Paylaş
Bakanlar da özel sohbetlerde sıkıntı, hatta endişe ifade ediyorlar. Seçim endişesi değil; seçimleri şu veya bu oranla kazanacaklarından eminler. Endişeli olmalarının sebebi, iktidar gücünün toplumdaki gerilimleri çözmeye yetmediğini, hatta devlet gücünü fazla kullanmanın gerilimleri büsbütün arttırdığını tecrübeyle görmüş olmaları.
Daha fazla baskı sükûnet getirmiyor, aksine daha fazla tepki getiriyor, gerilim büsbütün artıyor. Bugün Türkiye, beş yıl, iki yıl öncesine göre daha gergin ve “yönetilmesi” daha zorlaşmış bir ülkedir.
Buraya gelineceği belliydi üstelik!
OTORİTERLEŞME NE DEMEK?
Türkiye 12 Haziran 2011’de genel seçimlere giderken, AK Parti’nin ezici bir seçim zaferi kazanacağı, sandıktan “daha güçlü” çıkacağı belliydi. Benim endişem bu gücü nasıl kullanacağıydı, liberal demokrasilerde olması gerektiği gibi ölçülü ve sınırlı mı? Yoksa gittikçe otoriterleşerek mi?
2011 seçimlerinden dört gün önce şöyle yazmıştım:
“Martin Lipset ve Giovanni Sartori gibi siyaset bilimciler, iktidar süresi uzadıkça iktidar sahiplerinin ellerindeki kamu gücünü otoriter şekilde kullanma eğiliminin arttığını yazarlar, işte ‘otoriterleşme’ budur.
Ve bir şey daha yazarlar; toplumun çeşitli kesimlerinde iktidara karşı tepkiler de artar!... Toplumun yönetilmesi zorlaşır, ‘yönetilebilirlik’ sorunu ortaya çıkar! Onun için iktidarların ikinci, hele de üçüncü dönemleri daha da zor geçer.” (Milliyet, 8 Haziran 2011)
Geldiğimiz nokta bu değil mi?
DAHA FAZLA GÜÇ?
Bilhassa gelişmekte olan ülkelerde iktidarların otoriterleşme eğilimi ve bunun yol açabileceği sorunlar konusunda Sayın Başbakan’ın danışmanlarına Myron Weiner ve Samuel Huntington’un konuyla ilgili araştırmalarını tavsiye ederim.
Uzayan iktidarların otoriterleşmesine ilişkin teoriler Türkiye’deki pratiğe uygun düşüyor.
Basına baskı çoktandır uluslararası raporlara geçmiş bir konuydu. Son olarak Fatih Altaylı’nın CNN Türk’te anlattığı gerçeklere kim yalan diyebilir?
Sayın Başbakan, Berlin’den dönerken “Yargıdaki yanlışlara da HSYK el koydu; orada da asıl atama listesi sonra gelecek” diye konuştu? Hangi demokraside hâkim ve savcı atamaları Başbakan’ın işidir?!
Meclis’teki HSYK kanun teklifi ve internet yasası; “iktidar gücü” bunları elbette kanunlaştırabilir. Fakat dünyadaki imajımızı, AB’yle ilişkilerimizi ve iç huzurumuzu son derece olumsuz etkileyeceği açıktır.
İYİ ÖRNEK OLMAK
Demek ki, AK Parti’nin sorunu güç yetersizliği değildir. Sorunları çözmek için AK Parti’nin daha ölçülü olmaya, bağımsız kurullara hükmetmek yerine işbirliği yaparak çalışmaya, eleştirileri hoşgörüyle karşılamaya, tansiyonu düşürmeye ihtiyacı vardır.
Yolsuzlukları soruşturmada yargıyı serbest bırakmadıkça, “Yolsuzluk yok, paralel var” sözü ikna edici olmayacaktır. Denilebilir ki, “Cemaat her yere sızmış”; McCarthy türü öyle bir kampanya yürütülüyor ki, ne kadarı gerçek, ne kadarı vehim, ne kadarı propaganda belli değil.
Daha önce “PKK’yı Ergenekon yönetiyor” diye manşet atanların şimdiki bu yayınları, diyelim ki gerçek!
İktidarın kriz anlarında, öfke ve telaş yerine, soğukkanlı davranış, iyi yönetişim (good governance) ve itidal örneği olması gerekmez mi? Bu tavırlarıyla dünya piyasalarında, dünya diplomasisinde ve ülke içinde güvenilirliğini artırmaya ihtiyacı yok mu?
İktidarın da muhalefetin de bizlerin de bu sıkıntılı dönemi aşmak için akıl ve itidalden başka yolumuz yok.
Paylaş