Tekin Aral

Yazık oldu bize

4 Temmuz 1998
Dünya Kupası tüm dehşetiyle sürüyor... Bizde TRT spikerlerinin yaptığı müthiş alan savunmasına karşın canımızı dişimize takıp TRT ekranlarından Kupa'yı izlemeye çalışıyoruz...Bizim bu ‘‘98 Dünya Kupası’’nda hiçbir biçimde olmayışımızın aslında asla hazmedilecek yanı yok...Hadi milli takımımız çok iyi maçlar çıkarmasına, dahası Hollanda'dan bile dört puan almasına karşın, yeterli olamadı diyelim... Hakemlerimizin de belli bir kaliteyi yakalayamadığını, Dünya Kupası'nda görev alamadığını düşünelim...Ama Allah eksikliklerini göstermesin, dünyanın bir numaralı Futbol Otoriteleri'ne sahip bir ülkenin Dünya Kupası'na katılamaması acı değil mi?Bu işi öyle ahkam kesmeden, bildiğince yapan arkadaşlara tabii söyleyecek sözümüz yok... Ama, gerek ekranlarda, gerekse gazetelerde sağolsunlar öyle otorite arkadaşlarımız var ki, dünyanın en ünlü teknik direktörlerine taktik dersleri veriyor, hangi oyuncuyu çıkarıp hangi oyuncuyu sokmaları gerektiğine kadar akıllar öğretiyorlar...Tabii bu durumda da insanın içi ‘‘CIZZ’’ ediyor...Hem dünyanın en büyük futbol otoriteleri sende olacak, hem de böyle bir Kupa'ya katılamayacaksın... Kader utansın valla!..DEPREMAdana ve çevresindeki korkunç dram sürüyor... Televizyon ekranlarına gelen o gerçekten iç paralayıcı görüntüler hepimizin yüreğini dağlıyor...Tabi bu arada en tepesindekinden alttakine, politikacılarımızın da bayramlarda kabristan ziyareti yapar gibi yaptıkları sıra savıcı göstermelik ziyaretler sürüyor...Yine, ‘Bu depremde yaşamını kaybedenlerin kanları yerde kalmayacaaaktııır...’ benzeri türü nutuklar patlatılıyor... Bir alay boş vaatte bulunuluyor...Geçen gün de deprem bölgesine sırtında dantelli siyah bir matem elbisesiyle Tansu Hanım geldi... (Zaten Tansu Çiller devamlı bir kostüm arabasıyla dolaşıyor... Duruma göre, türban, şalvar, matem elbisesi, bir kostüm seçip onları giyiyor...) Tansu Hanım’a bozuk çalan bir depremzede vatandaş Adana’nın müşfik (!) Belediye Başkanı Aytaç Durak’tan bir yumruk yiyerek bir deprem daha geçirdi...Uzun sözün kısası, Adana ve çevresinde müthiş bir trajedi yaşanıyor... İnsanlar, devletten, kendilerini yönetenlerden birşeyler yapmalarını, ayrıca bu duruma neden olanların cezalandırılmalarını bekliyor...Başımıza gelen bu bilmemkaçıncı felaketten sonra, ülkeyi yönetenlerin umarım artık akılları başlarına gelir...Bu duruma düşmenin nedenleri, herşey o kadar açık ki... Onlara bir tek popolarını yerinden kımıldatmaları kalıyor!..ERDAL BEYGeçen gece küçük bir dost yemeğinde sayın Erdal İnönü ile birlikteydim...Daha önce Erdal Bey'le tanışıp konuşmamıştım...Erdal İnönü'nün bilim adamlığı, politik kişiliği yanısıra, müthiş espri yeteneğini de biliyordum, ama böylesine yakından tanık olmamıştım...Erdal Bey'in gerçekten inanılmaz bir spontane, anında espri yapma yeteneği var...O gece de sakin, o çok doğal haliyle yaptığı esprilerle herkese kahkahalar attırdı...Valla işin şakası bir yana, televizyon kanallarının yerinde olsam, bir yolunu bulup ikna eder, Erdal Bey'e politika dahil içinde her şey olan bir talk show programı yaptırırdım...Erdal Bey'le bir süre de kitapları üzerine söyleştik...Bir gün önce D&R'de imza günü vardı, nasıl geçtiğini sordum...Çok iyi geçmiş imza günü, çok kalabalıkmış... O da kalabalığı gördükçe kitaplarını keyifle imzalıyormuş...Derken bir ara yanına mağaza görevlisi arkadaşlardan biri gelmiş...‘‘Valla harika Erdal Bey’’ demiş... ‘‘Böyle kalabalık bir sizin gününüzde toplandı, bir de Türkan Şoray'ın gününde...’’ demiş.ALMANCILAR'A MÜJDEAlman Kanalları'nın Kablolu Yayın'dan çıkarılması üzerine birçok televizyon izleyici mutsuz olmuş, bizlere kanalların tekrar yayıma konması konusunda binlerce faks çekmiş, telefonlar etmişlerdi... Biz de elimizden geldiği, dilimizin döndüğünce okurlarımızın bu dileklerini Türk Telekom yöneticilerine iletmiştik...Uzun sözün kısası, 30 Haziran'dan başlayarak ‘‘RTL’’ kanalı kablodaki yerini aldı...Şimdi darısı ‘‘PRO 7’’ ve ‘‘SAT 1’’in başına...Ha bu arada şunu da söyleyeyim... Tüm gençliğin gözü pürdikkat Telekom'un üzerinde... Hala umutla ‘‘MTV’’yi bekliyorlar...
