Paylaş
Dünya'nın zırhı atmosfer olmasa halimiz haraptı. Foto NASA - Unsplash
Son birkaç yılda başımıza öyle şeyler geldi ki, bütün dünya insanları olarak artık hepimiz ciddi ciddi olası bir uzaylı istilasından endişe eder olduk! Bir de üstüne üstlük giderek artan UFO görüntüleri ve ifşa olan resmi raporlar, bu endişeyi katlıyor. Bu sonu oymayan evrende bir tek Dünya’da hayat olduğunu hiç düşünmedim ama düşünmek ya da inanmak yetmiyor, kanıt gerek. Eskiden pek yoktu kanıt ama son zamanlarda ortaya çıkanları yok saymak da akıllıca değil bence. Yaşayıp göreceğiz ama vurgulamak istediğim şu ki, kanıtlar ve emareler çoğalıyorsa, akıbet çok uzak olmasa gerek.
Diyebilirsiniz ki “Tarihten, mitolojiden, antik inançlardan, olmadı felsefeden dem vuran bu adam şimdi çıkmış karşımıza bize uzaylılardan söz ediyor! Delirdi herhalde!” Hayır delirmedim, biraz sabrınızı rica ederim. Ayrıca gerçek düşüncem odur ki, bu milyarlarca kere koskoca evrende bizden başka hiçbir canlının olmamasına inanmayı tercih etmek, daha bir delilik olabilir.
ZAMAN GÖRECELİ BİR ŞEY
Ay'ın yüzeyi göktaşlarının oluşturduğu kraterlerle dolu. Foto NASA -unsplash
Dünyamız, öyle müthiş bir gezegen ki, kendi virüs programı ve (bilgisayarla uğraşanlar bilirler) firewall (ateş duvarı) sistemi var. Yan içinden geçmeye çalışan yabancı varlık ve nesneleri tespit edip yok eden bir sistem. Hem de bu öyle bir sistem ki bizim yaşamamızı sağlıyor. Adı, atmosfer! Onun sayesinde nefes alabiliyor, yaşıyor, Güneş’in kahredici ışınları “yumuşayıp” hayat verici hale geliyor. Gerçek bir filtre yani. Atmosfer olmasa Güneş’in etkisiyle hepimiz cayır cayır yanardık. Zaten her şeyden önce Dünya’da hayat olmazdı. Bir felaket olsa ve atmosferimiz ortadan kalkıverse, boğulmaya fırsat bulamadan yanarız muhtemelen. Olağanüstü bir şey yani. Oluşumu, Dünya ile hemen hemen yaşıt sayılır. Dünya 4,543 çarpı on üzeri dokuz yaşında. Türkçesiyle, 4 milyar 543 milyon yaşında gezegenimiz. Küsurattaki milyon kısmı var ya hani, o 543’ten söz ediyorum; işte o 543’ü mesela 541 yazsak Dünya’yı tanımlamak adına çok büyük bir hata yapmış olmayız ama göz ardı ettiğimiz o 2 milyon yıl, işte biz insanların bile değil, insanımsıların yeryüzünde arz-ı endam eylemeye başladığı süre. Geçen hafta üzerinde durmuştuk, Doğu Afrika’da insan denebilecek türlerin belirmeye başladığı zaman, günümüzden 2 milyon yıl öncesi. Bu çok ama çok uzun süre, Dünya’nın yaşı ile kıyaslandığında hiçbir şeydir. Şöyle örnekleyelim: Normal ve ortalama değerlere sahip bir insan günde ortalama 22 bin kere nefes alıp veriyor. Bir günlük aldığımız toplam nefes Dünya’nın yaşı olsa, insanın varlığı, son 9 nefesimize denk geliyor. İnsan, dakikada 14-18 arası nefes alıp verir. Yani 24 saatin son bir dakikası bile değil! (Kötü bir matematik ama olsun, örnek idare eder.)
İYİ Kİ ATMOSFER VAR
Uzay mekikleri de atmosfere girerken fazla ısınırlar. 2000 derece kadar.
