Tekin Aral

Haberlerden n’aber (2)

9 Ağustos 1998
Geçen hafta sizlere gene ‘‘Haberlerden n'aber?..’’ başlığıyla bir yazı yazmış, içinde olanı biteni yorumlamıştık...Bizim Medya'da bu haber yorumcularına, ‘‘Olmuş bitmiş olaylara maydanoz olan ve ahkam kesen’’ anlamında ‘‘anchor man’’ diyorlar...İşte hafta içinde okurlardan, ‘‘Geçen haftaki haber yorumların nefisti...’’, ‘‘Hayatta senin gibi 'anchor man' gördümse şerefsizim’’ şeklinde yüzlerce faks ve telefon aldım...Bunca beğeni ve ısrar nedeniyle haber yorumlarımıza bu hafta da devam edeceğiz...LOVE STORYGeçtiğimiz haftanın en önemli haberi geçen gün bizim Hürriyet'in manşetinde de yeraldığı gibi Başkan Clinton ile Monica Lewinsky arasındaki pehlivan güreşleriydi...Bu işin hafiften suyu çıktı ama, adam öyle güçlü ki iş tuttuğu zaman yalnız Monica'yı değil dünya borsalarını da duman ediyor, ortalık yangın yerine dönüyor...Monica bu davaya bakan özel savcı ve büyük jüriye bildiğiniz gibi belge olarak üzerinde Clinton'a ait sperm lekeleri olan mavi elbisesini ibraz etti...Başkan Clinton ise bu konuda yaptığı açıklamada, ‘‘Ne yediğini bilmiyorum ama Monica'nın elbisesindeki o lekeler herhalde yemek lekesidir...’’ dedi...Buna çok sinirlenen Monica Lewinsky ise Clinton'un bu sözlerine, ‘‘Başkan Clinton haltetmiş... Olayı saptırmasın, ben ne 'YEDİĞİMİ' gayet iyi biliyorum...’’ diye cevap verdi...İyi haber alan kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre şu an M. Ali Erbil de olaya müdahale etmiş durumda...Söylenene göre M. Ali, o reklamını yaptığı deterjan kutusuyla mavi elbisesindeki lekeleri temizlemek üzere Monica'nın kapısında nöbete duruyormuş...Ama bu konudaki asıl bomba, Monica'nın bu olayın anısı uğruna Lewinsky olan soyadını bundan böyle Clintonunsky olarak değiştireceğini açıklamış olması...SANA YAKIŞMADI ENGİNEmlakbank genel müdürüyken bankanın paralarını ona buna peşkeş çeken, aradan da trilyonlar götüren Engin Civan, bildiğimiz gibi önce hafif tertip dötünden kurşunlanmış, cezaevinde üçbeş gün dinlendikten sonra da Amerika'ya tüymüştü...Ve bizde hep beraber, ‘‘Lan herifteki uyanıklığa bak, pes valla...’’ deyip üçkağıtçılık adına herifi taktir etmiştik...Daha sonra engin görüşlü bu Engin Civan Amerika'da yakalandı...Bizim vicdan sahibi yetkililerimiz, ise ‘‘Buraya getirilmesine gerek yok, kendisine zahmet vermeyelim... Bize 56 milyar ödesin, keyfine baksın...’’ dediler.Ve Engin de geçen gün kalktı 56 milyarı ödedi... Ve de hayatının en büyük hıyarlığını yaptı...Oysa işi biraz daha oyalasa Bülent beyin affı sayesinde o 56 milyarı ödemekten de yırtacaktı...Yahu Engin biz de senin uyanıklığınla iftihar ediyorduk... Bizi sükutu hayale uğrattın...***NAOMİ'NİN GAZABIÜnlü top model Naomi Campbel'in Londra'ya giderken uçakta resmini çekmek isteyen bir yolcunun üstüne atlayıp yüzünü tırmalaması geçtiğimiz haftanın en önemli haberlerinden biriydi...Ve sonunda o Naomi tarafından tırmıklanan kişi çıka çıka bizim Reha Muhtar çıkmasın mı?..Bu haber dünyanın tüm ünlü gazetelerinde baş sayfalarında yer aldı...Olayın çıkma nedeni de şu...Naomi ile ilgili bir haber yapmayı uzun süreden beri kafaya koyan Reha, o ünlü ‘‘Sizin nerelerinizi ellediler?..’’ sorusunun İngilizcesini öğrenip hatuna, ‘‘What part of you did they finger?..’’ gibi bir laf etmiş... Naomi de bu laf üzerine Reha'ya tırmağı geçirmiş...***BASKETBOLFarkında mısınız bilmiyorum ama şu günlerin en önemli olaylarından biri de Yunanistan'da yapılan ‘‘Dünya Basketbol Şampiyonası’’ idi...Basketbol denince benim için akan sular durur.Zira basketbolun benim yaşamımda bayağı önemli yeri vardır...Ben basketbola Darüşşafaka Lisesi'nde başladım...O yıllar ufak tefek çelimsiz biri idim... Ama Allah'ı var basketbolu da iyi oynardım...Maçlara çıktığım zaman, hakemler bana hep, sanki çocuk kaybolmuş da sahaya girmiş muamelesi yaptılar... İş, ‘‘Üzerinde basketbol kıyafeti olan bir çocuk bulunmuştur’’ durumuna kadar geldi...Şimdi inanmayacaksınız ama ben gerçekten müthiş bir basketbolcuydum... Boyum icabı, rakiplerimin hep bacak aralarından geçiyordum... Bir ara benim bu durumum yüzünden Basket'te kısa boy mu, uzun boy mu daha avantaj tartışmaları bile başladı...***HİSAR KONSERLERİHisar Konserleri, Mustafa Oğuz'un çalışıp çabaladığı, anladığım kadarıyla da ‘‘Ne kaa konser, o kaa zarar’’ bir etkinlik...Ama bu para pulla ölçülemeyecek bir güzellik...Ben geçen gün Kayahan'ın konserine gittim...Kayahan, sazı, sözü, müziğiyle müthişti...
Yazının Devamını Oku

Gezelim görelim

8 Ağustos 1998
Yıllardır ülkeyi karış karış dolanıp duran, ayak basmadık yer bırakmayan Nuray Yılmaz, bir özel kanalda çalışsaydı, almadık ödül bırakmaz,özellikle de belgesel tutkunu izleyicilerin gözbebeği olurdu... İzleyenlerinin Nuray Yılmaz’ı zaten baştacı ettiklerini biliyorum... Ama bunca emek verilen bir programın hakettiği daha çok şey var... TRT böyle kotarılmış programlarını, zor yetişecek starlarını niye saklar ki?...Örneğin diğer kanallar gibi programlarını neden gazetelerde reklam etmez ki...‘O ilanların çıktığı gazeteler, o kanalların kendi gazeteleri... Bizim o kadar paramız yok...’ diyecekler. O zaman siz de program ilanlarınızı hiç değilse Resmi Gazete’ye verin birader!..FUTBOL BİZDEN SORULURŞu yabancı futbolcu transferi konusunda bizim spor medyası tam adam çıldırtır...Kulüpleri birtakım futbolcular konusunda dolduruşa getirip onlara gaz veren, paraları saçtıran da bizim Medya'dır...Sonra aynı futbolcuları iki gün sonra yerin dibine sokup kulüplere saç baş yoldurtan, transfer edilmiş futbolcuyu ters yüzü geri yollatan gene bizim Medya'dır...Sabah gazetede okuyor, akşam televizyonda izliyor taraftarı olduğunuz kulüp adına ağzımız kulaklarımıza varıyor:‘‘Kartal'a futbolun ilahı geliyor...’’‘‘Dünyada golün adı Moldovan ve Fas faresi süper Sergio Fener'de...’’Aradan iki maç geçiyor, bizim medya tekrar kolları sıvıyor...‘‘Bu Moldovan denen kalası kim aldı?.. Herif kıçını kaldıramıyor...’’‘‘Bu Sergio hemen takas edilsin... Sergio verilip yerine iki plastik leğen ve mandal alınsın...’’Ve aynı medyamız sanki hiçbir şey olmamış gibi futbolyedibaşılığa devam ediyor...