Herkül sütunları gerçeği

Herakles (Herkül) Sütunları dendiğinde Cebelitarık Boğazı geliyor aklınıza değil mi? Evet ama yanlış!

Haberin Devamı

Malum, Herkül, Yunan mitolojisindeki Herakles’in Roma’daki adı. Farklı isimler kafa karıştırmasın diye Herakles diyeceğim ben bu fantastik şahsa. Ama başlığa Herkül’ü çıkarttım çünkü daha popüler. Ne de olsa biz “Cep Herkülü” olan bir ülkeyiz. Huzurla uyusun Naim Süleymanoğlu.
Yunanların coğrafi öykülerinin ardında, çok büyük çoğunlukla kendi deneyimleri vardır. Örneğin, daha önce yazdığım Argonotlar Efsanesi, Yunan anakarasından Karadeniz’in doğusuna uzanan gerçek ticaret ağının varlığı ile ortaya çıkmıştır. Yunanların ticaret kolonileri vardı Karadeniz’de. Durup dururken gelip Pontus Rum Devleti diye bir şey kurmaya yeltenmediler yani, zaten son birkaç bin yıldır orada yaşıyorlardı. Mithradates, Roma İmparatorluğu’na direnen son Anadolulu kral, Trabzon’da yaşıyordu, vatandaşımızdır.

Haberin Devamı

Herkül sütunları gerçeği

Sur'da İskender'in alınmadığı, adı sonradan Herakles'e dönüşmüş Melkart Tapınağı'ndan bugüne kalanlar.

HERAKLES BİLE!

Fakat Herkül Sütunları diye bilinen Cebelitarık’a kadar gittiklerine, oralarda koloni kurduklarına dair bir veri yok. Yunan kolonizasyonu, İtalya, Yunanistan, Ege, Marmara, Karadeniz ile sınırlı. İtalya’dan batıya gittiklerine dair pek bir veri yok. Peki ne var? Herakles’in oralara gittiğine dair mitolojik öyküler. Herakles’in meşhur On İki İşi vardır mitolojide. Detaya gerek yok, kralın biri Herakles’e birbirinden imkânsız gibi görünen on iki görev verir, Herakles de tabii ki hepsini yerine getirir. (Görevimiz Tehlike’nin antik versiyonu diyebiliriz.) İşte bunlardan birinde Herakles, dünyanın en batı ucuna gidecek, Okeanos Irmağının içindeki bir adadan sığır sürülerini alıp Yunanistan’a getirecektir. Okeanos, son birkaç yazıdır ele aldığımız, dünyadaki tüm karaları sarıp sarmalayan büyük denizin Yunan’daki adı. Arapçası Bahr-i Muhit, yani “çevresel deniz”. Antik çağda hayatın sürdüğü kara, insan zihninde sahiden de Cebelitarık Boğazı’nda biterdi, ileride ne var bilinmezdi. İşte Herakles gider Boğaz’a, biraz geçer orayı ve anı olarak oraya iki sütun diker. Sütunlar hem anıdır, hem de “bu noktadan sonrası tehlikelidir, çünkü bilinmezdir, koskoca Herakles bile ancak buraya kadar gelebildi” gibi bir uyarı anlamını taşırlar.

Haberin Devamı

YUNAN’IN ADI BİLE YOKKEN...

Bu öyküye binlerce yıl inanıldı, halen de inanan var, biliyorum. Oysa işin gerçeği çok daha eskilere dayanır. Bırakın Herakles’i, Yunan adının (Helen) bile olmadığı zamanlara gider o sütunların öyküsü. Ama önce daha yakın tarihli başka bir önemli şahsiyeti konuk edeceğiz sayfamıza: Büyük İskender’i. Yine.
İskender, malum, MÖ 4. yüzyılda Makedonya’dan ordusuyla kalkar, Persler üzerine yürür, Babil’i alır, yetinmez Hindistan’a kadar gider. İşte İskender oraya giderken, tarihin en ünlü denizcilerinden olan Fenikeliler, halen vardırlar ve Perslere destek vermektedirler. (Aslında seçenekleri yoktur, onların topraklarını da Persler almıştır.) Fenikelilerin yaşadığı yerler, bugünkü Lübnan ve civarı.