Yazının Devamını Oku

50’lik delikanlı

28 Haziran 1998
Geçtiğimiz pazartesi gecesi Dolmabahçe Sarayı bahçesinde Hürriyet'in 50'nci yılını kutladık...Muhteşem, çok duygusal, çok heyecan veren bir geceydi...Dolmabahçe Sarayı belleklerimizde daha çok, ‘‘Saat 9'u 5 geçe, Ata'm Dolmabahçe'de’’ dizeleriyle yer etmiştir... Keşke Büyük Ata o gece saat ‘‘9'u 5 geçe’’ aramızda olabilseydi... O geceyi onunla paylaşabilseydik ve Mustafa Sandal gecenin sonunda sahneye Ata'yı da davet edebilseydi...* *Ê*Hürriyet çıktığında ben ilkokul yıllarındaydım...Bugün nasıl benim yazılarım nedeniyle millet Hürriyet Pazar ekibini dört gözle bekliyorsa, ben de o zamanlar Hürriyet'in eski deyimiyle ‘‘Pazar İlavesi’’ni dört gözle beklerdim.İlave'de en sevdiğim ise, ünlü çizer Sururi'nin Canbaba'sıydı... O zamanlar böyle yerin altında, yerin üstünde babalar henüz icat olunmadığından, Canbaba ülkenin en ünlü babasıydı...Bir de üstad rahmetli Ratip Tahir'in çizdiği eski pehlivan güreşlerini, Koca Yusuf'ları, Adalı Halil'leri, Hergeleci İbrahim'leri anlatan tam sayfa çizgi öykülere meraklıydım...Ama gençliğinde gerçekten ünlü bir pehlivan olan dedem, bana her pazar Ratip Tahir'in o çizgilerine bakıp yağlı güreş oyunları öğretmeye kalkınca, pazar günleri Hürriyet'in ilavelerini saklamaya başladım... Zira o yaşında bile müthiş kuvvetli olan dedem, bana oyun öğretirken her defasında bir tarafımı sakatlıyordu ki, size bunu daha önce de anlatmıştım...Ben basın dünyasında kırk yılımı bitirdim... Birçok gazetede çalıştım... Bir döneme adını yazdıran, dünya ölçülerinde çok satan dergiler çıkardım...Ama kafamın bir yanında hep ‘‘Bir gün Hürriyet’’ vardı...On yıl kadar önce Hürriyet'in o zamanki patronu Erol Simavi bir gün bana, ağabeyim Oğuz Aral ve beni Hürriyet camiasında görmek istediğini söyledi... Sevgili Erol Bey'le günlerce buluştuk, konuştuk... Ama Hürriyet'teki odalarımız bile hazırlanmışken bazı çok özel nedenlerden ötürü sonunda birlikte olamadık... Erol Bey'in dostluğu ve o içtiğimiz Rus votkaları da yanımıza kâr kaldı... Sevgili Erol Bey'e buradan selam ve sevgilerimi gönderiyorum...Neticei kelam, on yıl sonra da olsa, şu an Hürriyet'teyim ve de keyifliyim... Yaşamımda vurduğum her şeyden ses getirdim... Ama Hürriyet'te vurduğum yerden iki ses geliyor, bunu da belirteyim...Size Hürriyet gecesini anlatacaktık, kendimizi kaptırdık, nerelere geldik...GELELİM GECEYEBizim Hürriyet gecesinde erkekler için smokin zorunluluğu vardı...Ben smokinimi yaşamımda iki önemli olayda giydim... Biri kızımın düğünü, biri de Hürriyet'in 50'nci Yıl gecesi... (Bir de geçen yıl Cannes Film Festivali'nde bayağı önemli durumlarda giydim ama, şimdi ondan söz edip evde maraza çıkarmanın alemi yok...)Hürriyet'in 50. Yıl Gecesi bayağı muhteşemdi...Konukları sahnedeki 100 kişilik İstanbul Senfoni Orkestrası karşıladı...Masalarımıza oturduğumuzda büyük bir sürprizle karşılaştık...Vakko tarafından