‘‘Fener'in yırtıcı bir golcüye ihtiyacı var... Tottenhamlı Giola ve Dinamo Kievli müthiş Shevechenko tam Fener'in adamı...’’Bu iş bu minval üzre sürüp gidiyor...Bir de kafamın takıldığı bir başka durum var:Transfer edilen yabancı futbolcu Türkiye'ye geliyor... Havaalanında iki kamera kendisine yöneliyorsa, onbeş kamera karısına veya yanındaki nişanlısına yöneliyor... Futbolcunun on fotoğrafı çekiliyorsa karısının otuz fotoğrafı çekiliyor...Ve ekranlarda, gazetelerde futbolcunun gelişiyle ilgili küçücük haberin yanında kocaman haberler:‘‘Falanca futbolcunun güzel eşi güzelliğiyle kasıp kavurdu...’’‘‘Cimbom'un yeni transferinin karısı nefesleri kesti...’’‘‘Yeni golcünün nişanlısı mini eteğiyle baş döndürdü...’’Yahu ne acaip milletiz anlamak olası değil... Sözümona şiarımız eloğlunun karısına, yavuklusuna bakmamaktır... Ama aslında elimiz işte, gözümüz de hep oynaştadır...FİLM DUBLAJIYaz sezonu nedeniyle programlarını tatile çıkaran televizyonlar, özellikle gece kuşağında yabancı filmlere ağırlık verdiler... Ve bu filmlerin çoğu da Türkçe dublajı yapılmış filmler...Eski yıllarda dublaj yapmak neredeyse ayrı bir sanattı... Dublajları tiyatro sanatçıları yapardı ama, ‘‘Dublaj sanatçısı’’ diye de ayrı bir deyim vardı... Sacide Keskin, Hayri Esen, Adalet Cimcoz, Jeyan Mahfi Ayral, Abdurrahman Palay, Sadettin Erbil çok usta dublajcılardı...Hele de daha eski yıllarda bu işi yapan, örneğin Laurel - Hardy'yi toplumun sevgilisi haline getiren Ferdi Tayfur, bu işin piriydi...Bu dublaj başarısı yakın zamana kadar da sürdü... Ama sonraları şişirilmeye başlandı...Yanlış kelime telaffuzları, garip tonlamalar, abartılı isterik kahkahalar vs. işin ufaktan suyu çıktı.Dublaj yalnızca ağız senkronu tutturmak ve sesleri oturtmaktan ibaret değil tabi...Bir filmin tercümesi de dublajın önemli, dahası en önemli unsuru...Şimdi bu yabancı filmlerde kullanılan bazı laflar var ki, bir filmde en az otuz kez kullanıldığından resmen adam çıldırtıyor...Örneğin, bunlardan benim kafayı taktığım bir iki tanesi var...Birincisi: ‘‘Neyin var senin?..’’Sanki bir filmde bilmem kaç kez söylenmezse, belediye ceza kesecekmiş gibi, yerli yersiz sürekli bir ‘‘Neyin var senin?..’’dir gidiyor...Herif tuvalette çişini ediyor, kulağının dibine sokulan arkadaşı manalı manalı, ‘‘Neyin var senin?..’’ diyor... Filmi seyrederken, suale muhatap olan arkadaşın af buyurun elindekine bakıp, neyi olduğunu söyleyecek diye insanın aklı çıkıyor...İkinci illet deyiş: ‘‘Lanet olsun!..’’ Bazı filmlerde bazı dublajcı arkadaşlar bunu sürekli ‘‘Nalet olsun...’’ biçiminde söylüyorlar ama o kadar hata kadı dublajcısında da olur...Ama bunca yıldır tutulan istatistiklerde bir filmde en çok geçen lafın, ‘‘Hadi çıkalım buradan...’’ olduğu saptanmış...Yahu kardeşim nereden çıkarsanız çıkın da, Allahaşkına adamı zıvanadan çıkarmayın...Ve de son sözüm dublaj yönetmenlerine:Hadi filmleri tercüme edenler bu abuk sabuk lafları yazıp duruyorlar... Peki siz niye bu iç bayan saçmalıkları temcit pilavı gibi sürekli ekranlara getiriyorsunuz ki?..