Haberin Devamı

YETERLİ DENİZ GÜCÜ YOKTU

İskender, genel olarak fazla sıkıntı çekmeden Makedonya’dan oralara ulaşır. Karşılaştığı Pers ordularını yenilgiye uğratmıştır. Fenike ülkesine en yakın savaşı, bugünkü İskenderun yakınlarındaki İssos Savaşı’dır ki onu da kazanmıştır zaten. Diğer kentler birer birer teslim olurlar, sıra Sur’a (Eski adıyla Tir/Tyre) gelir. Sur, bir kısmı anakarada, bir kısmı da kıyıya çok yakın olan küçük bir adada olmak üzere genişçe bir kent. Ada anakaraya o kadar yakın ki, yüzerek rahatlıkla gidilebilir, arası da sığ. Sur İskender’e teslim olur. İskender de, adadaki tapınakta Herakles’e kurban sunmak ve dua etmek ister. Surlular, aslında İskender’in her istediğini yapmaya hazırdırlar ama yapmayacakları tek şey, dünyanın bilinen en eski Herakles tapınağına bir yabancıyı sokmaktır. Şimdi bize anlamsız gelebilir ama o zamanlar insanların farklı hassasiyetleri varmış. Kabul etmezler bu isteği. Tabii koskoca (ama gencecik) İskender küplere biner, anakaradaki Sur’u zaten zapt etmiştir, adayı da ele geçirmek için harekete geçer ama Fenikeli denizcilerin denizden gemilerle verdikleri destek karşısında hiçbir şey yapamaz. Yeterli deniz gücü yoktur çünkü. Anakara ile adayı bir kıstakla birleştirmeye karar verir. Günümüzde Lübnan’ın Sur kentine gidenler, ada ile anakarayı birleşik görürler. İşte onu bu hale getiren İskender’dir. Her neyse, genç ama büyük İskender kenti uzun uğraşlardan sonra ele geçirir ve Fenike deniz gücü de artık ona bağlı hale gelir, ki artık Fenike denen uygarlığın da sonudur bu. Tıpkı Persler gibi Fenikelilerin de sonunu getirmiştir İskender. Bu yüzden kendisini pek de sevdiğimi söyleyemeyeceğim.

Haberin Devamı

Herkül sütunları gerçeği

Her tapınakta sütun vardır. Bu sütunlar Atina'dan. Foto Cristina Gottardi.

KOD ADI SURLU HERAKLES

Bize İskender’in seferlerini net olarak anlatan az kaynak var. Bunlardan biri Arrianus. MS 90 civarında bizim İzmit’te (Nikomedia) dünyaya gelmiş Roma vatandaşı bir Yunanlı. (“İskender’in Seferleri” adlı bir eser, Türkçe’de Meriç Mete çevirisi ile İdea Yayınlarından 2005’te yayımlandı.) Arrianus, İskender’in Sur’da girmek isteyip giremediği tapınağın “Herakles” tapınağı olduğunu söyler ama mealen şöyle ekler de: “O Herakles, bizim bildiğimiz Herakles değildir. Bizim bildiğimizden çok daha önceden beri tapılan başka bir Herakles’tir!”
Bu bilgiyi bize veren başkaları da var. Lafı uzatmamak için alıntılara girişmiyor, hemen sonuca uzanıyorum izninizle. Efendim, Yunan dünyasının bildiği ve tapındığı Herakles’ten çok daha önce var olan, şimdilik kod adıyla Surlu Herakles diyebileceğimiz tanrı, Mezopotamya, Fenike ve Kenan bölgesine ait, çok çok eski tanrıdır. Bildiğiniz ve daha önce birkaç kez konuştuğumuz gibi, Fenikeliler (Kenanlılar) Akdeniz’deki ilk ve en geniş kolonizasyonun sahibiydiler. Lübnan’dan gemilere atlayıp atlayıp Akdeniz ölçeğinde çok uzaklara giderler, kolonilerini kurarlar, tarihe yeni yeni kentler armağan ederlerdi. Fenikeli denizciler, işi o kadar ileri götürdüler ki, Cebelitarık’tan gerçekten dışarı çıktılar, kuzeye dönüp İngiltere’ye kadar gittiler! (Yunanlar bunu yapmadı.)

Haberin Devamı

İBERYALILARIN ONURLANDIRDIĞI

İşte bu seferler sırasında, Cebelitarık’tan çıkılmış ve kuzeye henüz dümen kırılmıştı ki, Boğaz’a çok yakın bir yere bir kent kurdular: Tartessos. Elbette kurulan her kentte olduğu gibi burada da tapınaklar vardı. Fenikeliler, Tartessos’ta da, Kenan diyarında taptıkları esas tanrıya tapmaya devam ettiler. Kendilerinden çok sonra bile Arrianus’a göre “İberyalılar”, yani İber Yarımadası halkları, o tanrıya, yani bizim Surlu Herakles dediğimiz tanrıya saygı sunmaya devam ettiler. O tanrıya “Surlu Herakles” dememize neden olan da Yunanlardır. Çünkü bu tanrının asıl adı Melkart idi ve Yunan uygarlığı, alfabe dâhil pek çok şeyi Fenikelilerden öğrenirken, onu da öğrenmiş ama kendi inanışlarında Melkart’ı Herakles ile özdeşleştirmişlerdi! Yani, Cebelitarık’ın ötesinde tapılan tanrı aslında Melkart’tı, Yunanlar kendilerine Herakles adıyla adapte etmişlerdi onu.
Arrianus, kitabında şunu söyler: “Sanırım İberyalılar tarafından Tartessos’ta onurlandırılan Herakles Tyre (Sur) Heraklesidir, çünkü Tartessos Fenike kökenlidir ve Herakles’in oradaki tapınağı ve onda yerine getirilen sunu ayini her ikisi de Fenike geleneğine aittir.” Ve şunu da ekler: “O bilinen Herakles Sütunları oradadır.”

