘Ulan bunca kişinin önünde şimdi sana bir kaynaşırım, görürsün ananın örekesini...’’ demiş Özer oğlana... Nalan çocuğu Özer'in elinden zor almış...***Özer ve Nalan bir hafta boyunca kaçta olduğunu kesin olarak bir türlü öğrenemedikleri kahvaltı ve diğer yemekleri kaçırmamak için, denizi falan boşlayıp lokantanın önünde sırayla sürekli nöbet tutmuşlar... 7.15 - 7.45 Kadıköy vapuruna yetişir gibi sabah kahvaltılarına kan ter içinde koşturarak yetişmişler...Sivrisineklerle mücadele edebilmek için sinek ilaçları aldıkları otel içindeki dükkana, neredeyse bir ilaçlama uçağı satın alabilecek paraya yakın para ödemişler...Otelin bir haftalık ücretini peşin ödediklerinden çıkıp gidememişler de...Bir geceyarısı uyurken Özer'in ‘‘Gümbürt!’’ diye bir sesle kendini yerde bulması ise tüm bu olan bitenin üzerine tuz biber ekmiş...Uyku sersemi ayağa fırlayan Özer, bakmış odada iki herif var... Tam heriflere girişecek, adamlardan biri ‘‘Şey affedersiniz...’’ demiş, ‘‘Az önce müşteri geldi de... Sizin altınızda bir fazla yatak var onu alıyorduk... Çok çaldık, duymadınız, kapıyı resepsiyon anahtarıyla açtık... Sizi de çok dürtükledik ama uyanmadınız...’’İşte bunları anlattı bana Özer... Size biraz abartı gibi gelecek ama inanın sözüne güvenilir çocuktur... Bu arada kolu sarılı, bir gözü ise hafifçe morarmıştı...‘‘Hayrola n'oldu?.. Dönerken kaza falan mı geçirdiniz?..’’ diye sordum...‘‘Yok’’ dedi, ‘‘Bunlar veda gecesinde oldu... Otel sahibi şişko, döneceğimiz gün bir veda gecesi düzenledi... Otelin açılışından kalma havai fişekler, çatapatlar, roketler falan varmış... Onları patlattı... Ben kolumdan roket yedim... Gözüme de havai fişek geldi... Büyük oğlanın boynu, hanımın da biraz saçı yandı... Herifin veda gecesi, az daha 'HAYATA VEDA' gecemiz oluyordu...’’