Paylaş
Asterix’in yaratıcısı Albert Uderzo
Dünyanın en güzel meyvelerinden değil midir elma? Kırmızısı ayrı, yeşili ayrı, sarısı ayrı, mayhoşu başka, tatlısı, sulusu… Antik çağın en iyi bilinen ve en çok tüketilen meyvelerinden biri elma. Elma, Anadolu kökenli. Yani dünyanın ilk elması, bizim güzel vatanımızın meyvesi. Fakat tabii Avrupa’ya da yabani olarak yayılmış. Belki bir kuşun midesinde giden çekirdek, belki bir atın veya ineğin yediği bir elmayla… Ama yayılmış işte. Öylesine yayılmış ve sevilmiş ki, daha ortada yazı falan yokken Galyalılar (hani geçtiğimiz Mart ayında 92 yaşında yitirdiğimiz çizer Albert Uderzo’nun yarattığı meşhur Asterix’in diyarı) şarabını üretmeye başlamışlar. Fransa’nın meşhur Kalvados’u bir tesadüf veya deneme-yanılma ürünü değil yani. Şu anki verilere göre dünyada muz ve üzümden sonra en çok üretilen üçüncü meyve. Ülkeler bazında baktığımızda ise Çin, en büyük üretici. (BM Gıda ve Tarım Organizasyonu FAO 2018 verilerine göre.) Onu Avrupa Birliği takip ediyor, sonra ABD geliyor ve sonra da anavatınında, yani Türkiye’de en çok üretiliyor. Türkiye, dünya elma üreticileri arasında hep ilk 5’in içinde. İlaç niyetine ürün veren zeytinlikleri giderek yok ediyoruz, umarım aynı şey elmanın başına gelmez. Neyse…KIZIL ELMA
Anadolu ve Türk kültüründe de elma çok çeşitli anlamlar ifade eder. Etmelidir de, ne de olsa anavatanı burası. Pek çok sembolik anlamı vardır olmasına ama herhalde Türklüğün ülküleri bütününü oluşturan Kızıl Elma kadar ünlü değildir hiçbiri. Türk mitolojisinde yeri olan ve özellikle de Oğuzlarca “gidilecek, fethedilecek diyarları” sembolize eden Kızıl Elma, Ziya Gökalp tarafından Turan ülküsü ile birleştirilmiştir. Bir dönem, yanılmıyorsam Fatih ile Kanuni dönemleri arasında Kızıl Elma’nın İtalya ve Roma olduğu da söylenir. Ama tabii hiçbiri kesin değildir, soyut kavramlardır ne de olsa. Biz, elmanın etnik değil evrensel anlamlarına bakalım.
SEMBOLİK ANLAMLAR
Elma kesimleri farklı algılar da ortaya çıkartıyor. Doğa mucizelerle ve şaşırtıcı geometrilerle dolu ama biz ille de anlam yüklemeye çalışıyoruz işte. Foto Phillip Larking.
Bu kadar sevilen bir meyve, elbette zamanın akışı içinde pek çok sembolle donanmış. Biz insanlar, anlam üstüne anlam yüklemişiz güzelim elmaya. “Bilginin meyvesi” de demişiz, “Cennetin yasak meyvesi” de. En tuhaflarından biri kuşkusuz “Anlaşmazlık meyvesi” dememiz. Acaba neden anlaşmazlıkla eşleştirilmiş bu güzellik? Yunan mitolojisine zaman zaman başvuruyoruz birlikte. Bu kadar tuhaf şeyler de hep oradan çıkıyor diye düşünülebilir. Yanlış değil ama ne hor görür ne ötekileştiririz. Çünkü hem buna hakkımız yoktur hem de insanlığın tüm kültürel üretimi, hepimize mirastır, saygıyla koruruz. Diğer yandan, hangi toplumun hayal gücü acayip şeyler üretmemiştir ki zaten? Devam edelim.
