Paylaş
Nesillere uzanan 2053 ve 2071 gibi hedefler de gösteriliyor.
Sanırım, Selçuklu-Osmanlı tarihinden esinlenen bir Yeni Türkiye kastediliyor.
Kendi kültür hassasiyetlerim itibariyle Selçuklu-Osmanlı kültür mirasının vurgulanmasından ancak memnuniyet duyarım. Fakat bu kadar basit değil...
HANGİ GÖZLE?
Hürriyet Pazar’da okumuşsunuzdur, arkadaşlarımız Yenal Bilgici ve Zeynep Miraç, “Yeni Türkiye, Restorasyon” gibi kavramları tarihçilerimize sormuşlar. Hiç şüphem yok, Başbakan Davutoğlu, sadece “siyasetçi” değil, “akademisyen” gözüyle de okumuştur.
Siyasetçi gözüyle, yani işe yarar, işe yaramaz ne var diye! Kim benden yana, kim bana karşı diye!
Akademisyen gözüyle, yani ne düşünüyorlar, nerede yanlış yapmış olabiliriz, dikkat etmemiz gereken neler var diye...
Bu gözle bakınca iktidara bir hayli mesaj vardı tarihçilerin sözlerinde.
İÇERİĞİNDE NELER VAR?
Saygın tarihçilerimizden Prof. İsmail Kara’nın sözleri, düşünmek için çok doğru bir hareket noktası veriyor:
“Önemli olan ‘yeni’ kelimesine nasıl bir değer yükleyeceğimizdir. İyi mi, kötü mü; doğru mu, yanlış mı; Türkiye’yi taşır mı, taşımaz mı? Ben tek tip ve tek cevaplı bir değer yüklemeyi doğru bulmam?”
Elbette, alkış veya tepkiden önce içeriğini sorgulamak, kitleler için söylenmiş hamasi sözler mi, gerçekten içeriği var mı diye bakmak gerekir.
Şahsen ben kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsız ve tarafsız olması, basın özgürlüğü gibi hayati konularda, genelgeçer sözlerin ötesinde bir “içerik” görmüyorum.
Hatta son yıllardaki uygulamalar endişe yaratıyor. HSYK seçimlerini iktidarın organize ettiği bir Türkiye’de yaşıyoruz!
HUKUKTA ‘RESTORASYON’
Pek çok bilimsel esere imza atan Prof. İlhan Tekeli, “12 yıllık iktidardan sonra Türkiye’ye bir restorasyon sözü vermek tuhaf” diyor.
Eminim Prof. Davutoğlu bu sözlerin altını çizmiştir.
Aslında “restorasyon” sözünün tanıma ihtiyacı yok. Asıl içeriğin açılmasına, nelerin “restore” edileceğinin madde madde ortaya konulmasına ihtiyaç var.
Bir hukukçu olarak elbette nasıl bir hukuki sistemin “restore” edileceğini merak ederim ben. Demokrasi diyorsak, “restore” edilmesi gereken sistem, geçmişte değil, önümüzdedir:
Son yıllarda hayli örselenmiş olan “Avrupa Kriterleri”dir.
AB’nin İlerleme Raporlarında Türkiye’ye yapılmış reform övgülerinin nasıl son yıllarda endişeli eleştirilere dönüştüğüne bakmak, neyi “restore” etmemiz gerektiğini gösterir
net olarak: Evrensel hukuk.
BİRİNCİ, İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ...
Kendisine daima hocam diyerek saygı ifade ettiğim Kemal Karpat, “Kalkıp da ‘Yeni Türkiye’ kuracağız demenin pek gerçeklere uygun olmadığını” söylüyor. “Birinci, İkinci, Üçüncü Cumhuriyet lafları... Temeli olmayan basit şeyler bunlar” diyor.
Dahası, “Bir grubun, belki bir kişinin düşüncelerine göre ekonomik ve sosyal yeni bir yapı” kurulamayacağını belirtiyor.
AK Parti’den önce her şeyin kötü,
AK Parti’nin imzasını taşıyan her şeyin iyi olduğu şeklindeki “milat” anlayışının nasıl bir yüzeysellik, denetimsizlik ve siyasi dogmatizm yarattığını en iyi görecek isimlerden biri
Prof. Davutoğlu’dur.
Değişime, yenilenmeye elbette evet.
Fakat nasıl?
Ben derim ki, ülkenin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin köklü kurumlarını, değerlerini ve parlamenter sistemin teamüllerini devam ettirerek, liberal demokrasi ve evrensel hukuk yönünde değişimler yaparak. Sakin ve itidalli...
Paylaş