Paylaş
“Denizci şöyledir”, “denizci böyledir” diye atıp tutarız. Hiç gerek yok, çünkü tarihimizin en büyük denizcilik eserini vermiş olan Pîrî Reis 5 asır önce tanımlamış zaten denizciyi. Bize söz etmek değil, edilmiş sözü dinlemek düşer.
Elbette temsili bir Pîrî Reis çizimi. Gerçek görünüşünü ne yazık ki bilmiyoruz.
TÜRK denizcilik tarihinden Pîrî Reis’i çıkartırsak geriye kaç kişi kalır? Zor bir soru değil, oldukça yalın ve basit. Saymaya başlarız tek tek Barbaros Hayreddin, Uluç (Kılıç) Ali Reis, Turgut Reis (Turgutça) diye; ardından bir duraklarız, devamını nasıl getirelim diye. İmdadımıza deniz otobüsü isimleri yetişir. Kemal Reis, Burak Reis, Salih Reis, Murat Reis, Mehmet Reis, Sinan Paşa, Sarıca Bey, Temel Reis, Piyale Paşa (ki aslında ne zaman yaşadıklarını, ne yaptıklarını genellikle pek bilmiyoruzdur)… Yine duraklarız. Çevremizdekilerin “Vay be, ne bilgili biri” diye düşündüğünü sezip, kendi kendimizi gaza getirerek sallamaya da başlayabiliriz: (Mutlaka vardır öyle isimler.) “Ahmet Reis, İbrahim Reis, Osman Reis…” Eğer kılavuzumuz ve kopya kaynağımız deniz otobüsleri ve feribotlar ise ve denizcilik tarihiyle pek işimiz yoksa (ki niye olsun, kimse mecbur değil), iyice zıvanadan çıkıp saymaya devam edebiliriz: Ertuğrul Gazi, Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmet, Turgut Özal, Adnan Menderes…
EN BÜYÜK ESER
İster bilerek listeleyelim, ister bilmeyerek, bütün bu isimler (gerçek olanları) içinde eser vermiş tek kişi Pîrî Reis’tir. Eser derken, Barbaros Hayrettin’inki gibi anılardan değil, denizcilik hakkında, bilgi içeren, sonraki nesillere yol gösterici olan, aydınlatıcı, bilimsel eserden söz ediyorum. Barbaros’un hatıratı da önemlidir ve elbette değerlidir ancak Pîrî Reis’in yazdığı dört ciltlik Kitab-ı Bahriye ile kıyaslanabilecek bir bilgi kaynağı değildir. Zaten bizim bütün tarihimizde bir denizci tarafından yazılmış, Kitab-ı Bahriye’ye benzer, o değerde başka eser yoktur. Tarihimizin en önemli entelektüellerinden olan Kâtip Çelebi’nin Tuhfetü’l-Kibâr Fî Esfari’l-Bihâr adlı eseri de çok değerlidir, denizcilik tarihimizden önemli olayları aktardığı gibi iyi denizci olmak isteyenlere öğütleri de çok ünlüdür (başka bir yazıda onu da aktarmaya niyetliyim) ama Kâtip Çelebi’nin denizci olmayışı, kriterlerimizi karşılamaz. Yani, denizcilik ilmini bilen ve yazan bir tek Pîrî Reis’tir, başka kimse yoktur.
Çanakkale’deki Pîrî Reis heykeli
BAŞKA KİM VAR Kİ?
Bu noktadan hareketle Pîrî Reis’in yazdıkları çok daha fazla önem kazanır. Kitab-ı Bahriye’yi “O koyda şu var, şu limanda bu var” bilgisiyle sınırlı zannedenler yanılırlar. Eser, çok daha fazlasına sahiptir. Denizcinin sahip olması gereken özellikleri açıklar örneğin. Ve eğer, “bir denizci nasıl olmalıdır?” sorusuna yanıtı Pîrî Reis veriyorsa, akan sular durur. Çünkü bilgiyi veren, tarihimizdeki “tek” adamdır. Tek! Bu tek adama kulak kabartmayacağız da kime kabartacağız?
