Geçtiğimiz pazartesi gecesi Dolmabahçe Sarayı bahçesinde Hürriyet'in 50'nci yılını kutladık...Muhteşem, çok duygusal, çok heyecan veren bir geceydi...Dolmabahçe Sarayı belleklerimizde daha çok, ‘‘Saat 9'u 5 geçe, Ata'm Dolmabahçe'de’’ dizeleriyle yer etmiştir... Keşke Büyük Ata o gece saat ‘‘9'u 5 geçe’’ aramızda olabilseydi... O geceyi onunla paylaşabilseydik ve Mustafa Sandal gecenin sonunda sahneye Ata'yı da davet edebilseydi...* *Ê*Hürriyet çıktığında ben ilkokul yıllarındaydım...Bugün nasıl benim yazılarım nedeniyle millet Hürriyet Pazar ekibini dört gözle bekliyorsa, ben de o zamanlar Hürriyet'in eski deyimiyle ‘‘Pazar İlavesi’’ni dört gözle beklerdim.İlave'de en sevdiğim ise, ünlü çizer Sururi'nin Canbaba'sıydı... O zamanlar böyle yerin altında, yerin üstünde babalar henüz icat olunmadığından, Canbaba ülkenin en ünlü babasıydı...Bir de üstad rahmetli Ratip Tahir'in çizdiği eski pehlivan güreşlerini, Koca Yusuf'ları, Adalı Halil'leri, Hergeleci İbrahim'leri anlatan tam sayfa çizgi öykülere meraklıydım...Ama gençliğinde gerçekten ünlü bir pehlivan olan dedem, bana her pazar Ratip Tahir'in o çizgilerine bakıp yağlı güreş oyunları öğretmeye kalkınca, pazar günleri Hürriyet'in ilavelerini saklamaya başladım... Zira o yaşında bile müthiş kuvvetli olan dedem, bana oyun öğretirken her defasında bir tarafımı sakatlıyordu ki, size bunu daha önce de anlatmıştım...Ben basın dünyasında kırk yılımı bitirdim... Birçok gazetede çalıştım... Bir döneme adını yazdıran, dünya ölçülerinde çok satan dergiler çıkardım...Ama kafamın bir yanında hep ‘‘Bir gün Hürriyet’’ vardı...On yıl kadar önce Hürriyet'in o zamanki patronu Erol Simavi bir gün bana, ağabeyim Oğuz Aral ve beni Hürriyet camiasında görmek istediğini söyledi... Sevgili Erol Bey'le günlerce buluştuk, konuştuk... Ama Hürriyet'teki odalarımız bile hazırlanmışken bazı çok özel nedenlerden ötürü sonunda birlikte olamadık... Erol Bey'in dostluğu ve o içtiğimiz Rus votkaları da yanımıza kâr kaldı... Sevgili Erol Bey'e buradan selam ve sevgilerimi gönderiyorum...Neticei kelam, on yıl sonra da olsa, şu an Hürriyet'teyim ve de keyifliyim... Yaşamımda vurduğum her şeyden ses getirdim... Ama Hürriyet'te vurduğum yerden iki ses geliyor, bunu da belirteyim...Size Hürriyet gecesini anlatacaktık, kendimizi kaptırdık, nerelere geldik...GELELİM GECEYEBizim Hürriyet gecesinde erkekler için smokin zorunluluğu vardı...Ben smokinimi yaşamımda iki önemli olayda giydim... Biri kızımın düğünü, biri de Hürriyet'in 50'nci Yıl gecesi... (Bir de geçen yıl Cannes Film Festivali'nde bayağı önemli durumlarda giydim ama, şimdi ondan söz edip evde maraza çıkarmanın alemi yok...)Hürriyet'in 50. Yıl Gecesi bayağı muhteşemdi...Konukları sahnedeki 100 kişilik İstanbul Senfoni Orkestrası karşıladı...Masalarımıza oturduğumuzda büyük bir sürprizle karşılaştık...Vakko tarafından hazırlanan ipek masa örtüleri