Herkül sütunları gerçeği

Sur'un güzelliğine bakınız. İşte burası birleşik değilmiş o zamanlar. İskender getirmiş bu hale.

MELKART’IN TAPINAĞI

Sütun dediğimiz şeyler, Melkart tapınağıdır ve yeri Tartessos’tur. Tartessos neresidir peki? Eski Ahit’te (Tevrat) Tarşiş olarak geçen yerin Tartessos olduğu düşünülmüştür hep. II. Tarihler’de şöyle geçer. “Tarşiş gemileri, üç yılda bir kere, altın ve gümüş, fil dişi ve maymunlar ve tavus kuşları ile yüklü olarak gelirlerdi.”(9/20-21)
Tartessos, Yunanlar için bilinen dünyanın en batı ucuydu. Eski adıyla Gadeira, sonraki ismiyle Gadiz, şimdi bildiğimiz adıyla Cadiz kentinin çevresidir Tartessos. Sütunlar halen orada durmakta mı bilmiyorum ama pek çok armada, logoda vs. yaşadığı kesin. Prof. Dr. Gönül Alpay Tekin’den de desteğimizi alıyoruz elbette: “.....Kenan’da kendisine insan kurban edilen Malik ve Fenike’de sol invictus olarak kendisine, doğan ilk erkek çocuğun kurban edildiği Melgart -Tyre’de bu güneş tanrısının adı Melek’tir- adlı tanrıdır. (.....) Yunanlılar bu tanrıyı, yani Mezopotamya’da ölümün, yer altının ve yakıcı yaz güneşinin tanrısı olan Nergal’i ve onun batı Semitik ülkelerdeki çeşitli görünümleri olan Malik’i, Melgart’ı ve Tyre’nin Melek’ini, Herakles adıyla adapte etmişlerdir.” (G.A.Tekin, Simurg’un Kanadı, Yeditepe Yay., 1. Baskı, 2020, s.271-272)
Konunun, dünyanın en büyük otoritelerinden biri olan değerli Gönül Hocamız’dan, Melgart, Melkart, Melek ve Malik’in, aynı kökten gelen sözcükler olduğunu da öğrenmiş oluyoruz ki bu konuya başka bir yazıda değinecek, işin içine tavus kuşlarını falan da dahil edeceğiz. Çocuk kurbanı ise başka bahis.

Herkül sütunları gerçeği

Astarte figürlü broş. MÖ 7. yüzyıl. Sevilla Arkeoloji Müzesi.

FIRININ YANINDAKİ DÜKKÂN!

Büyük olasılıkla bu farkı Yunanlar da biliyordu. Yani Herakles Sütunları’nın, doğrudan Cebelitarık Boğazı değil, Boğaz’ı dönüp kuzeye yönelince karşımıza çıkan anakarada bir yer olduğunu. Ancak, “Bak şimdi, doğru git, sağa dön, fırının yanındaki sütunlar işte” gibi bir tariften daha kolay ve yalındı sadece Boğaz’ı işaret etmek. Ne de olsa birbirlerine yakınlardı ve sütunlar, Doğu Akdeniz’e çok çok uzaktı. Sorun şu ki, sonraki nesiller, bize kadar olan kuşaklardan söz ediyorum, işin doğrusunu unuttular ve sütunlar Boğaz zannedildi. Dante (1265 – 1321) bile İlahi Komedya’da, “Herkül’ün sütunlar diktiği dar geçit” der Cebelitarık Boğazı için. (Cehennem, XXVI-107) Görmemiş olan fotoğrafa bakıp söylesin, bu Boğaz dar mı? Böyle böyle inandırmışız kendimizi ve unutup gitmişiz doğrusunu. Sütunları, Kuzeybatı Afrika’nın ucundaki Musa Dağı ile Avrupa’nın güneybatısındaki, üzerinde bolca maymun bulunan Cebelitarık Kayası zannetmişiz. Bence o maymunlar bize epey gülmüşlerdir. Kalın sağlıcakla.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

SICAK, RÜZGÂRLI VE KURU

Kuvvetli poyraz, 40 dereceye varan hava sıcaklığında biraz rahatlamamızı sağlar bu hafta sonu. Yelken açmak isteyenler, 20 millerin üzerindeki rüzgârla neşelenebilirler sanırım. Yani, sokağa çıkma yasağı olmasaydı, öyle olabilirdi. Ama yağmur beklenmiyor, yüksek sıcaklığa da, evde oturarak meydan okuyabiliriz. (Tamam tamam, züğürt tesellisi bunlar.) Bu vesileyle sınava girecek tüm gençlerimize başarılar dilerim. Bahtları da şansları da açık olsun.

Yazarın Tüm Yazıları