Paylaş
SON zamanlarda para birimleri hakkında çok konuşur olduk. Türk Lirası’nın değer kaybı, TL karşısında diğer paraların hızla yükselişi derken bir şeylerin ters gittiğini ya da yanlış olduğunu fark etmeye başladık. Konumuz ekonomi değil elbette ama para olmadan da işler dönmüyor; bir şekilde mutlaka konunun içinde para var. TL idi, dövizdi, dolardı dolmazdı derken, ulusal para biriminin kullanımı hakkında çok yazıldı, konuşuldu. Uluslararası ticarette ulusal para birimi nasıl kullanılır, bunu ben bilemem ama memleketin içindeki alışverişte başka şey kullanmanın abesliğini artık hepimizin kabul etmesi gerekir.
MARİNALARIN VARLIK NEDENİ
Tekne dediğiniz şeyi alıp evinize götüremezsiniz. Deniz üzerinde bir yere bağlamanız gerekir. Bu iş için, barınaklar ve marinalar vardır. Marinalar, özel teknelerin bağlanması için yapılan, sosyal alanları ve hizmet birimleri olan tesislerdir. Güney Marmara’da hiç marina yok (Türkiye’nin dördüncü büyük kenti olmakla övünen Bursa’nın marinasının olmamasının tuhaflığını daha önce yazmıştım ama fırsat buldukça da haykırmayı görev bilirim), dolayısıyla bizim bölgemizdeki tekne sahipleri barınaklarla idare etmektedirler, yazın veya diğer zamanlarda Ege veya Akdeniz’e indiklerinde marinalarda konaklarlar.
OLAN KİME OLUR?
Marinalar, teknelerin bağlanması ve onlara sunulan hizmetler karşılığında belirli bir ücret alırlar normal olarak. Bedava hizmet olmaz çünkü. Ancak bu bedeli ülkemizin marinaları -ki Akdeniz’in en güzel marinalarının önemli kısmı ülkemizdedir- Türk Lirası ile almazlar! Euro alırlar. Ülkemizi ziyarete gelen bir Fransız yatçıdan Euro ile bedel almaları elbette normal karşılanmalıdır; ama kur gelgitleri arasında olan Türk tekne sahiplerine olur.
Aylık bağlanma ücreti olarak mesela 200 Euro ödeyen bir tekne sahibi, 1 Euro 5 TL iken 1000 TL ödemiş olur, Euro 7,5 TL’ye çıktığı zaman ise 1500 TL öder. Yıllık bazda 12 bin TL ödeyen kişi, bir anda 18 bin TL öder hale gelir. Ne hizmet değişmiştir, ne tekne sahibinin talepleri artmıştır, ne arz farklıdır ne talep! Aradaki fark çok ciddidir.
ONU ALAN BUNU DA VERİR!
Çok iyi biliyorum ki içimizde, “Yahu binlerce Euro verip tekne almışlar, o para onlara ağır gelmez” diye düşünenler var. Sevgili dostlar, elbette tekne sahipleri arasında bu farkları pek hissetmeden yaşayanlar vardır. Her ortamda, her zaman olacağı gibi. Ancak çoğu tekne sahibi, “Kaç para kardeşim bu tekne? Gidip bana birkaç tane alın” diyecek durumda değildir. Hatta Türkiye’deki tekne sahiplerinin önemli kısmını bizzat tanıdığım için rahatlıkla söyleyebilirim ki, çoğu, bir mülkünü satar, üzerine banka kredisi çeker ve öyle tekne sahibi olur. Karada kimileri daire üstüne daire satın alırlar ama bu görünmez, çoğu tekne sahibi ise yazlık gibi külfetlere katlanacağına varını yoğunu bu sevdasına aktarır. Yani kur değişimi ile kabaran faturaların “dokunmadığı” denizci gerçekten de azdır.
KİMSE NEDEN SORMAZ?
Peki biz neden kendi ülkemizde aldığımız bir hizmetin karşılığında bizim ülkemizin olmayan bir para birimini ısrarla kullanırız?
Dolar ile kira ödeyenler, mal sahibine, “Deli misin kardeşim, Florida mı burası?” diye neden sormaz? (Sormaz çünkü o mülkü kiralama fırsatını kaçırmak istemez, o kiralamazsa başkası hemen kiralayacaktır.)
Berbere gittiğimde saçımı TL ile kestiriyorsam, arabamı otoparka bırakıp TL veriyorsam, neden teknemi bağladığım marinaya Euro veriyorum? (Bunun mantıklı olabilecek bazı açıklamaları elbette var ama artık minare kılıfa sığmıyor doğrusu.)
ASIL KÖTÜ OLAN BAKIŞ AÇISI
Türkiye’deki tekne sahiplerinin en büyük bahtsızlığı, kamu ve özel fark etmez tüm sektörlerin bu kişilere, “Madem teknen var, o halde kim senden ne para isterse verebilecek durumdasındır” diye düşünmesi! Yani teknecilerin yolunacak kaz görülmesi! Böyle bir tabloya sebep olup ardından “Allah Allah ülkemizde denizcilik neden çağdaş seviyeye ulaşmıyor?” diye şikâyet etmek ne kadar acayip değil mi? “Üç tarafı denizlerle çevrili vatanımııııızzz...” diye başlayan nutuklar ne kadar samimi bunca şeyden sonra?
Bakkaldan Euro ile pirinç almaya başlarsak, marina bedellerinin de Euro ile ödenmesini anlamak mümkün olabilir. Aksi halde, saçmalık sürer gider. İngilizlerin Japon Yeni ile alışveriş yapması ne kadar mantıklıysa, bizim de kendi ülkemiz sınırları dahilinde Euro ile alışveriş yapmamız o kadar mantıklı! Hem, biz kendi paramızı kullanmazsak, onun değerinden nasıl söz edebiliriz ki?
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
İDEAL BİR EYLÜL ZAMANI
BUGÜN yağış var (yani olması lazım.) Dün Marmara’nın doğusundan başlayan yağış kuvvetlenerek bugün de sürüyor ancak bugünü (Cumayı) yarına bağlayan geceye yaklaşırken kesiliyor. Yağışı söylememin nedeni, denizcilerin yağmurla işi olduğundan değil, havanın biraz serinleyeceğinden. Cumartesi-Pazar yağışsız gibi görünmekte şu an.
Kuzeyli havalar var gibi görünse de Marmara’nın geneli oldukça sakin. Çoğu yerde deniz çarşaf gibi olacak yani. Bu da bize eylül güzelliklerini doya doya izlememiz, içimize çekmemiz için fırsat sunacak. Rüzgâr ve yağış olmayınca da cumartesi ve Pazar günleri hava sıcaklıkları giderek artacak. Pazar günümüzün hayli sıcak geçmesini bekliyoruz. Özetlemek gerekirse, Cumartesi ve Pazar, açık havada bir eylül programı yapmak için ideal. (Elbette bu, şu an görünen durum. Sonradan değişirse bana kızmayın lütfen.) Tüm denizcilere selamet dilerim.
Bu arada Pazartesi günü de binlerce öğrenci ders başı yapacak, hepsine zihin açıklığı ve başarılar dilerim. Ama söylemeden de duramayacağım, o telefonlara veda edilmezse başarı çok kolay gelmez, benden söylemesi.
Paylaş