Yazının Devamını Oku

Haberlerden n’aber?

2 Ağustos 1998
Kaynananın ‘‘CHICKEN’’ Özer Çiller'in şu ‘‘Kaynana Çıkını’’ konusunda yazılıp çizilmedik pek bir şey kalmadı...Zaten o durum da aslında ‘‘Masal masal matitas, KAYNANAMIN dötü, pardon çıkını tas’’ bir durum...Ama neylersiniz ki vazifem icabı ben de bu konuda birşeyler yazmak zorundayım...Ben konuyu Özer Çiller'le konuştum...Özer bey ‘‘Ben kayınvaldemin çıkını derken, öyle söylendiği gibi alelade bir çıkını kastetmedim... Malum biz aynı zamanda Amerikan vatandaşıyız... Ben ‘‘çıkın’’ derken kayınvaldenin İngilizce ‘‘çıkın’’ denen tavuğunu, yani ‘‘altın yumurtlayan tavuğunu’’ kastettim... Biz bu serveti o ‘‘çıkın’’ yani o ‘‘tavuk’’ sayesinde yaptık...’’ dedi...Valla ben Özer beyin yalancısıyım... Özer de Tansu'nun, Tansu da Suna ablanın yalancısı...UZUN MARLBORO'NUN ‘‘KISASI’’İnsanlığı şöyle aşağıdan yukarı sarsan ve dehşete düşüren geçtiğimiz günlerin bir önemli haberi de sigara ve erkeklik organı ile ilgiliydi...Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre sigaranın erkeklik organını kısalttığı saptanmış...Gerçi bu konu bizim Serdar'ın alanına giriyor ama ben de bir iki şey söylemeden geçemeyeceğim...Aslında (tabii birtakım bazı vatandaşlar hariç) yapılacak ilk iş sigarayı bırakmaktır...Tabii bu da çok kolay birşey değil... Ama sigarayı bırakamayanlar, en azından örneğin uzun Morlboro içiyorlarsa kısa Marlboro'ya dönebilirler... Zira zararın neresinden dönülse kardır...Bir diğer önlem ise erkeklik organının boyunu korumak için sigaranın boyunu kısaltmak, sokaklardan izmarit toplayıp durumu öyle idare etmektir...Ama, ‘‘Yok arkadaş, ne olursa olsun ben sigaramdan hayatta fedakarlık etmem...’’ diyorsanız, o zaman günün birinde sigarayla birlikte, af buyurun şeyinizi de bastırırsınız kül tablasına olur biter...BİR VATAN EVLADINI YİTİRDİKAslında Güneydoğu'da hergün onlarca vatan evladını yitiriyoruz...Ama son günlerde bir has vatan evladı aramızdan ayrıldı ki, özellikle bir kısım Fenerli vatandaş olarak yüreğimiz cız etti, içimizi karalar bağladı...Öz evladımız, ülkemizin medarı iftiharı çocuğu Okocha vatanını terketti, bizleri bırakıp gitti...Okocha' nın bunda tabii suçlanacak yanı yok... Onun çok doğal olarak, ‘‘Oğlan ağlar derdi çörek’’ misali derdi gücü paraydı... O da bol parayı duyunca vicdanının sesini dinledi, uçtu gitti... Hem de kendisine verilen Türkçe adı bile doğru düzgün ezberleyemeden...Bir yabancının gerçekten diliyorsa Türk vatandaşı olması bizi sevindirir. Ama muz ağacından düşmüş arabın iki top tepikleyecek diye karapara aklar gibi aklanıp vatandaş yapılması, sonra da kıçını dönüp gitmesi bizi kızdırır...