hazırlanan ipek masa örtüleri gazete biçimindeydi... Masa örtüsünün üzeri Hürriyet gazetelerinden alınmış haberlerle doluydu...Ben bir ara kendimi, gazeteyi, pardon örtüyü okumaya kaptırdım, haberlerin devamını okuyacağım diye örtüyü çekiştire çekiştire neredeyse tüm yemekleri masada diğer oturanların üstüne boca ediyordum...Bu arada şunu da söyleyeyim... Vakko o kadar güzel bir örtü-gazete yapmış ki, yanına bir de promosyon koy, en kral gazeteyle rekabet etsin...Gece, M.Ali Birand'ın yaptığı, dev ekranlardan yayımlanan Hürriyet belgeseliyle başladı...Ben M.Ali Birand'ı televizyon programları nedeniyle sürekli eleştiririm... Ama Hürriyet belgeseli dört dörtlüktü...Hürriyet ilk şöhretini 1948 Olimpiyatları sırasında Yaşar Doğu, Celal Atik gibi şampiyon pehlivanlarımızın resimlerini gazete sayfalarına kocaman kocaman koymakla yapmış... Ne yazık ki bugün Hürriyet'te bir alay yalancı pehlivanın resimleri çıkıyor...* *Ê*Müzeyyen Senar'dan Erol Büyükburç'a, Alpay'dan Ajda'ya, Barış Manço'dan Nilüfer'e, İbo'ya, müzik dünyamızın tüm yıldızları bizlere geçmiş günleri anımsatan, nefis bir konser verdiler...Sahneye ilk yarım asrın şarkıcısı Müzeyyen Senar çıktı... Müzeyyen Senar'ı görünce, en öndeki protokol masasında oturan Cumhurbaşkanı Demirel de ‘‘Görüyorsunuz, onca yıldır sahnelerde olan sadece ben değilim...’’ kabilinden oturduğu yerde hafifçe palazlandı...Bu arada, şunu da söyleyeyim, 12 Eylül ihtilalini yapıp Demirel'i Zincirbozan'a yollayan eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le, Cumhurbaşkanı Demirel birlikte oturdukları masada al takke ver külah bayağı keyifli bir sohbet ediyorlardı... Tabii köprülerin altından çok sular aktı... Keşke Evren'le Demirel birlikte bir de dans etselerdi... (Bak, yukarıdaki karikatür...)Sezen, Kayahan, İbo, Sertab bize en güzel şarkılarını söylediler...Ajda, o çok sevdiğimiz ‘‘Haykıracak Nefesim Kalmasa Bile’’ şarkısını söyledi... Ama görünene göre Ajda'nın haykıracak daha çok nefesi var...Gecenin sonunda, sahneye en son çıkan Mustafa Sandal geceye katılan tüm şarkıcı arkadaşları ve Başbakan Mesut Yılmaz dahil tüm büyüklerimizi sahneye davet etti...Ekip sahnede bir süre geçmişten bugüne sevdiğimiz şarkıları söyledi...Sonra da sıra gene hep birlikte söylenen ‘‘Çıktık Açık Alınla’’ya geldi... Hafif aksamalara karşın bu marşımızı da büyük başarıyla söylediler...Bu coşkulu marşımızı söylerken tabii arada bazı aksaklıklar da olmadı değil...Örneğin Başbakan Mesut Yılmaz şarkıyı epey ağırlaştırdı, marşı biraz bekleye bekleye söyledik...Eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in, marşımızı ‘‘Çıktık açık alınla NETEKİM... On yılda her savaştan NETEKİM...’’ diye söylemesi ise biraz sorun çıkardı...Uzun sözün kısası, çok keyifli, güzel bir ‘‘50. Yıl Hürriyet’’ gecesi yaşadık...Hürriyet'in tüm yaşamımıza da yansımasını dileğiyle...40 yıl önceki Hürriyet... O zamanlar ‘Cumbaba’ değil ‘Canbaba’’ vardı...
