Paylaş
Günümüz uzay gemisi
YAŞI yetenlerin hatırlayacağı bir oyunu vardı Devekuşu Kabare’nin: Astronot Niyazi. Niyazi diye bir dolmuş şoförü var İstanbul’da, Ay’a gidip gelmiş. Modern dünya ile Türkiye ve İstanbul özelinde bizim dünyamızı kıyaslayıp eleştiren, her Devekuşu Kabare oyunu gibi izleyiciyi gülmekten yerlere yatıran bir oyundu. Plağı da yapılmıştı. Çocukluğumda dinlemiştim. Keşke şimdi kaydı piyasada olsa da satın alıp yeniden dinleyebilsek.
İstanbul’da geçen çocukluğumun o dolmuşlarını çok iyi hatırlıyorum. Magirus dolmuşların, bugünkülerde olduğu gibi bir yolcu kapasitesi vardı. Ben diyeyim 12, siz deyin 13 kişi. Ama özellikle iş çıkışı saatlerinde belki 30 kişi girerdi o konserve kutusu gibi dolmuşların içine. Dışarıdan bakanlar, camlara yapışmış, dışarı taşamadığı için camın iç yüzeyinde yamyassı olmuş bir sürü kalça olurdu. Hele mevsim kışsa, insan nefesi ve vücut ısısı ile oluşan buhar, popoların değmediği cam bölümlerini yoğun şekilde kaplardı. Yani bir sürü popo ve buharlı camlardan başka bir şey görünmezdi dışarıdan. Haliyle içeridekilerin de dışarıyı görmek gibi bir lüksleri yoktu. İçerideki havasızlığı anlatmam mümkün değil.
Gün boyu ekmeğinin peşinde koşmuş insanların ter kokuları, henüz serbest olan sigara ile birleşince, nefes almak için belki gaz maskesi gerekirdi ama kimsenin gaz maskesi de yoktu. Bağışıklık sistemimizin herhalde epey bir gelişmiş olması gerekirdi. Bu yazı için araştırırken, plak kaydının 1970 yılında yapıldığını öğrendiğim Oyun, “eller Ay’a giderken bakın bizim halimize” konusunu iyice bir yoğuruyordu sanırım. Her neyse, konumuz o değil. Konumuz, dolmuş şoförü Niyazi’nin astronotluğu.
İNSAN DESEK?
Tanrıça Astarte
Uzaya gidenlere astronot deriz. Ruslar ise kendi kelime dağarcıklarına daha uygun olduğu için kozmonot derler. İkisi de aynı şey. Çoğumuzun sevdiği o meşhur mayonez ve garnitürlü salatanın Rus salatası mı, Amerikan salatası mı olduğu bile halen tartışılıyorken, uzaya giden insanlar verilen ismin hangisi olduğunun da fazla bir önemi yok, zira dünya giderek küçülüyor, hatta artık hepsi cebimizde!
Uzaya gidebilme, oralarda birtakım işler halledebilme becerisine sahip meslek erbabına verilen isimdir bu astronot veya kozmonot. Türk Dil Kurumu Büyük Sözlük “Uzay adamı” diye açıklamış ama bana sorarsanız biraz daha açıklamaya gereksinim duyan bir şey bu. Üstelik artık kadın astronotlar olduğu için de bu “adam” lafının değişmesi lazım. “Uzay insanı” olabilir belki. Bilim adamı lafının bilim insanı olarak değiştirilmesi gibi. Batı dillerindeki halinde kadın-erkek ayrımı yok, bizde niye olsun? Astronot, astronotiye... Saçma!
Kozmonot derken “kozmo”nun, uzay anlamına gelen “kozmos”tan geldiği çok açık da, astronottaki “astro” nereden geliyor acaba? Aynı yerden geliyor elbette ama biraz dolaylı. Kusura bakmayın ama ben sizi yine alıp 5 bin yıl öncesinin Mezopotamya’sına götüreceğim. Gerçi bu köşenin okurları artık alıştılar küt diye binlerce yıl arasında yolculuk yapmaya ama yine de önceden uyarayım dedim, zira habersiz zaman yolculuğu baş dönmesi yapabiliyor.