PARİS’İN SEÇİMİ
Yunan mitolojisinde tanrı ve tanrıçalar ha bire birbirleriyle evlenirler. Böylesi bir düğün düzenlenir Olympos’ta. (Kimin kiminle evlendiğinin bir önemi yok, kalabalık olmasın diye yazmıyorum.) Düğüne neredeyse bütün Olympos ahalisi, yani tüm tanrıça ve tanrılar gelir ama birini çağırmazlar. Kavga tanrıçası Eris’i. Çünkü kavgacıdır, fesattır vs. Eris davetli olmadığını öğrenince intikam planı yapar; gidip herkesle kavga etmek yerine, davettekileri birbirine düşürmeyi kurar. (Böl ve yönet politikasının belki de mitolojideki örneğidir.) Gider düğünün orta yerine bir elma atar. Elma, altındandır. Üzerine de “En güzeline…” yazar. Belli ki elma, düğündeki en güzel kadına (tanrıçaya) armağandır ama tanrı ve tanrıçalar, “Nereden çıktı bu elma, kim getirdi bunu buraya?” gibi soruları hiç sormadan, doğrudan en güzel tanrıçanın hangisi olduğunu tartışmaya koyulurlar. Herkesin gözü Zeus’tadır. Baştanrı ya, onun seçmesini beklerler tabii. Fakat Zeus, başta karısı Hera olmak üzere aday tanrıçalardan korkar (kaba tabiriyle tırsar) ve seçme işini nedense Çoban Paris’e verir ve arazi olur hemen! Fakat seçim Olympos’ta değil, İda Dağı’nda yapılacaktır çünkü Paris orada çobanlık yapmaktadır. İda Dağı, bizim Edremit Körfezi üzerindeki ünlü Kaz Dağı. Üç büyük tanrıçayı, Hera, Athena ve Aphrodite, yarışmanın doğal adaylarıdır. (Bu üçü neden finale kaldı bilmiyoruz.) Koskoca tanrıçalar, işlerini güçlerin bırakıp Olympos’tan kalkıp İda’ya gider, “en güzel” seçilmek için dağdaki çobana pek çok vaatte bulunurlar. Çoban Paris ne yapacağını şaşırmıştır. Hera, ona Asya krallığını vaat ederken, Athena “sonsuz akıl ve başarı” vereceğini söyler. Aphrodite ise “Yaşan kadınların en güzelinin aşkını” vaat edince, çoban ne yapacak Asya’nın krallığını veya sonsuz aklı, haliyle, doğası gereği en güzel kadının aşkını ister ve elmayı Aphrodite’ye verir.
SAVAŞ ÇIKARTAN ÇOBAN
Daha sonra bu çoban Paris karşımıza Troya Kralı Priamos’un oğlu olarak çıkar ve Troya Savaşı’nı başlatacak olan kız kaçırmayı gerçekleştirir. Yani, Miken Kralı Agamemnon’un kardeşi Menelaos’un karısı Spartalı Helene’yi kaçırır. Sonra da bütün Yunanlar birleşip Troya’ya gelirler. 10 yıl savaşırlar ama Troya’yı alamazlar da en sonunda hediye niyetine bir dev tahta at yapıp verirler, içine saklanan askerler de kapıları açıp Yunanların kente girmesini sağlarlar ve Troya yıkılır. Masal işte… Bu nedenledir “anlaşmazlık meyveliği” elmanın.
BİLGİ DENEN TEHLİKELİ ŞEY
“Bilginin meyvesi” faslına gelince… Kronolojik sıraya göre Tevrat ve Kuran, Âdem ile Havva’nın cennetten kovulmalarını, yasaklanmış ağacın meyvesinden yemeleri ile ilişkilendirir. Çünkü o meyveyi yemeden önce Âdem ile Havva, iyiyi kötüden ayırmayı bilmemektedirler. Çıplak olduklarını da bilmezler. Meyveyi yedikten sonra ise bir anda çıplaklıklarını fark eder ve utanırlar. Sözü edilen “bilgi”, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırma bilgisidir kuşkusuz. Bir anlamda “bilinç”tir. Kitapların hiçbiri bu meyveye “elma” demiyor ama insanın hayal gücü o meyveyi elma olarak resmetmiş. Pek çok örneği var, ben buraya pek azını alabileceğim. Ama hepsi üç aşağı beş yukarı aynı şeyi gösteriyorlar. Çıplak olan Âdem ile Havva, Havva’nın elinde bir elma, ağaçta yılan kılığındaki Şeytan…
GÜNAH MI?
