Paylaş
Netflix'in Kulüp dizisi yeni bir tartışma başlattı. Aslında çok da tartışacak bir şey yok.
Tarihsel bazı konuları televizyon dizileri vasıtasıyla öğrenmeye çalışmamız ilginç. Yine bir TV dizisiyle hayatımızda yeni bir tartışma başladı. Netflix’in dizisi Kulüp, toplumsal çalkalanmalar arasında Musevî vatandaşlarımızın geçmişte yaşadığı sıkıntıları anlatıyor. Dizinin yayımlanmasının ardından ortaya çıkan yeni tartışma ise “Hz. Musa’nın dininden olanlara Yahudi mi demeli, yoksa Musevî mi?” Aslında çok basit bir yanıtı var bu sorunun ama doğruya ulaşabilmek için biraz tarihte geriye gidip, Yahudiler kimdir, nasıl ortaya çıkmışlardır, bunlara bakmak gerek. Göreceksiniz ki bakınca, her şeyi göreceğiz. Ama önce söylememiz gereken şu ki, konu çok detaylı. Bu sınırlı alanda konuyu anlaşılabilir kılabilmek için özen göstereceğim ama bunu yaparken de esası bozmamak kaydıyla pek çok detayı göz ardı etmek zorundayım. Burada İslamî kaynaklara da değinmeyecek, sadece Yahudi kaynaklarını ele alacağız. Detayları, sizler için hazırlamakta olduğum yeni kitapta bulabileceksiniz. Gelin başlayalım.
KAVİM KAVİM ÜSTÜNE…
Okurlarımın çok iyi bildiği gibi burada sık sık Mezopotamya’dan söz ederiz. Bunu yapmamızın nedeni takıntı değil kuşkusuz. Tarih boyu insanı insan yapan unsurların hemen hepsi orada ortaya çıktı da ondan öyle yapıyoruz. Muazzam bir sahne Mezopotamya. Hakikî bir tiyatro sahnesi. İnsanlığın fikir âlemi için tiyatro dekorları hep Mezopotamya’da imal edilmiştir. Tiyatro dekorunu bilirsiniz: Önden bakınca gerçek gibidir ama arkası boştur, hayal gücümüzle tamamlarız resmi. Mezopotamya… Fırat’la Dicle’nin arasındaki verimli arazi ve o hattın çevresi… Bu bölge, verimliliği ve insan hareketliliği ile öylesine canlı ki, tarihe beşik olmasından başka bir şey beklemek zaten çok olası değil. Türklerin de aralarında bulunduğu Asya halklarının yüzbinlerce yıl önce geniş coğrafi alana yayılması ve ardından kendi kendilerine kabileler halinde yaşamayı sürdürmeleri, ırksal ve kavimsel çeşitliliği de hayli körükledi. Genetik bilimi, kimsenin kimseden çok farklı ya da üstün ya da aşağı ya da muhteşem olmadığını, hepimizin aşağı yukarı aynı olduğumuzu ortaya koydu çoktan. Ama tarih ne yazık ki “şu kavim şundan üstündür, bu kavim şöyledir, öbür kavim böyledir” gibi aslı astarı olmayan ve tiyatro dekoru misali önü gerçek ama arkası bomboş düşünceler ve bunlara bağlı oldukça kanlı eylemlerle dolu.
YÜCE BABA ABRAM
Mezopotamya da yüzlerce farklı kavmin hareketine tanıklık etti, etmekte. Kimileri silindi gitti, kimileri imparatorluklar kurdu, kimileri bugün başka kavimlerle birleşmiş olarak hayatını sürdürüyor. İşte böylesi bir sahnede, şu kavim bunu, o kavim öbürünü rahatsız edip dururken, Anadolu’da Hititler, Mezopotamya’da Akkadlardan sonra Assurlular egemenken, Fırat’ın güney kıyılarında kurulu, Keldanilerin sahibi olduğu Ur kenti, gücünün zirvesindeydi. Bölge halkları, binlerce yıldır kendi inançları ile mutlu mesut yaşar, savaşlarda birbirlerini gırtlarlarken, MÖ 2. binyılın başlarında (tam ne zaman olduğunu bilemiyoruz) Ur’da İbrahim adında önemli biri dünyaya gelir. İbrahim, isminin Arapça söylenişidir, hazretin asıl adı doğduğunda “Abram”dır. Abram’ın anlamı, Yüce Baba’dır. Abram büyür ve Sarai (Saray) isimli bir kadınla evlenir. Tevrat’a göre Abram, babası Terah, karısı Sarai ve bütün kardeşleri ve eşleri, sebepsiz yere Ur’dan kalkıp bizim Harran’a taşınırlar. Ama tarihsel olarak o kadar da sebepsiz değildir bu hareket çünkü Ur, Fırat kıyısında ticareti elinde tuttuğu için epey paylaşılamayan bir şehirdir ve haliyle “dış güçler” tarafından sürekli rahatsız edilmektedir.
