Paylaş
Ülkemize hayırlı olmasını, huzur getirmesini diliyorum.
Başbakan Binali Yıldırım’ın grup toplantısında alkışçı ve slogancı topluluğu kibarca susturmasını önemli ve olumlu buluyorum.
Demokrasimizi yozlaştıran hastalıklarımızdan biri demagoji ve hamasettir. Partilerin salı günleri yaptığı grup toplantılarında bu hastalık yüksek ateşiyle ortaya çıkıyor: Bütün liderler kendilerini alkışlatmak ve istedikleri sloganları attırmak için Meclis’e “bindirilmiş kıtalar” getiriyor. Liderler bağırıp çağırdıkça bunlar adeta cezbeye tutuluyorlar; alkışlar, sloganlar, tempolu haykırışlar... Aman Allah’ım...
HAMASET VE DEMAGOJİ
Grup toplantılarının böyle dejenere olmasını yıllardan beri eleştiriyorum. Beş yıl önceki bir yazımda, her gün miting havasıyla nutuk atmanın ve grup toplantılarını da böyle miting yerine çevirmenin siyaseti dejenere ettiğini yazmıştım. Siyasetbilimci Giovanni Sartori bu hamasi ve demagojik siyasetin “havai, sorumsuz ve popülist” olduğunu belirtiyordu. Yazımda Sartori’den şu alıntıyı yapmıştım:
“(Bu tarz) kitleleri çok kötü ve daha yüzeysel bir şekilde bilgilendiriyor... Tutkuları ve öfkeleri kabartan, fakat sorunları çözme yeteneğimizi geliştirmek yerine sorunları ısıtan bir etki yaratıyor.” (Milliyet, 19 Mayıs 2011)
Geçen beş yılda yaşadıklarımız, siyaset biliminin bu tespitini doğrulamıyor mu?
Hamaset ve demagoji hastalığımız adeta bir “siyasi ateşli humma” haline geldi.
Meclis Başkanı Cemil Çiçek önce 2012’de, ardından 5 Mart 2013’te parti liderlerine resmi yazı göndermişti. “Grup toplantılarındaki siyasi atmosfer ve atılan sloganların izleyicilerdeki hassasiyeti üst noktaya taşıdığını” belirterek, istenmeyen taşkınlıkların olmaması için bu tarza son verilmesini rica etmişti.
Fakat liderler grup toplantılarında hamaset ve demagojiye devam etmişlerdi.
ARTIK YETMEZ Mİ?
Sayın Binali Yıldırım, alkış tutup slogan atanları “Bana on dakika müsaade edin meramımı anlatayım” diyerek sakinleştirmeye çalıştı. Alkış ve slogana öyle şartlanmışlardı ki, Başbakan Yıldırım onları birkaç defa böyle uyarmak ihtiyacını duydu.
Binali Yıldırım’ın sakin ve dingin mizacı, grup toplantılarındaki bu siyasi hastalığa son vermek için fırsat olabilir. Cemil Çiçek’in bir hukukçu olarak yaptığı girişimi, şimdiki Başkan İsmail Kahraman da yapmalıdır. Belki bu defa grup toplantılarındaki cezbe seanslarına son vermek mümkün olabilir.
Bütün partilerin tüzük ve yönetmeliklerinde grup toplantılarında milletvekillerinin özgürce görüşlerini açıklayacakları yazılıdır. Bir defa olsun yapıldı mı bu?
Grup toplantılarının müzakere platformu olmaktan çıkıp cezbe seanslarına dönmesi parti içi demokrasinin yok olmasına ve lider sultasına hizmet ediyor.
Artık yetmez mi?
MHP VE YARGITAY
Yargıtay 18. Dairesi MHP kongresiyle ilgili kararını akıl almaz şekilde geciktirmekle eleştirilmeyi ne kadar hak etmişse, şimdi de kongrenin yapılması yönündeki mahkeme kararını onamakla takdiri hak etmiştir.
Hukukun gereği buydu. Konu ‘anayasal’ değildir. Bir partinin kendi tüzük hükümlerini uygulayıp uygulamamasıyla ilgilidir, yetki sulh hukuk mahkemesine aittir.
Yargıtay bu mahkemenin kararını onamıştır, hukuk son sözü söylemiştir.
Şimdi MHP’li herkesten beklenen; yargı kararını dürüstçe uygulamak, olgun ve demokratik bir olağanüstü kongre yapmaktır.
Partilerin emir-kumandayla işlediği zamanımızda, MHP’de “parti içi demokrasi” örneğinin sergilenmesine Türkiye’nin de ihtiyacı var.
Paylaş