Şimdi Okocha'yı vatandaş yapan Ali Şen de, ona ‘‘emrin olur abi’’ diyen etkili ve yetkililer de kına yaksınlar...Sana da güle güle Okocha, namı diğer Muhammet Yavuz kardeşim...Ülkemizi Fransa'da iyi temsil et!..KESKİN GAZUUUZSelami Bey pencerede oturmuş dışarıyı seyrediyordu...Derken pencerenin altına emekli bankacı Ekrem bey geldi...‘‘Selami, gazozuna maç yapacağız, seni bekliyoruz...’’Selami bey, ‘‘Tamam hemen geliyorum’’ diye yerinden fırladı...Bu arada Selami beyin karısı Nermin, Selami beyi önlemeye çalıştı...‘‘Bırak şu maçı falan Selami... Allah korusun bu yaştan sonra bir yerine bir şey olacak...’’‘‘Yahu bırak karışma... Ben bu maçları 'Bir yerime bir şey olsun' diye yapıyorum zaten...’’Ve Selami bey arkadaşlarıyla gazozuna maç yapmak üzere torununun Adidas'larını ayağına geçirip soluğu evin az ilerisindeki küçük arsada aldı...Bildiğiniz gibi çocukluğumuzda, gençliğimizde mahallede gazozuna maç yapardık...Bu günlerde ise, bir Alman firması, şu ünlü iktidarsızlık hapı Viagra'nın adını taşıyan ve şişesi hapla aynı renk mavi olan ‘‘Viagra’’ adlı bir gazozu piyasaya çıkardı...İşte bizim Selami bey ve arkadaşlarının oynadığı gazozuna maç, ‘‘Viagra Gazozu’’na idi...FARELER VE İNSANLARGeçtiğimiz haftanın en önemli olayı Ajda Pekkan'ın Ortaköy'deki ünlü Şapka Ertekin'in ‘‘Cafe des Thehatre’’inde bir fare tarafından ısırılmasıydı...Önce sevgili Ajda'ya içtenlikle büyük geçmişler olsun diyorum...Ama yirmiye yakın kedisi olan Ajda'yı da bu olayda affedemiyorum... Hem onca kedin olacak hem de kendini bir fareden koruyamayacaksın... Tüm starlar korumalarla geziyor... Sen de yanına dört tane koruma kedi al olsun bitsin...Bu fare olayının bir de Ertekin cephesi var...Söylenenlere göre Ertekin bazı basın mensuplarına, ‘‘Olayın büyütülecek bir yanı yok... Bizim kahvenin adı malum 'Cafe des Theatre' yani 'tiyatro kahvesi'... Biz de 'Fareler ve İnsanlar'ı sahneye koyacaktık o sırada onun provasını yapıyorduk... Ajda hanım da o provaya denk geldi’’ demiş...Bir rivayete göre de, Ajda'yı ısıran fare dünya çapında bir muhiti olan Ertekin'in geçen hafta ülkemize davet edip misafir ettiği ünlü ‘‘Miki Maus’’muş...Şimdi zihinlere takılan en önemli konu, şayet yakalanırsa Ajda'yı ısıran farenin yeni çıkacak aftan yararlanıp yararlanamayacağı durumu...
