Her şey yazıdır

Görüp duyduğumuz her şey bir şekilde yazılmıştır.Peki yazının kendisi nasıl yazılmıştır?

Haberin Devamı

Her şey yazıdır

Bir yazan olmasa, nereden bileceğiz bilinmesi gerekenleri. Foto Aaron Burden - Uunsplash

Bilmem benim internet sitemi bugüne kadar ziyaret etme şansınız oldu mu? (Gerçi halen sakallı eski resimlerim duruyor ama olsun, içerik idare eder.) Orada altını çizdiğim husustur ve aynı başlıkla geçer: Her şey yazıdır! E öyledir çünkü.

Radyoyu veya televizyonu açıp haberleri mi dinliyorsunuz? Dinledikleriniz önce yazıya geçirilmiştir bir süre önce. Dinlediğiniz haberleri bir veya birden çok yazara borçlusunuz.
Reklamları mı dinliyor veya izliyorsunuz? Duyduğunuz her reklam, önce yazıya dökülür. Reklam metni diye bir şey vardır. Başarılı bir metinse herkesin aklında kalır. Bir yazı kadrosu yatar ardında. Yani, onu da yazarlara borçluyuz.
Bir margarin mi satın aldınız? Üzerinde bir sürü yazı vardır, her üründe olduğu gibi. İçindekiler, üretim yeri ve adresi, gerekli bazı bilgiler, iletişim, biraz reklam, hafif bir propaganda, bir iki slogan… Hepsini yazan biri vardır. En az bir yazar yatar satın aldığınız her ürünün ardında.
Sinemayı, tiyatroyu söylemeye gerek var mı? Ne büyük emektir onlar. Aylar, hatta yıllar sürer. İzlediğiniz her film veya tiyatro eseri, hayata bir yazarın fikri olarak başlar. Bir yazarın emeği olarak gelişir ve sonunda yazan kişinin adının bile hatırlanmadığı, sadece oyuncuların ve belki de yönetmenin adının bilindiği bir yapıta dönüşür. Ama yazarlara haksızlıktır bu. Eğer Nuri Bilge Ceylan ve Ebru Ceylan’ın birlikte kotardıkları gibi bir ortak çalışma değilse, ki çoğunlukla değildir, yazarların adı da en az yönetmen kadar anılmalıdır.
Uzatmayayım.

Haberin Devamı

MUSKANIN KÖKENİ

Her şey yazıdır

Modern İbranî yazısı, Fenike'nin de izlerini taşır, Aramî dilinin de. Foto Mick Haupt - Unsplash

Bizim kültürümüzde “yazı”, çok daha derin anlamlar barındırır. Bir şeyler yazar, bir keseye koyar, adına muska deriz ve bizi koruduğuna inanırız mesela. Biliyor musunuz, muska, yazıyı bulan ya da icat eden Sümerlere aittir. “Eski Asur kenti kalıntıları arasında bulunan bir tablet, mêlu denilen muskaların kökenini açıklar: içlerinde şifalı bitkiler ya da nazarlıklar konulup ritüelleşmiş sözler eşliğinde hazırlanan deri keseler boyna asılır, çeşitli aksiliklere ve hastalıklara iyi geldiğine inanılırdı.” (Mezopotamya Mitolojisi, Jean Bottero, Samuel Noah Kramer, T. İş Bank. Kültür. Yay., 3.Baskı, 2019, s.96)

Haberin Devamı

KADERLER TABLETİ

Ancak “yazı”nın anlamı daha da derindir aslında. “Yaratılış”la eş tutulur. Bu inanış da Sümer’e uzanır. “Kaderler tableti” vardır mesela Babil Yaratılış Destanı’nda. Öyle bir tablettir ki, -elbette içinde yazı vardır- ama tanrı sözü olduğu için “değiştirilemez”.
“En yüce sensin, tek sevgilim sensin!
Senin sözlerin Anunnaku’nun sözlerinden üstün olacak!
Ona Kaderler Tableti’ni verdi, kucağına koydu.
Kimse sözlerini saptıramayacak, sen ne dersen o olacak!” (Babil Yaratılış Destanı -Enuma Eliş- T.İş Bank. Yay., 6. Baskı 2020, s.14)

BİLMEK ZORUNDA OLMAK VE OLMAMAK

Her şey yazıdır

Arap alfabesi ile geliştirilen hat sanatı, dünyanın en estetik eserlerinden bazılarına can verir. Foto Gerhard Reus - Unsplash

