Paylaş
Atlantik ötesi yönetime el koydu... İşin içinde İsrail ve Mossad da var... Zamanlamaya dikkat, Türkiye seçime hazırlanırken yapıldı bu operasyon, öyleyse yargı ve polis içindeki bir çete hükümeti vurmak istiyor.
Cemaat “7 Şubat darbesiyle” Hakan Fidan’ı vurmaya kalkmıştı, şimdi de “17 Aralık darbesiyle” doğrudan hükümeti vurmak için harekete geçmiş...
Dün birçok gazetenin manşetlerinde ve köşe yazılarında buna benzer şeyler okudum, bazı TV’lerde sabahtan akşama kadar bunlar tekrarlanıp durdu.
Peki, “siyasi” görüntü böyle diyelim... Fakat ortada önemli bir “hukuki” soru var: Ya bu operasyon ciddi “suç şüphesi” bulgularına dayanıyorsa?! Soruşturmayı başlatan savcıların elinde ciddi deliller varsa?! Bu siyasi yorumlar havada kalmayacak mı?!
HUKUKU UNUTMADAN
Böylesine ağır bir operasyonu, hiçbir savcı, ciddi bulgular olmadan yapamaz. Çünkü sonunda boş çıkarsa mesleki kariyeri sıfırlanır en azından. Bu bulgular neyse, yarın ortaya çıktığında, soruşturmayı hiçbir hukuki sebep yokmuş gibi sadece siyasi sebeplere bağlamış olmak mahcubiyetten başka neye yarar?
Cemaat’in bürokrasi ve yargıda fazlaca gündeme gelmesi elbette eleştirilecek bir husustur. Cemaatler sivil alanda kalmalı, sivil alanla sınırlı davranmalıdır. Fakat bunu eleştirmek başka şey, soruşturmayı Cemaat’in komplosu sayarak siyasileştirmek başka şeydir.
Siyaseti ilgilendiren herhangi bir soruşturma söz konusu olduğunda, siyaseten çok ihtiyatlı konuşmak ve mutlaka hukuki ihtimalleri gözden uzak tutmamak gerekir. Fakat Türkiye’de öylesine bir siyasi kutuplaşma var ki, komplo teorileriyle yürütülen siyasi savaş, hukuku eziyor!
Sadece bürokraside ve poliste değil, savcı ve hâkimlerin bile Cemaatçi, hükümet yanlısı, Atatürkçü anlamında “bizden” olup olmadığı konusunda bütün kesimler ciddi şüpheler yaşıyor! Daha kötüsü, bu şüpheler tamamen haksız da değil.
Toplumdaki aşırı kutuplaşmalar, ister istemez devlet fonksiyonlarına yansıyor, adalete güveni çürütüyor.
BAĞIMSIZ, TARAFSIZ
Adaletin güvenilebilir olması için bağımsız ve tarafsız olması şarttır. Yargı hata yapsa bile kamuoyu bunun siyasetten kaynaklanmadığına, hukuki hata olduğuna inanabilmelidir.
Türkiye’de iktidarın soruşturmayı sulandırmak için çeşitli müdahalelerde bulunacağı şeklinde endişeler vardır. HSYK’nın savcıları görevden almak üzere olduğu gibi imkânsız bir şey bile sosyal medyayı çalkaladı!
Savcıların soruşturmayı üst makamlara haber vermeden başlatmalarının da siyasi müdahale endişesinden kaynaklandığı anlaşılıyor.
Bu endişeleri gidermek ve soruşturmanın müdahalesiz yürüyeceğine kamuoyunu inandırmak hükümetin görevidir.
HSYK’nın ve İstanbul Başsavcısı’nın, soruşturmayı başlatan savcıların göreve devam edeceklerini açıklaması bu bakımdan sevindiricidir.
Hayli kapsamlı gözüken üç ayaklı bu soruşturma için yeni iki savcının daha görevlendirilmesi normaldir, bu savcılar “yardımcı” statüsünde görev alacaklardır.
ARINÇ’IN SÖZLERİ
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın dünkü açıklamasında iki boyut var: “Yargı sürecinin vereceği karara her zaman saygılı olacağız, engelleyecek bir çabanın içinde olmayacağız, yargı bilmeli ki, her konuda desteğimiz yargımızın arkasında olacaktır” diye konuştu. Bunu çok olumlu buluyorum. Yargı kendisini baskı altında hissetmemelidir.
Arınç, soruşturmanın aynı zamanda hükümete karşı bir komplo olduğunu da söyledi. Fakat yayınlarda yapılanın aksine, hukuki boyutu görmezlikten gelmedi.
Komplo tezini savunanlar dershane kavgası sebebiyle “zamanlama”dan ve bir de “seçim ortamı”ndan bahsediyorlar.
Operasyonun neden daha önce yapılmadığını dosya açıldığında göreceğiz. Soruşturma bu aşamada olgunlaşmışsa, operasyonun “17 Aralık”ta yapılması normaldir... Önümüzde üç seçim var, seçimleri etkilemesin diye böyle bir dosya 2015 sonuna kadar bekletilebilir miydi?!
Netice: Yargı, “evrensel hukuk ölçüleri” içinde gereğini yapsın, adalet yerini bulsun.
Yarın: Emniyet’teki atamalar
Paylaş