Paylaş
Hoca hemen Mehmet Efendi hakkında basmış cezayı.
Ayağa fırlayan Mehmet Efendi, kendisinin keçisini Ahmet’in çaldığını anlatmış. Bu defa da Hoca basmış cezayı Ahmet’e.
Mahkemeyi izleyenler çileden çıkmış:
“Yahu hoca böyle şey olur mu? Araştırıp soruşturmadan basıyorsun kararı!”
Hoca’nın cevabı:
“Komşular bunda da siz haklısınız!”
Nasrettin Hoca “tarafsız” mı davranmıştı?!
Tarafsızlığa bir örnek
Bir gazeteci, bir aydın, bir vatandaş nasıl “tarafsız” olur?
Mesela, yazısı veya konuşmasının yarısında özelleştirmeye yüklenir: Kamu işletmeleri toplumun malıdır, özel şirketlere peşkeş çekilemez... Kuruluşlar emekçilerindir, patronlara verilemez... Kâr eden kamu işletmelerinin özelleştirilmesinde kamu yararı yoktur...
Sonra başlar özelleştirmeyi övmeye: Kâr eden ve devlete vergi ödeyen bir özel teşebbüs, zarar eden ve zararını bütçeden ödettiren bir kamu işletmesinden bin defa iyidir! Kamu hizmetini aksatmamak kaydıyla, kâr eden bir KİT’i özelleştirmek de verimlik ve rekabet gücünü artırır...
Şimdi buna “tarafsız” mı diyeceğiz?!
Kamunun tarafsızlığı
Tarafsızlık, iki alanda ‘olmazsa olmaz’dır: Biri yargı, öbürü kamu hizmetlerinin ifası...
Hâkimler özelleştirmeden yana olamazlar, özelleştirmeye karşı da olamazlar. Piyasa ekonomisine inanan iktidar özelleştirme yapar... Yahut sol bir iktidar, Fransa’da Mitterrand’ın ilk döneminde olduğu gibi, aynı anayasa içinde, kamulaştırma yapar. Mahkeme sadece işlemlerin hukuki olup olmadığına bakar, ötesine karışamaz.
Nitekim Fransız Anayasa Konseyi hiç ilgilenmedi bile...
Ama bizim Anayasa Mahkemesi ve Danıştay özelleştirmeyi engellemeye çalışmıştı, çünkü ideolojik olarak “tarafsız” değillerdi. Merhum Ecevit özelleştirmeyi anayasaya koymak zorunda kaldı, yargı engelini aşmak için.
“Kamu hizmetlerinin tarafsızlığı”na gelince, hükümetler kendi programını uygular fakat kamu hizmetlerinin ifasında vatandaşlar arasında ayırım yapamazlar. Personel alımında “bizimkiler”i tercih etmek de bu ilkeye aykırıdır.
Düşünmek, taraf olmaktır
Buna karşılık fikir adamı, akademisyen, entelektüel, gazeteci ve vatandaş için böyle bir tarafsızlık söz konusu olamaz. “Düşünmek, taraf olmaktır” sözü doğrudur. Fikriniz ve tercihiniz varsa taraf olursunuz. Toplumların fikri zenginliği böyle gelişir, ufuklar böyle genişler.
Dünya tarihindeki siyasi, fikri, felsefi, iktisadi, estetik, sanatsal taraflar olmasaydı klan düzeyinde kalmaz mıydık?
Ben de bir gazeteci olarak doğru bildiğim görüşlerden yana tarafım elbette. Suçlayıcı bir tavırla “Sağcısın” diyenler oluyor. Evet öyle, ne var bunda?
Sağsız dünyayı Stalin’de, solsuz dünyayı Hitler’de görmedik mi?
Objektif ne demek?
Tarafsız olmak demek değildir. “Objektif” olmak olaylara, verilere, bulgulara bütün açılardan bakmaya, maddi gerçeği görmeye çalışmak demektir. Olduğu gibi görürsünüz, ama değerlendirmeyi kendi tercihlerinize göre yaparsınız.
Onun için “Haber tarafsız, yorum hürdür”!
Bizim geçmişten gelen hastalığımız, “taraf” olurken “taraftar” bağnazlığına kapılmamızdır. Karşı tarafı da dinlemek gerektiğini, eleştirilerde de öğrenebileceğimiz şeyler olabileceğini düşünmüyoruz.
Fikirlerin, felsefelerin müzakere ve rekabetini yapmıyoruz, kabilelerin savaşını yapıyoruz sanki.
İttihatçı-İtilafçı kavgasına bakıyorum da kaç arpa boyu yol aldık diye esef ediyorum.
Bütün okurlarıma hayırlı, mutlu bayramlar diliyorum.
Paylaş