Paylaş
Merak edenler çare arar, etmeyenler o çareyi satın alır. Foto ThisisEngineering - RAEng - Unsplash
Nasıl ortaya çıktığımızı tam olarak bilmiyoruz. Evet mutasyonlar, evet kromozom farklılıkları… Ama öykünün tam ve net hali, halen elle tutulacak kadar somut değil. Olacaktır. Fakat her nasılsa ortaya çıktığımızdan bu yana olan öyküyü, aşağı yukarı net biliyoruz artık. Dünyada (bu da başka bir bakış açısı) iki tip insan var:Merak edenlerMerak etmeyenlerMerak edenler, önünde sonunda öğrenmeye çalışırlar, verilenle yetinmezler. Merak etmeyenlerse öğrenmeye çalışmazlar ve onlara söylenenle idare ederler. Kimse bir şey söylemezse ziyan yok, merak etmemeye devam ederler. İnsanlığın bugün geldiği noktayı daha önce ele almıştık ama zaman zaman tekrarlamak gerekiyor anlaşılan. Mağara duvarlarına resimler çizmeye başlayan büyük büyük atalarımızın o gün dahi sanatsal kaygı güttüklerini artık biliyoruz. (Öneri: Mağaradaki Zihin, James David Lewis-Williams, Ç.: Tolga Esmer, YKY, 1. Baskı 2019) Bu şu demek: İnsan, bundan örneğin 100 bin yıl önce “insanca” kaygılar taşıyormuş. Mağara duvarına 100.000 yıl önce avlanma sahnesi çizen bir “mağara insanının” sanatsal kaygısı varken, bugün Taliban’ın akademiye girip enstrümanları parçalamasının, gördüğü her resmi yakmasının, bütün heykelleri balyozla kırmasının altında yatan dürtünün nasıl bir açıklaması olabilir? Başka deyişle insanlık, geçen 100 bin yılda nasıl bir yol aldı ki tam tersi bir noktada duranlar hâlâ var?
MERAKLA İLGİLİ
İşte benim bu soruya kişisel yanıtım, yukarıda anlattığım “merak”ı barındırıyor. Bugün dünyanın “gelişmiş” ve “gelişmemiş” yerlerine bakınız mesela. Gelişmiş kabul ettiğimiz bölgelerinde insanların genellikle meraklı olduklarını, merakın en azından toplumsal bir yapıya dönüşüp merak edenler kulüplerinin oluştuğunu, (Coğrafya dernekleri, jeoloji birlikleri, gözlem kulüpleri vs.) bunun da o toplumun tarihsel gelişiminde önemli rol oynadığını görürüz. Keşfederler mesela. Ya da icat ederler birşeyleri. Keşfeden ve icat eden milletlerin hep aynı olması dikkat çekicidir.
ÇIK BAKALIM O KATLARI
Merak edenler, uzayın derinliklerine bakıyor. Etmeyenler de tatlı rüyalar görüyor. Foto Leonardo Corral - Unsplash
Gelişmemiş bölgelerde ise kimsenin bir şeyi merak etmediğini kolaylıkla fark ederiz. Zaten merak etmemek nedeniyle ya fakir kalmışlardır ve bir şeyi merak edecek halleri bile kalmamıştır, ya da şansın yardımıyla altlarından petrol çıkmıştır, merak edenlerin geliştirdiği teknolojiyi kullanarak çıkarttıkları petrolü satıp, oradan kazandıkları parayla tatillerini, merak edenlerin ülkelerinde geçirirler. (Bu söylediklerimin elbette istisnaları bulunduğunu ve her iki tarafta da aykırılar olduğunu söylemek gerekir, haksızlık olmasın. Söylediklerimiz genellemelerdir.) Bu milletler ne keşifte bulunur ne de icatta. Hatta kendi dogmalarına saplanıp, keşif ve icatta bulunan milletlerle de dalga geçerler. “Bilmem kaç milyar dolar harcıyorlar! Neymiş? Uzayı keşfedeceklermiş! Sen ver bana şu kadar parayı, ben sana anlatayım her kat gökte ne var!” gibi laflar bile edebilirler.
MERAK İYİ BİR ŞEYDİ OYSA
Merak etmeyen toplumlar, “merak” kavramını da kötülerler. Sorup öğrenmek isteyenlere “Aman ne kadar meraklısın sen be!” derler mesela. “N’oldu, çok mu merak ettin?” diye merak etmeyi tu-kaka ilan ederler. “Meraklı Melahat” diye bir tip vardı bir TV dizisinde. Nefis bir diziydi, o ayrı ama Meraklı Melahat, aslında meraklı değil dedikoducuydu. Yani “kötü” denebilecek bir şeyle ilişkiliydi merak kavramı. Toplumda böyleydi çünkü, dizinin bir kabahati yok. Hele şu kadar kötü bir lafın bizim milletimizin ürünü olmasını hazmetmek güç: “İnsanın başına ne gelirse meraktan!” Bu laf diyor ki, “Merak etme, sakın merak etme, otur oturduğun yerde, icat çıkarma, büyüklerin ne dediyse onu yap, sana anlatılanla yetin, sana bulunan eşle evlen, sorma, sorgulama, merak etmemeye devam et, itaat et, merak etme biat et, sonra öl de helvanı yiyelim!” (Helvayı ben ekledim. Laftan onu anlamak çok zor.) Merakla kötücül şeylerin eşleştirilmesi kabul edilebilir şey değil doğrusu.
