Paylaş
‘Deniz kültürü’lafını çok duyuyoruz. Peki bunun aslı astarı var mı?
Kavram ve terimleri birbirine öyle bir karıştırıyoruz ki, belirli bir zaman sonra sözcüğün gerçek anlamını unutuyor, hatta unutmak bir yana, onu düpedüz reddediyoruz. ‘Konsept’ mesela. Konsept, ‘kavram’ anlamına gelen bir sözcük. Ama artık çok anlamlı. Örneğin bir topluluğun mensuplarına yönelik bir yemek düzenliyor ve ‘yemeğin konsepti’nden söz ediliyor. Bir düğün organizasyonu var örneğin, düğünün konseptini soruyorlar, kır düğünü mü, salon düğünü mü vs. diye. Biraz ‘tema’ anlamına geliyor, biraz da ‘genel biçim’ gibi bir anlam barındırıyor. Halbuki zavallı konsept sözcüğünün bunlarla hiçbir ilgisi yok! Uzatmayalım.
Sık sık duyuyoruz: Sofra kültürü, şarap kültürü, yayla kültürü, bir arada yaşama kültürü... Ve elbette bu konunun bu köşede anılmasına neden olan ‘deniz kültürü.’
Acaba bunları doğru mu kullanıyoruz?
Fazlasıyla bilimsel, antropologların ve sosyologların üzerinde asırlardır çalıştığı böylesi bir konuya derinlemesine dalacak, beni aşan sularda boğulacak değilim. Konuyu yüzeysel ele alacağım.
TOPRAKTAN GELEN LAF
Kültür sözcüğü, karmaşık bir Latince sözcükler kaynaşmasından gelir. Koloni sözcüğü de aynı köklerden doğar. Mesela ‘colonus’, aslında çiftçi, ekip biçen kişi demektir. Bunun nedeni de ‘kültür’ün, ‘ekip biçme’ anlamındaki bir köke sahip olmasıdır. İngilizce ‘tarım’ sözcüğü ‘agriculture’ tam da bu noktada karşımıza çıkar. Bunun içinde agri ve kultur olmak üzere iki sözcük vardır. Agri, yine Latince ‘ager’ yani toprak anlamındadır. Ager+kultur da toprağın ekilip biçilmesi yani tarım demektir. Kültür mantarı dediğimizde de insan eliyle ekilip biçilmiş mantar anlaşılır. Bir de biliyorsunuz doğada kendiliğinden yetişen mantarlar var, onlar kültür mantarı değil.
Denizin içinde yaşayan Venedik’in kültürü ile kim aynı kültüre sahip olabilir acaba.
KÜLTÜR VE UYGARLIK
Zaman içinde (ve muazzam bir yolculuklar zincirinden sonra) kultur sözcüğü, toplumsal bir içerik de kazanır, bir arada yaşayan insanların bilgi/görgü birikimi gibi bir anlama bürünür. Aynı zamanda “uygarlık” anlamına da gelir. Bakınız Türk Kültürü dediğimiz zaman, binlerce yıldır Türklerin geliştirdikleri davranış biçimleri, elbette dilleri, müzikleri, sanatları, mutfakları vs. anlaşılır. Çin Kültürü, İngiliz Kültürü, Amerikan Kültürü, Fransız Kültürü, Arap Kültürü gibi tanımlamaların hepsi, toplumsal nitelikleri barındırır. Bir milletin bütün bilgi/görgü birikimini ifade eder. Kimi bilim insanı, dinsel yapının da kültürel ana başlık olduğunu ileri sürerler ancak bir kısım bilim insanı, aynı dine mensup olsalar da farklı milletlere mensup kitlelerin farklı davranışlara sahip olacağını hatırlatarak buna karşı çıkarlar; konumuz bu değil uzaklaşalım.
Şimdi... Böyle derin ve kesinlikle ‘toplumsal’ bir anlama sahip sözcüğün ‘sofra kültürü’, ‘tuvalet kültürü’ gibi abuk sabuk ve daracık anlamlara indirgendiğini görmenin üzücü olduğunu sanırım hepimiz fark ederiz. Burada haşmetli kültür sözcüğü, ‘adap’ anlamına indirgenip zavallı bir hale sokulmamıştır da ne olmuştur?
KÜLTÜRLÜ İNSAN!
‘Bu adamın şarap kültürü nefis’ diye bir cümle kurmak hoşumuza gidebilir belki ama burada kültür yerine ‘bilgi’ desek daha doğru olmaz mı? Burada diyebilirsiniz ki, ‘kültürlü insan’ dediğimizde ne anlıyoruz o zaman? Ne yazık ki ‘bilgili’ insan anlıyoruz ama bu da biraz anlam kaymasına uğratılmış bir ifade. Aslında ‘bilgili’ değil, ‘toplumsal değerleri, görgü, bilgi ve teknolojiyi özümsemiş, anlamış ve anlatabilen kişi’ gibi bir anlama sahip olmalı. Yani, çok şey bilen ama yere sümküren bir adama kültürlü demeyiz, diyemeyiz çünkü bu kişi işin ‘görgü’ faslını bombalamıştır.
Çok uzatmak istemiyorum, denizden uzaklaşıyoruz gibi görünebilir. Oysa unutmayalım ki deniz ve denizcilik biz insanlarla vardır bilinç hanemizde. İnsan da karada yaşayan bir canlı olduğu için, denize dair ne varsa, karada yaşayan insanın tüm bilgi ve görgüsünü olduğu gibi yansıtır.