Yazının Devamını Oku

Cinsel durum vaziyetimiz

27 Haziran 1998
‘‘A Takımı’’nın geçtiğimiz programında flört, uzaktan kesişme, bekaret, evlilikte cinsellik, ‘‘İki tanesini sallandıracaksın ipte, kız kısmı bak bir daha flört edebiliyor mu?..’’ vs. gibi konular dahil, ülkedeki cinsellik tartışıldı...Programda canlı yayın konukları vardı... Bu arada konuşmasalar, bunlardan birkaçının canlı olduklarını anlayamayacaktık...Savaş, hem programa biraz renk katma, hem de son günlerin modasına uyma adına olacak, programa hafif de Viagra kattı...Program konuklarından bir zamanların ünlü film sanatçısı ve şarkıcısı ‘‘Romalı Perihan’’ aslında cinsellik ve kadın-erkek ilişkileri konusunda aklı başında şeyler söyledi...Ama programı yönetmeye de kalkınca Romalı ile bizim Üsküdarlı Savaş arasında hafif hır çıktı... Perihan'ın ‘‘Yakarım Romayı'yı da yakarım!..’’ tehditlerine karşın Savaş gene de duruma hakim oldu...A Takımı'nın bir diğer konuğu elinde dümen, yıllardır makaleleri, kitapları, söyleşileriyle cinsel yaşamımızı kendince rotaya sokmaya çalışan ünlü Dr. Haydar Dümen'di...Haydar hoca, bunca yıl haybeye kürek çekmiş... Yapılan sokak söyleşileri vs.'de de görüldü ki, bu cinsellik işinde ülkede hala herkes kendi dümeninde...Programın bir başka konuğu, magazin dünyasının gözdesi Gözde Tan'dı... Sağolsun Gözde'nin programdaki görüntüleri sayesinde programı izleyen erkek takımı programdan koptu gitti...Onsekizinci yüzyılı temsilen programa katılan Altemur Kılıç ise kafayı gazetelerde çıkan açık kadın fotoğraflarına, özellikle de orada bulunan Gözde Tan'ın dergilere verdiği çıplak pozlara taktı...Gözde kendini savunurken Altemur Bey'e, ‘‘Benim göğüslerim çıplaksa, sizin de kafanız çıplak’’ demeyi akıl edemedi...Tabii bunlar işin şakası ama, Altemur Kılıç'ın milyonlarca aileyi ve genç kızı yaralayacak ‘‘Büyük şehirlerdeki ailelerin çoğu, gecenin bu saatinde kızlarının nerede olduğunu bilmezler...’’ sözü, gecenin bombası ve en abuk sözüydü...O geceki programda da sözkonusu olan Viagra hapından bence aslında insanların yalnızca alt tarafları için değil, üst tarafları için de üretmek gerekiyor... İnsanların af buyurun, yalnızca pipileri değil, beyinleri de dümura uğruyor...AT YARIŞLARIAt yarışlarının canlı yayımı bir süre önce Kanal 6'dan TRT'ye geçti...Milyonlarca kişinin ilgiyle izlediği At Yarışları'nı TRT ilk günler son derece yavan, heyecansız bir biçimde ekrana getirdi... Spikerleri bile yarışları, atlar sanki koşmuyorlar da yürüyorlarmış gibi anlatıyorlardı... Yarış arası görüntüleri biraz doldur boşalt bir durumda olmasına karşın, TRT'nin şu anki At Yarışı programları her yanıyla çok iyi... At ve atçılık işi çok büyük bir dünya... Yarış aralarında bize bu dünyadan bilgiler aktarırlarsa, TRT'nin yayımı çok daha iyi olacak...EY RUH...TRT'nin Dünya Kupası yayımlarındaki spiker garibanlığı sürüyor...Maçların çoğu zaten yeterince ruhsuz, sağolsunlar maçları anlatan arkadaşların da o ruhsuz kendinden bezmiş halleri, adamı ekran karşısında resmen mayıştırıyor...TRT, Dünya Kupası'ndaki hakem hataları konusunda Erman Toroğlu'nu özel kanalından ödünç almış, ona yorumlar yaptırıyor...Keşke özel kanallardan birkaç da maç anlatan spikeri ödünç alsalardı!..ZAP ZUPŞu an önümde, birikmiş bir alay faks var...Bunlar televizyonlarda filmlerin söylenen zamanda gösterilmemesi, dahası ilan edilen filmlerin yerine alakasız bambaşka filmlerin ekrana getirilmesi üzerine...Sevgili televizyoncu arkadaşlar yapmayın... Film içinde film çevirmeyin n'olur...
Yazının Devamını Oku