Komşu kardeşler

Hayvanlar yok etmeye çalıştığımız düşmanlarımız değil, komşularımızdır.

Haberin Devamı

 

Komşu kardeşler

Dubai’nin görkemine görkem katmaya çalışan bir tavuskuşu.Foto Karim Sahib - AFP

Farkında mısınız, biz ortalıkta pek dolaşmadığımız için, yaşlı gezegenimizin diğer sakinleri, daha rahat ve daha keyifli bir hale geldi. İstanbul Boğazı’nda hem mutur (burunsuz küçük yunus türü, zıplamaz) hem de şişe burunlu yunuslar (klasik yunus, burunlu, zıplar, neşeli) cirit atar hale geldi. İnternette şöyle bir gezinin lütfen, bolca videolarını görürsünüz. Hele çok yakın zamanda gördüm, buraya da telefonumdan ekran görüntüsü aktarmaya çalıştım, Ortaköy’de rıhtıma çıkacaklar neredeyse… Neşe içindeler çünkü bütün dünyayı kendisine ait zannederek onları rahatsız edenler, yani bizler ortalarda değiliz.
Sadece yunuslar mı?.. Japonya’da, İngiltere’de geyikler sokaklarda, tilkiler, ağızlarında peynir olan kargaları metropollerde aramaya başladı bile, ördekler, kazlar kaldırımların tadını çıkartıyor, Dubai’de bir tavuskuşu çalımla gezinirken görüntüleniyor, Şili’de bir puma yiyecek aramak için indiği kentin otoparkında objektiflere yakalanıyor, Galler’de dağkeçileri şehir turları düzenlemeye başladı.

ORTAĞIZ ZATEN

Haberin Devamı

Hayvanlar dünyanın her yerinde şehirlerimize ortak olmaya başladı. Eh, çok normal değil mi? Biz onların yaşam alanlarına ortak bile olmadık, doğrudan gelip kestik, yaktık, düzelttik, betonladık, asfaltladık. Dünyaya ve yaşama ortak olduğumuzu unutup her şeyin ve her yerin tek efendisi olduğumuzu sandık. İşimize yarayacak hayvanları besledik, esir ettik; hayvanları bıraktık birbirimizi bile esir ettik. Hayvanları kendi yaşam alanlarından atmak bir yana, birbirimize karşı bile sınırlar çizip duvarlar çektik. Belki tüm bunlar kaçınılmazdı, büyük olasılıkla kimse bunları planlamadı bile, biz de doğamızın gereğini yaptık ama sonuç olarak, hayvan komşularımızın haklarını epey bir çiğnedik. Şimdi ne çıkar biz ortalıkta yokken onlar da şehir hayatının tadını çıkarsa? Bakarsınız yakında konuşmaya da başlarlar! Umarım da başlarlar. Çocukluğumdan beni bayılırım konuşan hayvanlara. (Canım, gerçekte konuşan hayvan olmadığını biliyorum ama masallarda ve kitaplarda bolca yok mu?)

Haberin Devamı

BEN DEMEDİM, O DEDİ!

Komşu kardeşlerKonuşan hayvanlar sadece benim için değil, pek çok insan için değerli olsalar gerek ki yalnızca Ezop ve La Fontaine masallarında değil, mesela Narnia Günlükleri gibi dev edebi eserlerde de asırlardır varlıklarını sürdürüyorlar. Televizyondaki çocuk kanallarını açıp bakın, her yerde konuşan tavşanlar, ayılar, penguenler vs. göreceksiniz. Çünkü bu, MÖ 6. yüzyılda yaşamış Ezop’tan (Aisopos) bu yana kullandığımız önemli bir yöntem. İnsanlara söyletemediklerimizi hayvanlara söyletmek. Bazen rejim baskıları yüzünden, bazen de pratikliği açısından tercih edilmiş bu yöntem. Tilkiyle leyleği konuşturunca daha kolay oluyor bazı şeyler tabii. “Ben söylemedim, tilki söyledi!”