Farklı milletler, farklı denizcilik alışkanlıklarına sahiptir.
ALT BAŞLIKLAR
Denizin ruhumuza, kişiliğimize kattığı çok şey vardır (bu köşede birkaç kez yazdım bunun örneklerini) ama hiçbirimiz denizin içinde yaşamadığımız için, bizi biz eden her ne varsa kara bağlantılıdır. Örneğin denizle ilgilenen depresif bir insan iyileşebilir, neşe dolabilir ama bu denizin iyileştirici etkisidir sadece, altında gizli güçler falan yoktur yani.
Bu durumda ‘deniz kültürü’ nedir? Deniz kültürü kavramını (konseptini) ısrarla savunan kişilerin öne sürdüğü alt başlıklar hayli sınırlıdır:
-Denizciler yardımlaşır
-Denizciler naziktir
-Denizciler zevk sahibidir
Ve buna benzer birkaç madde daha.
UYDURMA LAFLAR BUNLAR
35 yıllık bir denizci olarak açıkça söyleyebilirim ki bunların hepsi uydurma! Evet deniz insanın ruhuna güzellik katar, evet hayattan daha fazla zevk almayı sağlar, evet küçücük alanlarda yaşayan denizcilerin nezakete daha fazla ihtiyacı vardır falan ama olmadığında da olmaz! Yani yardımlaşmayı sadece kendisinin yardıma ihtiyacı olduğu zaman hatırlayan denizci yok mu? Tonla! Nezaket yoksunu, kaba, hödük denizci yok mu? Tonla!
Okyanus kıyısında yaşayan insanların hayatında gelgitler vardır ama bizde yoktur.
KÜLTÜRLERİN DENİZCİLİĞİ DE FARKLI
Dedim ya, her şeyimiz karada neyse denizde de o. Karadaki standart hayatında kimseye hayrı dokunmayan bir insan denize açılınca yardımsever kesilmez. Eşine dostuna kaba davranan, hatta şiddet uygulayan bir insan denize açılınca melek olmaz. Deniz, bireysel iyileştirmelerde bulunabilir ama ‘kültür’ diyebileceğimiz toplumsal bir yapısı yoktur. Türklerin denizciliği başkadır, İngilizlerin başka, Rusların başkadır. Burada işte ‘üst-kültür’ olan ‘millet/uygarlık’ kavramı devreye girer. Ve illa ki kültür sözcüğünün gerçek anlamına geri döneriz.
MUTFAK DESEN?
Denizin bir ‘mutfağı’ yoktur mesela. Deniz mutfağı dendiğinde balık ve diğer deniz canlılarından oluşan bir menü aklımıza geliyorsa bir kez daha düşünelim lütfen: Yanımızda yeterince erzak yoksa başka yiyecek ne var ki? Bu denizin mutfağı değil, dayattığı şeydir! Başka ne yiyebilirsin ki?
DİL VAR MI?
Denizin bir dili yoktur mesela. Kimse ‘ama Lingua Franca’yı sen yazıp duruyorsun’ demesin lütfen. Ömrümün yarısı Lingua Franca’yı incelemekle geçti, incelemeye de devam ediyorum. Ama dünyanın bütün denizcilerinin bir araya gelip konuşabildikleri bir dil değildir, en ateşli zamanında, yani XV.-XVI. yüzyıllarda da değildi. Lingua Franca ile yazılmış bir tek eser yoktur mesela. Sözcükleri vardır sadece ama kompozisyon oluşturmaz. Denizcilere ait bir ortak sanat formu var mı? Yok.
YARDIMLAŞMA KİME HASTIR?
Yardımlaşma gibi ‘ortak olduğu ileri sürülen’ davranış biçimi, denizi kültür yapmaya yeter mi? Allah aşkına söyleyin: Siz denizde bir teknedesiniz, ileride de bir başka tekne var ve sizden yardım istiyor. Sizden başka da kimse yok! Şimdi ona yardıma gidince denizci mi olacaksınız? Yoksa insan mı? Yani bu deniz kültürü mü yoksa insanlık mı? Bu kadar basit. Yardıma ihtiyacı olan ve üstelik fazla da seçeneği olmayan birilerine yardım etmek insanlıktan başka ne olabilir ki?
YERİNE NE KOYALIM?
E ne kaldı geriye? Deniz kültürü diyebilmemiz için elimizde ne kaldı?
Şarap kültürü değil o, şarap bilgisi.
Sofra kültürü değil o, sofra adabı.
Bir arada yaşama kültürü değil o, doğrudan edep. Peki deniz kültürü yerine ne kullanabiliriz? Bilmem. Olmayan şeye isim uydurmak zor iş. Denizcilik görgüsü olabilir, denizcilik adabı olabilir belki... Bilemiyorum. Ama toplumsal bir anlamı olan kültür sözcüğünü, herhangi bir topluma işaret etmeyen denizciliğe yamamak yanlış bir şey vesselam.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
YENİDEN ISINIYORUZ
Perşembe günü güzel yağdı, biraz serinler gibi olduk ama bugün itibariyle yağış geçti ve yeniden ısınmaya başlıyoruz. Pazara kadar adım adım yeniden ısınacağız. Rüzgârda önemli bir hareket yok, hatta zayıf. Yani, açık ve sıcak bir hafta sonu bizi bekliyor. Herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
tayfuntimocin.com
Paylaş