‘EY DOST’ DİYE BAŞLAR…
İşte biricik değerimiz, ustamız, pîrimiz Pîrî Reis, Kitab-ı Bahriye’nin başlarında, denizciyi tanımlar. Denizci kime denir, nasıl özelliklere sahip olmalıdır, hepsini bir bir sıralıyor Reis’imiz. Gelin bugün hep birlikte bu özel bilgilere bakalım. Kendimi tutamayıp aralara yorum katacağımdan hiç şüphem yok ama bunu en azda tutmaya gayret edeceğimi söyleyebilirim.
“Ey dost” diye başlar Pîrî Reis, denizci olmak isteyene hitap etmeye. Ve devam eder: “Üstatlarla sohbetlerde bulun, çünkü bilmeyenlere her zaman öğreten üstatlardır. Eğer senin kalbinde has cevher var ise, o zaman sanatın üzerinde üstat olursun. Eğer bir kimse bildiğiyle yetinirse, bil ki onun elinden bir iş gelmez. Araştırmak, bilenlerin işidir, yol aramayanlar ise kötü kişidir. Yolunu arayan olgunluğa ulaştı, yolunu başaramayan da tükenip gitti.”
İŞİNİ KENDİ GÖRENDİR DENİZCİ
Daha ziyade bilgiyi aramakla ilgili, üstelik hayatın her alanında geçerliliğini Pîrî Reis’in konu ayrımı yapmamasından anladığımız bu bölümü, artık biraz daha spesifik, denizciliğe has bölümler takip ediyor:
“Özellikle bu denizler korku yeridir, bu işin üstatlarının bile içinin yağını eritir. Zira usta olan durumun ne olduğunu bilir, sözüme inan ki, buradaki iyiliği ve kötülüğü ancak usta olan anlar. Ehil olan, hatayı da doğruyu da bilir, cahil olan sakınmayı ne bilir!
Ey vefalı dost, eğer anlayışın varsa, bu deniz ilmi gayet zordur. Çünkü bu denizler, düşmanın dilsizine benzer, onun fırtınası zehri andırır. Buna ehil olan kişinin sürekli deniz ilmi ile meşgul olması gerekir. Gerekeni, daha gerekmeden görmesi, iş yapacağı zaman yol yordam sormaması gerekir. Denizci, özü ile iş yaparsa ve doğru yolu takip ederse denizcidir. Kendi özü ile değil başkasının sözü ile iş yaparsa usta olmaz. İnsan, işini kendi görürse denizci, başkasına yaptırırsa çobandır.
Gemicinin niteliği nedir gör, onun gözü denizde açık olur. Onların yüzünü ak eden de, fırtına geldiğinde liman bulmalarıdır. Gemisini kurtararak rahat eyleye ve gemiyi zor duruma düşürmeye.”
Özetleyecek olursak, denizci önlem almayı bilmeli (önlem almak, önceden yapılan bir şeydir ki adı bu nedenle “ön”lemdir), deniz ilmiyle sürekli uğraşmalı ve kendi işini kendi görmeli. Devam edelim:
CAHİL KİŞİ UTANMAZ Kİ
“Ey gayretli kişi, deniz ehli diye, deniz ilmini tam anlamıyla bilene derler. O, aynı zamanda bütün mevsimlerin durumunu bilmeli, hem de ay ile rüzgârların durumundan anlamalı.”
Reis’imiz, bilenlere danışmanın öneminden uzun uzun bahsettikten, hatta Büyük İskender’in bile çevresindeki bilen kişilere sürekli akıl danıştığından söz ettikten sonra, danışmayan ve haliyle “bilmeyen”lere fena çatar:
“Onların nicesini denizlerde gördüm, bir limana girerken ağızlarını açmazlar. Ey dost, gemi varıp limana konduğu zaman, o eşek olan ancak o zaman limanı görmüş olur. Hemen, biz buraya daha önce gelmiş ve bu limanda nice günler kalmıştık der! Ancak, bu limanın sularını ve batak yerlerini söylemeyerek, bu konuda kendini sağlam tutar. Ey cömert, zamanla yerine yerleşince, az az bildiklerini söylemeye başlar. Çünkü artık limanın durumunu, sularını ve yatağının durumunu görmüştür. İş bitince, o işi bilmiş geçinir ve utandığından durumu araştırmaktan kaçar. Bilenlere sormağa utandığı için de cahilliğiyle kalır. Cahil utanmaz, böyle kişiye ar ne gerek? Bir şeyler öğreteceğin kişinin er olması gerek. (…..) Kendini beğenenlerin işi selamete ermez, sonunda başlarını taşa vururlar.”