Yazının Devamını Oku

Af ola beri gele

1 Ağustos 1998
Son günlerin en çok konuşulan konusu, iki vicdan sahibi (!) vatandaşımız Rahşan ve Bülent Ecevit ikilisinin seçimlerde köşe dönme adına ortaya attıkları ‘‘af’’...Şu ara herkes bu konuyu tartışıyor, vatandaşın bu konuya karşı tepkisi de giderek büyüyor...Durumun vaziyetine bakılırsa, Bülent-Rahşan Ecevit çifti, elele tutuşmuş Dimyat'a pirince giderlerken, evdeki bulgurdan da olacaklar...Konu geçen gece NTV'de Çiğdem Anat'ın Evet-Hayır programında da ele alındı... Programa katılan konuklarca tartışıldı... Bu arada aklımdayken Çiğdem'e şunu da söyleyeyim... Program konukları giderek fazlalaşmaya başladı... Program kalabalıktan çok kişinin konuşamadığı ‘‘Siyaset Meydanı’’na dönüşme yolunda, haberi ola...Şimdi gelelim bu ‘‘af’’ işinin durduk oturduk yerde nasıl gündeme geldiğine...Rahşan hanım her akşam olduğu gibi, Bülent beyin tavşan kanı çayını demleyip, önüne koymuş...Tam o sırada kedileri Bülent beyin sehpasına uzanıp, çay bardağına bir pençe sallamış...Çay olduğu gibi Bülent beyin üstüne boca olmuş.Çok sinirlenen Bülent bey ayağa fırlamış... Ve Rahşan hanıma, ‘‘Rahşan çabuk şu kediyi bodruma kapat!’’ diye bağırmış...Bülent beyi hiç böyle görmeyen Rahşan hanım, çaresiz alıp kediyi bodruma kapatmış...Aradan biraz zaman geçmiş... Hayatta ‘‘affetme özürlüsü’’ olmakla tanınan çiftin içlerine bir hüzün çökmüş... Kedilerini affetme kararı almışlar... Ve kediyi bodrumdan çıkarmışlar...Bir ara Rahşan hanım ‘‘Farkında mısın Bülent? Kediyi affedip bodrumdan çıkardıktan sonra bize karşı muhabbeti daha arttı, daha da sevecen oldu...’’ demiş...Ve Bülent beyin kafasında ışık işte o zaman yanmış...‘‘Bu af madem muhabbeti arttırıyor... O zaman bunu gerçek yaşama niye uygulamıyoruz ki Rahşan?’’ diye ayağa fırlamış... Sonunu zaten biliyorsunuz...Oysa Bülent bey hayatta bir tek konuda af istemelidir...O affı da, ‘‘Bu işler benden geçti... Beni artık politikadan AFFEDİN...’’ diye vatandaştan istemelidir!..GAZOZUNA MAÇAlmanya'da, ünlü iktidarsızlık hapı Viagra'nın adını taşıyan ve hapla aynı renk mavi şişelerde satılan bir gazoz piyasaya çıkarılmış...Üzerinde, ‘‘ateşli dakikalar için’’ yazan ‘‘Viagra’’ gazozu kapış kapış satılıyormuş...Biz çocukluğumuzda mahallede ‘‘gazozuna maçlar’’ yapardık...Bundan böyle ‘‘gazozuna maçları’’ mahallelerde artık ihtiyarlar yapacak anlaşılan!..ÜNLÜLER TATİLDEYazın gelmesiyle programların, dolayısıyla da TV şöhretlerinin tatilleri başladı... Ama biz gene de onların peşlerini bırakmayacak, tatilde ne yapıp ettiklerini sizlere duyuracağız...Yaz için özel maskaraBourjois’nın yepyeni maskarası Aqua Volume, kirpikleri dolgunlaştırıyor. Suya ve göz yaşına dayanıklı. Özel fırçası uygulamada kolaylık sağlıyor. İçeriğindeki B5 vitamini kirpikleri besliyor. Amfora biçimindeki seçkin ambalajı ürünle aynı renkte.Torbasız elektrik süpürgesiTüm dünyada elektrikli süpürge kavramını değiştiren torbasız elektrik süpürgesi DYSON, astım ve alerji hastaları için de umut oldu. DYSON, torba gözeneklerinin tıkanmasıyla emiş gücü büyük ölçüde düşen torbalı elektrik süpürgelerine karşılık dual cyclone teknolojisiyle çalışıyor.Kışa erken merhabaYılda altı kez koleksiyon yenileyen Esprit, 98-99 sonbahar \ kış koleksiyonunu geçtiğimiz günlerde İstanbul, Ankara ve Alanya’daki toplam altı mağazasında müşterilerinin beğenisine sundu. Koleksiyonun en büyük özelliği birbiriyle kolaylıkla takımlanabilen renk ve modeller.
Yazının Devamını Oku