İKİ NEHİR ARASI: MEZOPOTAMYA
Mezopotamya ve Sümerler... Tarihin başladığı (çünkü yazıyı icat ettiler), uygarlığın serpildiği yer ve onun kadim halkı. Sümerlerin bir ana tanrıçası var. adı İnanna. Sümer uygarlığı, daha sonra kısaca Babil diye kısaca isimlendirilecek Mezopotamya uygarlıklarının atası malum. Babil, Sümer’in ortaya koyduğu her ne varsa alıp geliştiren, bire bin katan, insan soyunun bilgi birikimini katlayan bir ortak kültürel yapı. Ve bu yapı, İnanna’yı alıyor, adını da “İştar” koyuyor. İştar, komşu kültürlerde de filizleniyor yayılıyor, gittikçe daha fazla tanınıyor. Mezopotamya uygarlığını, bilgisini ve hepsinden önemlisi alfabeyi Akdeniz’de yayanların, Fenikeliler olduğunu daha önce birkaç kez burada konuşmuştuk. Fenikeliler, ya da onların kendi deyişleriyle Kenanlılar (Kenan diyarı, bugünkü Batı Suriye, İsrail, Lübnan vs.) da alıyor İştar’ı ama orada bu tanrıçanın ismi “Astarte” oluyor. İnanna’dan Astarte’ye uzanan bu birkaç bin yıllık yolculukta, bu tanrıçanın sembolü ne biliyor musunuz? Yıldız.
Üstelik bir başka unsur daha var: Sümer çivi yazısında “tanrı” ve “gök” aynı sembolle gösteriliyor: Evet yine yıldız! Tanrı ile gökyüzü kavramlarının aynı sembole sahip olması, (kusura bakmayın biraz daha geçmişe gidiyoruz bir anlığına) çok daha eski çünkü insan, hiçbir şey bilmediği zamanlarda, paleolitik dönemlerde, kendisini yaratanların gökyüzünde olduklarını düşünmüştü ve gökyüzünün sembolleri olan Güneş, Ay ve yıldızları, tanrıların işaretleri olarak yorumlamıştı. O zamandan beri (hatta bugün bile) tanrı derken yukarıyı işaret ederiz çünkü bu inanç, genlerimize yerleşmiştir artık. İşte gökle yıldız, ana tanrıça İştar ya da Astarte ile kendisini göstermiş bu yolla.
MADEM ÖYLE ADI YILDIZ OLSUN!
Gökler, yıldız sembolü ile gösteriliyor, tanrıça Astarte de öyle. “O halde”, diyor insanlar, “Astarte demek hem yıldız hem de gök demek.” Batı dillerindeki “yıldız”ı bilirsiniz çoğunuz: İngilizcesi “star”dır. Almancası “stern”. Fransızca “astre” ve “asterisque” sözcükleri de bu kökten. Batıda durum böyleyken doğuda nasıl dersiniz? Hintçe yıldız, “sitaara”. Hintçenin bir diğer akraba dili olan Farsçada da “sitâre” diye geçiyor. Bu saydığım batı-doğu tüm diller Hint-Avrupa dil ailesinden. Batı ile doğunun köprüsü olan güzel Anadolu’muzun kadim halkı Hititlerin dilinde nasıl söyleniyor dersiniz peki yıldız? “Astira/haster”. Elbette bu laf, Latinceye de geçiyor sonunda ve “astrum” oluyor. Yine Latin kültüründe “Astraea” diye bir tanrıça var. Adalet tanrıçası imiş ama adaletsizliklere kızıp dünyayı terk edip yıldızların arasına yerleşmiş mitolojiye göre. Yerleştiği yıldız da hangisi biliyor musunuz? Virgo. Anlamı bakire. Yani, gökyüzünde yalnız gezen bir yıldız!