Haberin Devamı

KARDEŞ DUYMADAN BÜYÜYENLERİN DÜNYASI

Biz insanlar, dünyayı giderek yaşanmaz bir yer haline getirirken, bu konuda hiçbir suçu, günahı olmayan hayvancıkları da beraberimizde sürüklemiyor muyuz felakete? Denizler kirleniyor, yeraltı suları zehirleniyor, soluduğumuz havayı, yediğimiz sebze ve meyveyi mahvediyoruz. Sanayi atıklarının boşaltıldığı derelerin sularıyla domatesler sulanıyor! Biz de zehirleniyoruz, bütün diğer hayvan dostlarımız da. Acaba dünyayı mahvetmek için çaba harcayanlar, çocukluklarında “Kirpi kardeş, tavşan kardeş, ayı kardeş…” diye masal dinlememiş olanlar olabilir mi? Hayvanları “kardeş” tamlayanıyla birlikte öğrenip büyüyenlerin o kadar gaddar olabileceklerine inanmak zor çünkü.

Haberin Devamı

EL ELE FELAKETE…

Acaba, Ortaköy’de rıhtıma çıkacak kadar yaklaşıp eğlenen yunuslar, Ezop’un şu masalından haberdar mıdır:
Yunusun biri bir tonbalığını kovalıyormuş. Tonbalığı iyice karaya yaklaşınca can havliyle sıçrayıp sahile çıkmış. Yunus da hızını kesemediği için peşinden… Can çekişen ton, yunusu görünce rahatlayıp, “Düşmanım da benimle birlikte öleceğine göre artık üzülmeme gerek yok” demiş. Felaketlerin paylaşıldıkça daha az acıtıcı olduğunu belirtmeye çalışan Ezop belki haklı. Ama sonuçta herkes birden yok oluyor işte.

KOMPLO TEORİSİ DEĞİL KÖTÜCÜL DÜŞÜNCE

Komşu kardeşler

Londra’da özgürce dolaşan bir tilki. Ağzında peynir olan kargayı arıyor belki de. Foto Kirsty Wigglesworth-AP

Haberin Devamı

Duydunuz mutlaka, bir komplo teorisi var: “Acaba korona isimli virüs laboratuvarda yapıldı da oradan kasıtlı olarak mı dünyaya yayıldı?” Laboratuvarda üretilmiş olsa bile kasıtlı olarak dünyaya yayılması mümkün olabilir mi? Bundan etkilenmeyen, insan kaybetmeyen ülke kaldı mı? Yani, benim yüreğim, vicdanım bunu kabul etmiyor. Acaba Londra’da caddelerde gezinmeye başlayan tilki kardeş yine Ezop’a ait şu komplocu masalını biliyor mudur:
Komşusunun tarlasını kıskanan kötü yürekli adamın biri, bir tilki yakalayıp kuyruğuna yanan çıra bağlayıp salmış. Amacı, komşusunun tarlasının yanması tabii. Ama kuyruğu tutuşan tilki can havliyle komşu tarla yerine tam terse dönüp kötü yürekli adamın tarlasına girmesin mi? Komplocu adamın tarlası tamamen yanmasın mı? (El cevap: Yansın!)

DOST KAZIĞI DEDİKLERİ…

Komşu kardeşler

Dağkeçileri Galler sokaklarında.Foto Christopher Furlong

Galler bölgesinde kente inen dağkeçileri (yabankeçileri), yakın dostlarını çekinmeden satanlarla ilgili şu Ezop masalını bildikleri için mi acaba insanlara pek yaklaşmadan keyif çatıyorlar dersiniz:
Çoban, otlattığı sürüsünün içine yabankeçilerinin karıştığını fark etmiş ama hepsini birden toplayıp akşamüstü ağıla götürmüş. Sabah fırtına çıkınca otlatmaya hiçbirini çıkaramamış, çaresiz, ağılda hepsini beslemek zorunda kalmış. Sürünün yeni üyeleri olarak gördüğü dağkeçilerine daha çok ot vermiş ki ona alışsınlar. Ertesi sabah hava düzelince açmış ağılın kapısını, salmış hayvanları otlağa. Bir de ne görsün! Yabankeçileri koşa koşa kaçmıyorlar mı dağa doğru? Kendi keçilerinden daha iyi beslediği dağkeçilerinin arkasından bağırmış çoban: “Nankörler sizi!” Dağkeçilerinden biri de dönüp şöyle yanıt vermiş çobana: “Sana hiç güvenmiyoruz. Bunca yıldır seninle birlikte yaşayan keçilerini ilk fırsatta sattığını gördük. Aynı şeyi bize de yaparsın sen!” Yani, senin için başkasına kazık atana güvenme, aynı kazığı bir başkası için sana da atacaktır önünde sonunda…diyor Ezop.