Bu muazzam ve çok işlevli atmosferden dışarı çıkmak çok kolay. Yeterince güçlü motorlarınız varsa, birkaç dakika içinde atmosferin dışına çıkılıveriyor. Yerçekimi yok oluyor ve Dünya’ya çok uzaktan bakıyorsunuz. Fakat dışarıdan içeri girmek hiç de kolay değil. Uzay boşluğunda hava olmadığı için, sürtünme de yok. Fakat atmosferimiz çeşitli gazlardan oluştuğu, gazların da kütlesi ve hacmi bulunduğu için sürtünme oluşturuyorlar, biraz karmaşık kimi olaylar neticesinde atmosferden içeri girmeye çalışan tüm nesneler, aşırı sürtünme sonucu yanıyor! Uzay ve elbette bizim Güneş sistemimiz de göktaşı dolu. Evreni oluşturan o ilk patlamanın ve elbette pek çok başka çarpışmanın kanıtları olan göktaşları, Dünya’nın çevresinde vızır vızır dolaşıyorlar. Elbette büyük hızla giderken yolları üzerindeki Dünya’nın çevresinden dolaşacak bir akıl ve mekanizmaları yok, bu nedenle bize çarpmak üzere olanca hızlarıyla sürekli üzerimize geliyorlar. Üstelik, yaklaştıkça Dünya’nın yerçekimi nedeniyle daha da hızlanıyorlar. Fakat güzel atmosferimiz buna izin vermiyor ve o göktaşlarına diyor ki, “Hoop! Dur bakalım! Burası Dünya! Harika bir gezegen. İçilecek suları, balıkların yetiştiği tuzlu suları, nefes alacak oksijeni oluşturan ağaçları, türlü türlü canlıları, yeraltında madenleri, fosilleri, insanı ısıtan kaynakları, her şeyi var. Evrende böyle güzeli var mı bilemem ama buraya öyle elini kolunu sallayan giremez!” Tabii göktaşı bu, dinler mi? Dur ihtarına uymuyor ve atmosfer de diyor ki, “Yan o zaman!” Cayır cayır yanıyor göktaşları. Atmosferimiz olmasa, kaç gün sağ kalırız bilinmez. Çoğu tepemize düşerdi göktaşlarının, bir kısmı okyanuslara, bir kısmı çöllere ama çoğu kafamıza inerdi doğrusu. Uygarlığımız da kalmazdı elbette. Gözü ve eli kanlı teröristlerin gidip birkaç bin yıllık kültürel miras anıtları balyozla ve mermi sıkarak tahrip etmesine de benzemezdi bu, doğrudan yıkılırdı her şey. Taş üstünde taş kalmazdı. Biz de kalmazdık, Dünya, bir kraterler cenneti olurdu. Her yer delik deşik!
YENİ KRATERLER
Bilimi sevmeyenlerin bir argümanı var: “Madem öyle, neden Ay’da yeni kraterler yok o zaman?” diyorlar bazen. Olmaz olur mu? Kim diyor yok diye? Çıplak gözle görülebilenler, olağanüstü büyük göktaşlarının marifeti, o kadar büyüğü çarpmamış son zamanlarda demek ki ama en son Aralık 2020’de, son bildiklerimizin üzerine 109 bin 956 yeni krater tespit edilmiş. Yani, iyi ki atmosferimiz var. Bir de şu var: Bize Ay’ın aynı yüzü dönük. Oraya dikey ulaşmak isteyen bir göktaşının rotasında Dünya var ve buradan geçiş yok yukarıda anlattığımız gibi. Şu hâlde yeni krater sayısının görece az olması normal. (Bu az hali yani.) Arka yüzünde çok daha fazla olmalı. Yeni 109 bin küsur yeni krater de, dik değil, daha dar açıyla gelerek düşmüşler Ay’ın yüzeyine demek ki.