GÖKSEL SEYİR
Gökcisimlerini gözleyerek denizde yerimizi bulmak mümkün
Çok uzatmayalım. İşte astronotun “astro”su, Sümer’den beri farklı isimlerle yıldıza dönüşen sözcükten geliyor. Tabii hem yıldız hem de gök anlamına geldiği için sözcük, göksel olayların tamamı, zaman içinde “astro” sözcüğüne indirgenmiş ve elbette bize göre “uzay” yukarıda, yani gökyüzünde olduğu için de uzaya gitmek, astral bir olaya dönüşmüş. Astral seyahat edenleri duymuşsunuzdur. Denizcilikte de astral navigasyon, yani “göksel cisimlere bakarak okyanusta yön ve konum bulmak” diye bir beceri vardır ve eğitimi de epey ciddidir.
ASTRONOTUN ‘NOT’U
Peki astronotun “astra”sını anladık da, sonundaki “not” ne acaba?
Biliyorum ki kimileri için Latince küt diye uzaydan gelmiş bir dildir ama inat etseler de öyle olmadığını zaten biliyoruz, üstelik yukarıda da kanıtladık. “Not” için de durum farklı değil. Daha önce (19 Temmuz 2019) bu köşede “Hamurdan Havluya Tekne” başlıklı yazıda, teknenin “içi oyuk şey” olduğunu görmüştük. Büyük bir şeyin içini iyice oyar, sonra da girip oturursan, denizde giden bir tekne elde edilir, basit bir mantık. Peki Farsçada “içi oyuk şey”, yani tekne nedir diye sorarak başlayalım. Cevap veriyorum: Nâv! Küçük kayık anlamına geliyor. Nâve de içinde hamur karılan teknenin söylenişi Farsça. Yine bu dilde üç direkli gemiye de nâvi deniyor.
Teknenin Hintçesi de “naav”, gemici ise “naavik”. Şimdi bu laflar döne dolaşa batıya gitmez mi? Gider elbette. Helen (Yunan) kültüründe gemici “nauftis”. Aynı “nau” kökü Latinceye de geçmiş ve gemici Latincede “nauticus” olmuş. Denizde seyretme (yol alma) becerisine de Latinler “navigatio” demişler. Bizim denizciliğimizde seyir bilgisi olarak kullandığımız “navigasyon” sözcüğü, işte böyle dolanıp gelmiş. İşte astronotun “not”u buradan. Yani astronot, aslında “yıldızlara giden gemici” anlamına geliyor. Yunan kültüründe “Argonotlar” efsanesi vardır. Hani altın postun peşinde Yunanistan’dan yola çıkıp Gürcistan’a giden gemiciler. İşte onlara da “Argonotlar” denir. Çünkü gemilerinin adı “Argo”dur ve Argonot, “Argo gemisinin gemicileri” anlamına gelir. Bütün bunlardan, Rusların kozmonot dedikleri şey de astronotla aynı oluyor tabii. Kozmosa, yani uzaya giden gemiciler. Zira uzaya giden gemiye uzay gemisi diyoruz.
*
İşte böyle efendim. “Aksaray bir-iki” diye bağıran dolmuş şoförü Niyazi’den yola çıkıp Sümerlere ve Latinlere uzanan hızlı ve şiddetli bir yolculuk yaptık yine birlikte. Ben keyif aldım, umarım siz de almışsınızdır.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
AÇIK VE ILIKÇA BİR HAFTA SONU
Bugün etrafımızda yağmur bulutları biraz dolanıyor gibi ama yarın ve pazar günü açık bir hava bekleniyor. Hava sıcaklıkları mevsim normallerinde, en yüksek 15-17 derece arası. Rüzgâr bugün ve pazar yok denecek kadar az ama cumartesi biraz doğulu bir hava var diyebiliriz. Herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
Paylaş