İsteyen herkes, her dilde okuyabilir Kitab-ı Bahriye’yi.
BİLGİ ÇAĞI MI DEDİNİZ?
Pîrî Reis’imiz bundan sonra uzun uzun anlatır fırtınaları, Ay’ın ve Güneş’in durumunu, rüzgarları vesaire. Öğrenmek isteyenlerin (ki Reis’imize göre öğrenmek istemek işin ilk şartıdır gördüğümüz gibi) kitabı bulup okuyacaklarından eminim. Kitab-ı Bahriye, kütüphanelerde de bulunuyor, kitapçılarda da. Bence sadece denize ilgisi olanların değil, Türkiye’deki tüm evlerin kütüphanelerinde bulunması gereken bir eserdir zira tarihimizin en gurur duyulacak eserlerinden biridir Kitab-ı Bahriye. Millet olarak eski hastalığımızdan kurtulmak, artık “Orada öyle diyor’muş’”, “Burada böyle yazıyor’muş”lardan kurtulmak zorundayız. Mış, muşlardan kurtulmanın yolu da elbette okumak. Kusura bakılmasın lütfen, sosyal medya takip ederek bilgi çağı yaşanmıyor. Tam tersine, abuk sabuk lafların dolaşımda olduğu bir platform cehaletten başka şeyi körüklemiyor. Pîrî Reis bize 5 asır önceden sesleniyor: “Öğren, sor, danış, bil” diyor. Pîrî Reis’in elinde akıllı telefon, önünde bilgisayar olsaydı, sanmıyorum ki, “Bakalım son çizdiğim dünya haritası fotosunu kaç kişi beğenmiş” diye dertlensin.
DENİZLİ ŞİİRLER
Hayallerinde denize açılan, kağıttan gemileriyle fırtınalara kafa tutan, fikirleriyle ışık saçan Pîrî Reis gibilere, Orhan Veli’lere, Nazım’lara, Cevat Şakir’lere, Jules Verne’lere ve bizi türlü yolculuklara çıkartan nicelerine selam durmamızı sağlayan muhteşem br şiir gelsin bu hafta. Bedri Rahmi’den gelsin. Kağıt Gemi…
KAĞIT GEMİ
Kağıttan bir gemi yaptım küçücük
Ya 5 öpücük sığar içine
Ya 10 öpücük
Kız kardeşim
10 öpücük batar bu gemi dedi
Sen misin
15 öpücük
Anam sakın denize atma dedi
Doğru havuza
Sen misin
Doğru denize,
Ama ıslanmasıyla batması bir oldu.
Bir gemi daha yaparım ne çıkar
Hem bu sefer öpücük yerine
Sunturlu birkaç küfür
Daha birkaç gemi yaparım
Çok şükür..
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
KURU VE SAKİN
Bugün (cuma) biraz lodos hissedilir ama endişe verici bir hava yok. Yarın ve pazar günü hava oldukça cılız görünüyor. Bu üç gün boyunca yağış beklenmiyor. Yani şubata kuru bir başlangıç yapıyoruz. Hava sıcaklığı da bu üç gün içinde kademe kademe yükseliyor. Yükseliyor derken, yaz olmayacak elbette ama bir şubat için hayli ılık diyebiliriz. Yani; atkı, eldiven gerektirmeyen, hayli hoş bir hafta sonu bizi bekliyor. Sağlığımız yerinde, keyfimiz bol olsun. #tayfuntimocin
Paylaş