SADECE ÖRNEK BİR LİSTE
Merak etmekte olan toplumlar neler yapmış: (Sadece birkaç örnek.) Yazıyı bulmuşlar (MÖ 3500) Yelken açıp ufukları aşmışlar (MÖ 5000)Cebelitarık Boğazı’ndan çıkıp koloniler kurmuşlar (MÖ 1500)Zehirden ilaç yapmışlar (MÖ 500)Tiyatrolar inşa etmiş, tragedyalar yazıp oynamışlar (MÖ 500)Ciltler dolusu kitaplar yazmışlar (MÖ 500 – ….. )Haritalar yapmışlar (MÖ 1200 - ….. )Kaybolmaya yüz tutmuş Batı klasiklerini kendi dillerine çevirmişler (MS VII. Yüzyıl)Dünyanın Asya-Avrupa-Afrika ile sınırlı olmadığını keşfetmişler (MS 1400 - ….. )Aşıları bulmuşlar XIX. yüzyılElektriği bulmuşlar (XVIII. yüzyıl) ve onu kullanılır hale getirmişler (XIX. yüzyıl).Telefonu icat etmişler XIX. yüzyıl. Uzaya çıkmışlar.(Vazgeçtim fazlasını aramaktan. Çok fazla var.)
Merak etmeyen toplumlar ne yapmışlar:Merak edenlerin bütün çalışmalarından yararlanmışlar.(Pek uzun bir liste yok ne yazık ki.)
ŞÖYLE OLUYOR…
Peki nasıl oluyor? İnsanlar hastalanıyor, merak eden birisi diyor ki (İbn-i Sina ah! Kıymetini bilemedik.) “bu insanları hasta eden nedir?” O araştırmaya girişirken, merak etmeyen de diyor ki, “Tanrı böyle istedi!” Merak eden mikrobu buluyor, sonra aşıyı buluyor, tedaviyi buluyor, ilacı buluyor… Merak etmeyen de tüm bunlardan yararlanıyor elbette. “Şu ufkun ardında ne var acaba?” diye merak ediyor biri. Merak etmeyen, “Bilmemiz istenseydi malum kılınırdı” deyip yatmaya gidiyor. Merak edense gemiler donatıyor, düşüyor yola. Yolda başına gelmedik kalmıyor. Açlık, susuzluk, sefalet, fırtına, ölüm… Ama sonunda yeni kıtalar, yeni adalar buluyor merak eden. Aradan zaman geçince merak etmeyenler de taşınıyor o yeni topraklara. Merak eden, ateş yerine başka ve daha pratik bir şeyle aydınlanmanın mümkün olup olamayacağını düşünüyor mesela. Merak etmeyen, “Ateş var işte, neyine gerek başka şey?” deyip mumu söndürdükten sonra uyumaya devam ediyor. O uyurken merak eden elektrikle aydınlanmayı icat ediyor. Merak etmeyen, önce şeytan icadı ilan ettiği ampulü, sonra alıp evine takıyor. Yetinmiyor bir de avizeyi altınla kaplıyor. (Fazla yorum kattığımın farkındayım ama insanın tahammül sınırlarını aşıyor bazı eylem veya eylemsizlikler.) Bu kısmı uzatmak mümkün.
İNSANLIĞIN YÜZKARLARI
Şimdi gelin, merak etmeyenler dünyasında ortaya çıkan, insanlığın yüzkarası terörist örgütlere bakalım. (Bu teröristlerden bir kısmının, içinde bulundukları ülkenin yönetimini ele geçirdiklerini de gördük son zamanlarda.)Ne yapıyor bunlar?Antik kentleri yok ediyorlar.İnsanlığın kültür mirası kabul edilen ne varsa balyozla tahrip ediyorlar.Kadınları mal ve köle olarak görüp ona göre bir toplumsal düzen oturtuyorlar.Resimleri yakıyorlar.Sanat akademilerine girip enstrümanları parçalıyorlar.Uyuşturucu ticareti yapıyorlar!İnsan öldürüyorlar!
Merak etmeyenlerin coğrafyasında hayat kötü. Bir bakın şöyle. Merak etmeyenlerin ülkelerinde yaşayanlar, fakirse merak edenlerin ülkelerine kaçıyor, zenginse, merak edenlerin ülkelerinde yaptığı tatilini uzatıyor. Merak etmeyenlerin ülkelerinde hayat giderek kötüleşiyor.
MERAK SÖZCÜĞÜ
Biliyor musunuz, “merak” Arapça. Anlamı, “karnın ve kulağın en nazik ve duyarlı kısmı”. Başka deyişle, “karın boşluğu” veya “kulak memesi”. Acaba bu yüzden mi merak etmeyenlerin, olası tehlikelere karşı tahtaya vurduktan sonra kulak memelerini çekeleyip karınlarını kaşıyarak yatmaya gitmeleri? Kulağımızı ne kadar çekelersek çekeleyelim, karnımızı ne kadar kaşırsak kaşıyalım, hayatımızı merak edenlerin icatları ile daha güvenli, daha kolay ve daha yaşanabilir kılıyoruz. Dünyayı “merak edenler” güzelleştiriyor. Merak etmeyenlerin ne yaptığı üzerinde durmak, hepimizin sinirlerini bozuyor.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
KISA BİR SERİNLİK
BUGÜN (Cuma) bir nebze serinlik yaşamak, 22 Eylül itibariyle “resmen” girdiğimiz sonbaharı daha iyi anlamak için iyi bir fırsat olabilir. Ama kendisini henüz soğuk havayla yüzleşmeye hazır hissetmeyenlerin endişeye kapılmasına gerek yok zira yarından itibaren yine sıcaklıklar yükseliyor. Tabii mevsim normalleri çerçevesinde. İki gün durgun olacak rüzgâr, Pazar gününden itibaren canlanıp poyrazla nefes alacak. Yağış beklenmiyor. Kalın sağlıcakla.
Paylaş