gazete biçimindeydi... Masa örtüsünün üzeri Hürriyet gazetelerinden alınmış haberlerle doluydu...Ben bir ara kendimi, gazeteyi, pardon örtüyü okumaya kaptırdım, haberlerin devamını okuyacağım diye örtüyü çekiştire çekiştire neredeyse tüm yemekleri masada diğer oturanların üstüne boca ediyordum...Bu arada şunu da söyleyeyim... Vakko o kadar güzel bir örtü-gazete yapmış ki, yanına bir de promosyon koy, en kral gazeteyle rekabet etsin...Gece, M.Ali Birand'ın yaptığı, dev ekranlardan yayımlanan Hürriyet belgeseliyle başladı...Ben M.Ali Birand'ı televizyon programları nedeniyle sürekli eleştiririm... Ama Hürriyet belgeseli dört dörtlüktü...Hürriyet ilk şöhretini 1948 Olimpiyatları sırasında Yaşar Doğu, Celal Atik gibi şampiyon pehlivanlarımızın resimlerini gazete sayfalarına kocaman kocaman koymakla yapmış... Ne yazık ki bugün Hürriyet'te bir alay yalancı pehlivanın resimleri çıkıyor...* *Ê*Müzeyyen Senar'dan Erol Büyükburç'a, Alpay'dan Ajda'ya, Barış Manço'dan Nilüfer'e, İbo'ya, müzik dünyamızın tüm yıldızları bizlere geçmiş günleri anımsatan, nefis bir konser verdiler...Sahneye ilk yarım asrın şarkıcısı Müzeyyen Senar çıktı... Müzeyyen Senar'ı görünce, en öndeki protokol masasında oturan Cumhurbaşkanı Demirel de ‘‘Görüyorsunuz, onca yıldır sahnelerde olan sadece ben değilim...’’ kabilinden oturduğu yerde hafifçe palazlandı...Bu arada, şunu da söyleyeyim, 12 Eylül ihtilalini yapıp Demirel'i Zincirbozan'a yollayan eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le, Cumhurbaşkanı Demirel birlikte oturdukları masada al takke ver külah bayağı keyifli bir sohbet ediyorlardı... Tabii köprülerin altından çok sular aktı... Keşke Evren'le Demirel birlikte bir de dans etselerdi... (Bak, yukarıdaki karikatür...)Sezen, Kayahan, İbo, Sertab bize en güzel şarkılarını söylediler...Ajda, o çok sevdiğimiz ‘‘Haykıracak Nefesim Kalmasa Bile’’ şarkısını söyledi... Ama görünene göre Ajda'nın haykıracak daha çok nefesi var...Gecenin sonunda, sahneye en son çıkan Mustafa Sandal geceye katılan tüm şarkıcı arkadaşları ve Başbakan Mesut Yılmaz dahil tüm büyüklerimizi sahneye davet etti...Ekip sahnede bir süre geçmişten bugüne sevdiğimiz şarkıları söyledi...Sonra da sıra gene hep birlikte söylenen ‘‘Çıktık Açık Alınla’’ya geldi... Hafif aksamalara karşın bu marşımızı da büyük başarıyla söylediler...Bu coşkulu marşımızı söylerken tabii arada bazı aksaklıklar da olmadı değil...Örneğin Başbakan Mesut Yılmaz şarkıyı epey ağırlaştırdı, marşı biraz bekleye bekleye söyledik...Eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in, marşımızı ‘‘Çıktık açık alınla NETEKİM... On yılda her savaştan NETEKİM...’’ diye söylemesi ise biraz sorun çıkardı...Uzun sözün kısası, çok keyifli, güzel bir ‘‘50. Yıl Hürriyet’’ gecesi yaşadık...Hürriyet'in tüm yaşamımıza da yansımasını dileğiyle...40 yıl önceki Hürriyet... O zamanlar ‘Cumbaba’ değil ‘Canbaba’’ vardı...