Haberin Devamı

Aslında tüm bunlar, yazının ortaya çıkışındaki tılsımla ilgili. Tılsım derken, insanın, binlerce yıldır sözle anlattığı şeyleri işaretler aracılığıyla “sonsuz/ebedî” kılma başarısındaki hayranlık uyandırıcı etkiden söz ediyorum. Bu öyle güçlü bir etki ki, yazının varlığıyla ayrı katlanmış, yayılmasıyla ayrı.
Daha önce farklı yazılarda farklı konular üzerine yazarken bu konuda biraz sohbet etme şansımız olmuştu. Sümer’de, yani Mezopotamya’da ortaya çıkan yazı, karakterleri çiviye benzediği için çivi yazısı” olarak adlandırıldı. (Yazarken çivi kullanıldığı için değil.) Fakat bu yazıda kullanılan şekiller, alfabe değil, bazen kavramları temsil eden birer simge, bazen heceleri simgeleyen birer işaret grubuydu. Öte yanda Mısır’da hiyeroglif vardı ve kavramlar, olgular, isimler ve cisimler birer şekille ifade ediliyordu. Tıpkı bugünkü Çince gibi. Bugün bir Çinli, okuma-yazma biliyorum diyebilmek için, dünkü Mısır yazısını ve Sümer dilini bilenlerin söylediği gibi binlerce simgeyi tanımak, bilmek zorunda. Oysa modern bir alfabede 28-29 harf vardır ve bunlardan başka öğrenecek hiçbir şey yoktur. Bütün bunlara rağmen kendi güzelim dilimizde bağlaçları ve soru eklerini ayrı yazmayı beceremeyen bir millete dönüştük, çok üzücü. Neyse…

SESLİ-SESSİZ

Haberin Devamı

Efendim, simgesel yazı bir sorun olarak mı görüldü yoksa bir akıllı insan çıkıp, “Yahu bunun daha kolay yolu olmalı” diye mi kafa patlatıp geliştirdi bilmiyoruz, ama nihayetinde “alfabe” ortaya çıktı. Kavramlara, olgulara, cisimlere ve isimlere ne deniyorsa, onların seslerinde, her ses birer simgeye dönüştü ve onlara harf dendi. İlk alfabe, Fenike’de oldu. Bugünkü Suriye-Filistin-İsrail bölgesinde yani. O bölgenin insanları muazzam denizci ve tüccardılar. Akdeniz’de kolonileri vardı. Elbette gezerken alfabelerini, yazıyı ve Ortadoğu’nun ne kadar efsanesi varsa onları yaydılar. Helenler ya da Pers diliyle söylersek “Yunanlar” (İon denizinde yaşayanlara İonan dermiş Persler, Yunan lafı oradan gelir), Fenikeli denizcilerden alfabeyi de almış, diğer öyküleri de. O nedenle Yunan mitolojisinde duyup gördüğümüz bütün tanrıların ve öykülerin kökü Doğu’dadır.

Haberin Devamı

KARE KARE HARFLER

Her şey yazıdır

Çince zor zanaat. Foto Cherry Lin - Unsplash

Fenike alfabesinde sesli harf yoktu. Fenikeliler Sami ırktandı. Bugünün Arap, Filistinli, İsrailli vb. ülkelerindekilerin soyundan yani. Bu nedenle Fenike alfabesinden türeyen tüm diğer Ortadoğu alfabeleri de aynı sorunla karşılaştı: Sesli harf kıtlığı. İlk sırada Aramca (veya Aramî dili) vardı. Bütün bölgenin ortak dili olmuştu MÖ 2000’de başlayan ve MÖ 7. Yüzyılda zirveye ulaşan tarihinde. Suriye bölgesinin eski adıydı Aram. Bugünün İbranî dili (veya İbranca) de Aramcadan türedi. Bunların alfabelerine bakın, hep aynıdır. Yazılışları da son derece geometriktir, kare kare harfleri vardır. Çünkü Fenike alfabesi öyleydi. I sıralarda Arap alfabesi yoktu. Aramca tarih sahnesinden silinirken, tamamen Nebatiler sayesinde, MS. 6. yüzyılda (500’lerde), ortaya yeni bir alfabe çıktı ve Arapça’nın atası oldu. İlk Arap alfabesini bugün “Kûfî yazı” denir ve kesinlikle kare kare harflerden oluşur. İslâmiyet’in doğuşuna çok yakın ortaya çıktığı, Kuran-ı Kerîm ile çokça kullanıldığı ve İslâmiyet’in çok hızlı yayılması ile herkesin kullanmaya başladığı için Arap alfabesi, Sami olmayan kavimlerin bile dili oldu. Biz Türkler de bunlardan biriyiz, Hint-Avrupa dil ailesine ait Perslerin devamı olan İranlılar da, bambaşka bir dil kullandıkları halde Arap alfabesini kullanırlar. Ortaya çıkışı ile yayılmaya ve öğrenilmeye başlanması çok yakın olduğu için de Arap alfabesi, bugün İslam ülkelerinde kutsal kabul edilir, saygı görür.