YARGILAMADAN DÜŞÜNMELİ ARTIK

Komşu kardeşler

Japonya Nara’da gezinen japon geyikleri.Foto Tomohiro Ohsumi.

Komşu kardeşlerBu virüs sayesinde daha çok düşünmeye, her şeyli siyah ya da beyaz görmemeye başladık ya… (Yani umarım başlamışızdır.) Küçük gördüğümüz kimi ülkelerin virüs karşısındaki başarısını, “dev” sandığımız kimi ülkelerin nasıl tökezlediğini gördük. Artık hepimiz için daha esnek, daha geniş açılı bakmak şart oldu. Kimin neyi daha iyi yaptığını, kimin nerede daha güçlü veya zayıf olduğunu artık öyle dışarıdan bakarak, kulaktan dolma laflarla kahvehane sohbetlerine dalmadan yargılamamak gerektiğini (umarım) öğrendik.
Acaba dünya genelinde kentlere inen geyikler, bu konuda Ezop’un yazdığı şu masalı duymuşlar mıdır:
Geyik susayıp pınara gitmiş, durgun suda yansımasını görüp boynuzlarına hayran kalmış fakat bacaklarının inceliğinden utanmış. Derken bir aslanın (belki Şili’deki pumadır) yaklaştığını fark edip hızla uzaklaşmaya başlamış oradan. O kadar çevikmiş ki aslan neredeyse gözden kaybolmuş… Ormana dalan geyik, tam aslandan kurtulduğuna sevinecekken, sık ağaçlar arasından geçmeye çalıştığı bir anda, görkemli boynuzları yüzünden sıkışıp kalmış ve aslana yem olmuş! Son nefesini verirken de aklından şunlar geçmiş: “Ah zavallı ben! Beğenmediğim cılız bacaklarım sayesinde kurtulmak üzereyken, hayran olduğum boynuzlarım yüzünden ölüyorum!” Yani, belli mi olur?

KAYNAKLAR VE MASALCILAR

Daha masal çok. Hele hele o masallardan alınacak derslerden çoktan da çok. Ben sizlere bu masalları aktarmak için Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın Aisopos, Masallar adlı eseri başta olmak üzere birkaç masal kitabından yararlandım, elbette masalları buraya aktarırken yerden tasarruf için biraz sadeleştirdim. Ama inanın anlamları değişmedi, azalmadı. Zaten Ezop’un masalları da hiç uzun değildir, buraya aktardığım uzunluktan biraz daha uzuncadır, hepsi o. 17. yüzyılda yaşamış olan ve bizim daha yakından tanıdığımız La Fontaine de nefis masallar anlatır, daha şairane bir üslup kullanır ve anlatılarını yan unsurlarla beslediği için de çok daha eğlencelidir ama La Fontaine hiç çekinmeden, Ezop’tan alıntılarla yazdığını söyler. Yani La Fontaine’nin ustasıdır Aisopos. Aralarında 2 bin yıldan fazla zaman olsa bile.

Efendim, hayvanlardan açtık sözü, umarım koronadan sonra daha iyi görür insanın gözü. Kalın sağlıcakla…

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

EVDEYİZ VE HAVA YİNE GÜZEL

Birkaç gündür bizi dövüp duran poyraz sanırım bugün bitiyor. Hafta sonu esintisi az ve giderek ısınan bir hava söz konusu. Biz yine evdeyiz tabii yapacak bir şey yok. Daha güzel ve özgür günler için bu şart. Tez vakitte bu beladan kurtulalım diye dua ediyoruz bütün dünya vatandaşları olarak. Yağışsız, rüzgârı az ve ısınan bu hafta sonu hepimiz için güzel geçsin.

Yazarın Tüm Yazıları