İçinde yıldız saklayan meyve. Foto Martin Bargl.
Elma bu “ilk günah” ile özdeşleştirildiği için de pek çok anlatıda, masalda, şurada burada farklı sembolik anlamlar yüklenmiş. (Kendi kendine yüklenecek hali yok, biz insanlar yapmışız bunları tabii.) Mesela dikine kesilmiş bir elma ile enine kesilmiş bir elmanın görüntüleri arasındaki fark, bilgi ve günah ile özdeşleştirilmiş. Dikine kesildiğinde elmanın çekirdek bölümü kadın cinsel organını çağrıştırırken, enine kesildiğinde beş köşeli bir yıldıza benzetiliyor. Kadının, yani Havva’nın, Kuran’ın aksine Tevrat’ta Âdem’i kandıran varlık olarak gösterilmesi (Kuran’da ikisi birden kandırılırlar, Havva tek başına sorumlu değildir bu işten), dolayısıyla kadın cinsel organının da günaha işaret etmesini sağlamış zaman içinde. (Ve sırf bu yüzden, Ortaçağ boyunca Hıristiyan toplumlarda kadınların çekmediği kalmamış.) Sanki ima edilen “günah”lar, tek başına işlenirmiş, işin içinde erkek yokmuş gibi! Enine kesildiğinde ortaya çıkan yıldızın ise bilginin sembolü olması işin diğer tarafı.
PAMUK PRENSESİN ELMASI
Üvey annesi olan cadı kraliçe Pamuk Prenses’e elma veriyor. Ama zehirli bir elma. Disney çizimi.
Elma, hem bilgi, hem günah; dolayısıyla da iyi anlamları olduğu kadar kötü şeylerle de birlikte anılmış. (Elmanın bu olup bitenlerden, kendisine atfedilenlerden hiç haberi yok tabii. Gariban vitaminiyle, şekeriyle, tadıyla bize her şeyini sunmaya devam ediyor.) Mesela Pamuk Prenses, Yedi Cüceler’in yanına sığındıktan sonra sihirli aynasından onun hayatta olduğunu öğrenen üvey annesi cadı ve kötü kraliçe tarafından ziyaret edilir ve cadının hediye ettiği ağız sulandırıcı elmayı alır. Elma, hem zehirli hem sihirlidir ve ondan bir ısırık alan Pamuk (ne yapalım, adı bu; keşke doğru düzgün bir isim koysalarmış masalcı Grimm Kardeşler) bayılıverir. Sihri bozacak tek şey, gerçek aşkın öpücüğüdür (tıpkı Uyuyan Güzel masalında olduğu gibi), Yedi Cüceler Pamuk Prenses’i camdan (nereden buldularsa) tabuta koyup bırakırlar! Gömmezler yani. Sonrası malum; prensin biri gelir, görür, âşık olur, öper, ayıltır.
GÖKTEN DÜŞEN ÜÇ ELMA
Efendim, masalların sonunda gökten üç elma düşmesi de âdettendir. Belli ki bunlar yararlı ve güzel elmalar, çünkü ödül niteliği taşırlar. Masalda anlatılan “onlar” muratlarına ermişlerdir, biz kerevetlerine çıkarız. Şimdi… Gökten de üç elma düşmüş. Biri yazarın, biri okurun, biri de, içinde elma geçen en güzel şiirlerden biri olan Tahir ile Zühre’yi yazan Nâzım Hikmet’in olsun. Kalın sağlıcakla.
TAHİR İLE ZÜHRE
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekteyani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Nâzım Hikmet
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
HAVA GÜZEL AMA SİZ YİNE DE EVDE KALIN LÜTFEN
Önümüzdeki üç gün boyunca bölgemizde hava güneşli. Haliyle ılık da. Beter bir rüzgâr da görünmüyor. Neydi o son birkaç gündür esti gürledi değil mi? Şimdi sakinlemiş görünüyor. Ama bütün bunların ne önemi var? Siz lütfen evde kalın. Umarım tez geçer bu tuhaf dünya halleri. Herkese sağlık dilerim.
Paylaş