DİL KAVİM GEREKTİRİR

Aynı alfabeyi alan ve kendi dillerine adapte eden Yunanlar, sesli harf problemini kendi kendilerine çözerler çünkü dillerinde epey belirgin “ses” vardır. Türkçe’de de olduğu gibi. Sesli harfi çok olan dilleri, Arapça gibi sesli harfi çok az olan alfabelerle yazmaya kalkınca, asırlardır karşılaştığımız çeviri ve anlama problemleri ortaya çıkar. Yeri gelmişken söyleyelim, Türkçe bir dildir, Arapça ise başka bir dil. Türklerin İslâmiyeti kabulünden itibaren kullanmaya başladıkları bir alfa Arap alfabesidir. Türk dilini Arap alfabesiyle yazmak mümkündür, her dili her alfabeyle yazmak mümkündür çünkü. Dil ile alfabe farklı şeylerdir. Ama yukarıda açıkladığımız gibi uygun olmayabilir, o ayrı konu. Osmanlı zamanında kullandığımız alfabe, Arap alfabesidir ama dil Türkçedir. Ne yazık ki, tüm çabalara rağmen, “Osmanlıca” diye bir dil yoktur çünkü Osmanlı diye bir ulus/ırk yoktur. Türk ulusu/ırkının Türk dili vardır, Alman ırkının Almancası, Fransız ırkının Fransızcası, Arap ırkının Arapçası vb vardır. Osmanlılar Türktür. İçinde yabancı sözcükler elbette vardır, bolca Arapça-Farsça sözcük alınmış ve kullanılmıştır ama bu, dili başka bir dil yapmaz. Diller, kavimlere aittir, olmayan kavme olmayan dil uydurmanın alemi yoktur. Selçuklular da Türktü ve Türkçe konuştular, Arap alfabesi ile yazdılar. Selçukluca diye bir dil var mı? Yok! Osmanlıca da yok. Geçelim.

VE ALFABE LAFI

Fenike dilinde ilk harf “alef”, ikincisi “beth” idi. İbrani dilinde de aynen öyledir. Yunanlar bunu aldılar ya hani, onlar da “alfa” ve “beta” yaptılar. Arapçada açık “a” yoktur, “e” gibidir ses, o nedenle “elif”tir ilk harf, “baa”dır ikincisi.
Ve işte bu nedenle biz alfabeye, bu harf adı verilen simgelerin ilk ikisinin adını veririz. Alfabe deriz, Osmanlı zamanında adı elifba” olan şeye. İngilizcesi “alphabet” yazılır “alfabet” okunur.
Eğer alın yazısına inananlardansanız, tavsiyem olsun: Yazının hangi alfabe ile yazıldığıyla değil, ne anlattığıyla ilgilenmek, her zaman daha doğru yorum ve sonuçlara götürecektir.

 BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

CAYIR CAYIR
Rüzgâr epey hafif ve tek damla yağış beklenmiyor. 40 derecelerin üzerine kolaylıkla çıkabilecek hava sıcaklıklarına dikkat etmek gerekir. Lazım değilse evden çıkmamak bile bir seçenek doğrusu. Ancak lütfen, çok rica ediyorum, hatta yalvarıyorum, kuru otlara sigara izmariti atmayınız, bu sıcakta sağda solda ateş/mangal yakmayınız. İnsanlık namına, çocuklarımızın ve dünyamızın geleceği adına lütfen. Cam şişeleri bile kırıp atmayınız etrafa, mercek görevi görebiliyorlar, ilkokul bilgisidir bu. Lütfen. Bakın her yangında ciğerimiz yanıyor, çocuklarımızın geleceği çalınıyor, çocuklarımızın alacağı oksijen azalıyor!

Yazarın Tüm Yazıları