VAAT EDİLMİŞ TOPRAKLAR
Harran’da Abram’a vahiy gelir ve Rab Abram’a, “Benim sana göstereceğim yere git ve oraya yerleş. Ben de senin soyunu büyük millet yapacağım” der. Rab Abram’a, bugün Suriye, Filistin, İsrail dolaylarının o günkü adı olan Kenan diyarına göç etmesini söyler. O andan itibaren o bölgenin adı “vaat edilmiş topraklar” olur. Kuşkusuz Kenan diyarı da birileri gelsin toplu konut yapsın diye bekleyen bomboş araziler değildir. Binlerce yıldır insanların yaşadığı yerdir. Kenan diyarı, okurlarımın çok iyi bildiği Kenanlıların, sonradan tarihte kendilerine verilen adla “Fenikelilerin” diyarıdır. Fenikeliler, Mezopotamya dillerini, dinlerini, kültürünü ticaret ağlarının büyüklüğü ve nefis denizcilikleri sayesinde Akdeniz’e yayanlardır. Savaşmayı çok sevmezler, onun yerine alışverişe bayılırlar. O zamanlarda manyetik alanı bol AVM’ler olmadığı için alışveriş alanı bütün Akdeniz ve hatta Cebelitarık’ın ötesidir! Tanrı, Abram ve kavmini, işte bu Fenikelilerin diyarına yönlendirir ve mealen der ki, “Kimseden korkma, orası senin ve soyunundur, sana karşı çıkanın başını ezerim.” Tanrının Abram’a ne kadar bu güzellikleri yaptığı, Tevrat’ta açıklanmaz. Önemli olan, Kenan diyarının ona verilmiş olmasıdır, gerisinin de önemi yoktur.
MISIR MOLASI
Fakat Kenan diyarında kıtlık vardır. Bunun üzerine Rab Abram’a bir süreliğine Mısır’a gitmesini söyler, onlar da giderler. Mısır’da Abram, çok güzel karısı Saray elinden alınıp kendisi de öldürülmesin diye Firavuna, Saray’ın kızkardeşi olduğunu söyler, Saray da firavunun haremine alınır! (“Mısır’a her giden firavuna mı rastlıyor?” diye sormayınız, öyle işte.) Firavun da Saray’ı çok beğendiği için Abram’a bir sürü hayvan, mal, köle, cariye vs. verir. Durum anlaşılınca kızan firavun, bunları kovar fakat mallarına el koymaz. Abram artık çok zengin bir adamdır, yine Kenan diyarına gider. (Bu pasaj aslında Filistin bölgesiyle Mısır arasındaki ticari ve sosyal ilişkilerin yoğunluğunu gösterir ki bunun pek çok somut, arkeolojik kanıtı vardır.)
99 YAŞINDA SÜNNET
Farkındaysak, şu ana kadar ortada bir din, bir Yahudi olma durumu yok. Musa’nın dünyaya gelmesine ise henüz 4 asır kadar var. Kenan diyarına gelen Abram burada çocuk sahibi olur, 99 yaşındayken Rab ona “ahit”ten söz eder. Artık aralarında ahit (anlaşma) vardır ve Rab Abram’ın adını “Abraham” (Nesillerin Atası) olarak değiştirir. Kavmindeki tüm erkeklerin sekiz günlükken sünnet olması gerektiğini söyler. Abraham (yani bizim bildiğimiz haliyle İbrahim) da 99 yaşındayken sünnet olur. Bu metinlere göre ilk sünnet olmuş kişidir Hz. İbrahim.
İSRAİLOĞULLARI
Aradan çok olaylar geçer, İbrahim, oğlunun kurban edilmesi emriyle sınanır, kazanır. 175 yaşına kadar yaşar. İbrahim soyundan Yakub adlı kişinin adını Rab “İsrail” olarak değiştirir. Onun soyu da “İsrailoğulları” olarak anılır. Bu soy 12 kabileye bölünür, kabilelerden birinin adı Yahuda’dır. Daha sonra krallığa dönüşecek Yahuda kabilesi, bütün bölgenin adıyla anılır ve bu bölgenin insanına “Yahudi” denir. İbrahim’in soyundan geldiği için “İbraniler” olarak da bilinen bu soy, yeni bir kıtlık nedeniyle yine komşu kapısı Mısır’a göç eder. (İbrani ismiyle ilgili çeşitli rivayetler vardır ama konuyu burada detaylandırmaya gerek yok.) Tevrat’a göre Mısır’a gidenler sadece 60 kişidir ama orada çoğalırlar. İşte MÖ 1200 dolaylarında Musa sahneye girer. Musa ismi aslen “Mose”dir ve tarihsel verilere bakılacak olursa Yahudi değil Mısır ismidir. Zaten isminin sonu “mose” ile biten birkaç firavunu tanıyoruz. Ahmose, Kamose, Thutmose… İşin ilginci, isminde “mose” olan Mısır krallarında bu -mose eki daha önceki dönemlerde yok ve ismini saydığımız firavunlar, tam da Hz. Musa’nın tarih sahnesine çıktığı dönemin insanları.