ZATEN YETERİNCE DERDİMİZ VAR
Belki yakın gelecekte UFO park alanlarımız bile olur. Foto Michael Herren - Unsplash
Dünya zaten kendi sorunları ile boğuşmakta. Kendi kendini her şeyin efendisi ilan eden insan isimli canlı, anormal çoğalma eğilimindeydi, çoğaldı. Zaten insanların büyük kısmının tek derdi çoğalmak; bütün çabaları çoğalma portföylerini genişletmek. İşe de yarıyor, hızla nüfusumuz artıyor. Ama Dünya’da bu kadar büyük nüfusu besleyecek kaynak var mı, su yeter mi, gıda yeter mi, durmadan ağaç kestiğimiz için soluyacak hava yetecek mi yakın gelecekte gibi gerçek ve yaşamsal sorunlar var. Yetmezmiş gibi daha önce bilmediğimiz salgın hastalıklarla mücadele edip kayıplar veriyoruz. O da yetmezmiş gibi dünyanın orasında burasında savaşlar var. Sanki o da yetmezmiş gibi terör var, gelir dağılımında eşitsizlikler var, gelişmek için her şeyini ortaya koyduğu halde önceden gelişmişlerin kurbanı olan milletlerle, gelişmemek için elinden geleni yaptığı halde gelişmişlerin her şeyinde gözü olan milletlerin çatışmaları var, kirlilik var, müsilaj var, zaten az olan içme suyumuzu zehir katıp içilmez kılanlar var, gıdanın herkese yetememesi sorunu varken bir de üstüne tarım topraklarını betonla kaplayanlar var... Var oğlu var yani yeryüzünde ama Dünya bu kadar dertlerle bile güzel kalmayı başarıyor. Şimdi bu güzel yere bir de göktaşları mı düşsün? Atmosferimiz bizi koruyor. Göktaşlarına özel bir kastımız yok, onlardan nefret falan etmiyoruz hatta seviyoruz bile çünkü evrenin tarihi ile ilgili bilgiler barındırıyorlar ama bizim için tehdit oluşturuyorlar, bu nedenle onları burada istemiyoruz.
ZARARLILARI İSTEMİYORUZ
Peki ya dünya dışı canlılar? Hani, sanki biz uzayın içinde değilmişiz gibi “uzaylı” dediğimiz “diğerleri”? Bilmiyorum, bunun yanıtı bende yok. İyi niyetliler mi, kötü niyetliler mi, bilmiyoruz. Daha var olup olmadıklarından bile emin değiliz ama bütün işaretler varlıklarına yönelik. Fakat görünen o ki atmosferimiz onları durdurmuyor. Belli ki çok uzak yerlerden, büyük olasılıkla milyarlarca kilometre uzaklıklardan buralara gelmeyi başarabilecek teknolojileri, haliyle de zekâları var. Belki bu beceriyle, bilgiyle bize şey katabilirler. Bir ihtimal bu sadece. Belki de bir umut. Sonuçta dışarıdan gelecek her şeye de toptan karşı olunmaz ya canım, faydalı olana ne diye karşı çıkalım? Göktaşları bize zararlı, o kesin, o nedenle Dünya’nın yakan sınırlarından göktaşlarının içeri girmesini istemiyoruz. Burada göktaşı istemiyoruz kısacası. Ama belli ki o sınırdan elini kolunu sallayarak geçen evrendaşlarımız var ve atmosferimiz onlara karşı etkin değil. O halde umalım da zararlı değil yararlı olsunlar. Dünyayı ele geçirmeden, bizimle barış ve uyum içinde yaşasınlar. Hatta iyi niyetlilerse, çok yaşasınlar! Ama zararları dokunacaksa, kâinatın dibine kadar yolları var. Uzak olsunlar.
“Atmosfer” Yunancadan gelen bir sözcük. Buhar veya nefes anlamına gelen “atmos” ile küre anlamına gelen “sfer” sözcüklerinden türetilmiş. Burası, yani Dünya, bizim nefes aldığımız tek yer. Şu nefesi huzurla almaya yönelse ya artık bütün çabamız. Yoksa ne derdimiz olur göktaşıyla, uzaylıyla.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
SERİNLİK SÜRÜYOR
Kuvvetli poyraz ve yüksek basınç sistemleri epey etkili. Bu nedenle bir süre daha serince bir havayla birlikteyiz. Güney Marmara’nın batısında pazartesi günü hafif bir yağış beklenebilir ama onun dışında genel olarak yağış beklenmiyor. Marmara’da denize açılacakların, cumartesi ve pazar günleri poyraza ve buna bağlı gelişecek Marmara’nın ünlü üç kardeşlerine dikkat etmelerini öneririm. Neşeniz daim olsun.
Paylaş