BİR PARAGRAFTA ASIRLAR
Sonrası malum. İsrailoğulları, Hz. Musa önderliğinde Mısır’dan çıkar, 40 yıl çöllerde dolaşıp vaat edilmiş topraklarına dönerler. Yine oradaki yerlilerle savaşıp bölgeyi ele geçirirler. Musa, yolda On Emir’i alsa da Yahuda’yı göremez ama. Yolda hayatını kaybeder. Yahudalılar, yani Yahudiler, uzun süre yine ayrı kabileler halinde yaşarlar fakat MÖ 990 dolaylarında Hz. Davud, ilk toparlayıcı kral olarak tüm Yahudileri birlik içinde toplamak için çalışır. Ahit Sandığı alıp Yahuda’nın başkenti Kudüs’e getirir ve onun çevresinde bir tapınak yaptırmaya başlar fakat tapınağı, oğlu Süleyman tamamlar. (Gelenek, aslında tapınak inşasına Süleyman’ın başladığını yazar. Fakat Ahit Sandığı’nı Kudüs’e getiren Davud’un, onun çevresine bir şey inşa etmediğini düşünmek saflık olmaz mı?) Bu nedenle Süleyman Tapınağı olarak tanınır. Yahudilerin gerçek anlamdaki ilk tapınaklarıdır bu. O vakte kadar küçük sunaklarla idare etmişlerdir. Tapınağı inşa edenler ise Fenikeli ustalardır. İbranî dilindeki adı “Beit Ha-Miqdaş”tır: Kutsal Ev.
KYROS’UN İYİLİĞİ
Kudüs'teki Ağlama Duvarı, yıkılan tapınağın destek setinin batı kanadıdır. Foto Dave Herring - Unsplash
Ardından Babil, Yahuda’yı ele geçirir ve alıp bütün Yahudileri Babil’e sürgüne götürür. Yahudiler isyan eder, bunun üzerine Babil kralı Nebukadnezar tapınağı yerle bir eder. İşte bu olayda Ahit Sandığı ortadan kaybolur ve insanlığın hayal gücünü süsleyip durur. Daha sonra Pers Kralı Kyros (Kuruş) Babil’e kafa tutar ve onları yenip, Yahudileri de vatanlarına geri gönderir. Bu nedenle Yahudiler Kyros’u çok severler. Tapınak yeniden inşa edilir fakat bu sefer de MS 70 yılında Romalı vali Titus, tapınağı ikinci ve son defa yıkar. Hz. Ömer’e kadar da orası harabe olarak kalır. İşte Kudüs’teki Ağlama Duvarı, o yıkılan tapınağın üzerinde durduğu tepenin deste duvarıdır.
NETİCE
Hz. Musa kavmini Mısır'dan çıkartıp Yahuda'ya götürürken Kızıldeniz'i böyle geçerler.
İşte Yahuda topraklarından gelen soy Yahudilerdir ve inançları, kavimsel olduğu, Tanrı’nın onlarla yaptığı özel anlaşmadan dolayı onlara özel Yahudiliktir. Fakat dileyen, Hz. Musa’nın dinine girebilir, hangi kavimden, milletten, ırktan olursa olsun herhangi bir insan, Musa’nın dinine geçip “Musevî” olabilir. Fakat zaman içinde tüm Musevîler, Yahudi olarak isimlendirilmiştir. Yahudilik, etnik bir meseledir ama aynı zamanda dinsel bir birliktir. Etnik kimliğimizi değiştiremeyeceğimiz için aslında Yahudi olunmaz, doğulur ama Musevî olmak isteyenin önünde bir engel yoktur. (Orta Asya’da hâlâ Musevî Türkler vardır mesela.) Elbette bu tercih ve geçişin de detayları var ama ne yazık ki yerimiz bu kadarına yetti. Fakat konunun özünü hep birlikte anladık sanırım.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZHAFTA SONU
İYİ GEÇSİNSONRASI ISLAK
Lodos bugünden sonra etkili olarak bölgemizi hareketlendirecek. Önce biraz ılınırız ama cumayı cumartesiye bağlayan gece yağış alma olasılığımız çok yüksek. Fakat sonra açık bir hafta sonu bizi bekliyor gibi. Aman tadını çıkartın derim, zira hafta başı Marmara’nın hayli yağış alması bekleniyor. Hafta sonunda yelken açacak dostlar için de söyleyebiliriz ki, lodosun tadını güney sahilinde çıkartmak çok keyifli olacaktır.
Paylaş