Paylaş
İşin magazin yönü bir kenara, Ortadoğulu prenslerin su gibi para akıttıkları lüks yaşamları, bir buzdağının görünen yüzüdür. Altında derin bir siyasi ve sosyal kültür vardır.
İngiliz, Danimarka, Norveç prenslerinin böyle servetlere sahip olmaları ve böylesine şatafatlı yaşamaları düşünülemez. İspanya’da Kral’ın kızı Prenses Christina yolsuzluktan yargılanıyor!
İşte aradaki bu muazzam fark sebebiyle, Ortadoğulu prenslerin lüks hayatları buzdağının görünen yüzüdür diyorum.
NİYE BÖYLE?
Ortadoğu’da petrol hanedanlarının lüks harcamalarını değil sorgulayacak, eleştirecek kurumlar yoktur. Demek ki basın hürriyeti önemli.
Bunlar hakkında soru ve gensoru önergelerinin verilebileceği parlamentolar yoktur. Demek ki demokrasinin “seçim” işlevi kadar “denetim” işlevi de önemli.
Dahası, Ortadoğu krallıklarında doğal kaynaklar (petrol) hanedan ailelerinin ya mülkiyetinde ya tasarrufundadır. Halbuki modern hukukta doğal kaynaklar ya kamuya aittir, ya özel mülkiyettir. Tasarruflar kanunla düzenlenir. Demek ki hukuk devleti önemli.
En önemlisi, bu serveti, bu şaşaayı kral ve prenslerin kendileri için “hak” saymasıdır. Ahalinin de bunu kabul ederek “itaat” etmesidir.
HİYERARŞİK TOPLUM
Modernleşme öncesinde, feodal Avrupa’daki “mutlak krallar”da da durum böyleydi. Tarihin Ortaçağ kesitinde toplumlar toprak hâkimiyetine dayalı olarak “hiyerarşik”ti: En üstte hükümdar, hanedan ve onlar tarafından makamlara getirilen devlet görevlileri, lordlar, aristokratlar vardı. Servet de bu hiyerarşiye göre oluşurdu. Halil İnalcık hocamız bu yapıyı rakamlarla ortaya koydu.
Bu yapının uzun asırlarda oluşturduğu hiyerarşi kültürünü, merhum hocamız Sabri Ülgener, “İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası” adlı baş eserinde şöyle anlatır:
“Üste çıktıkça bol müsamaha ve imtiyaz; alta düştükçe o nispette sert ve mutaassıp bir kayıtlama (kısıtlama).”
Mutaassıp yani katı, bağnaz.
Şimdi anlaşılıyor Ortadoğu’da niye “üstte” böyle manken kızlarla sefahat âlemleri yapılırken, niye “altta” kadınların oy hakkı bile yoktur, niye araba sürmeleri bile yasaktır?
Niye eşitlik ve özgürlük yoktur?
Sorunun kaynağı din değil sosyolojidir. Hatta sosyolojik faktörler din anlayışlarını bile etkiler. İşte, Tanzimat devrinde Arap yarımadasında “Türkler köleliği kaldırdı, kâfir oldu” diye isyan çıkmıştı!
EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK
Sosyoloji faktörünü vurgulamam sebepsiz değildir.
Batı’da 17. yüzyıldan itibaren ticaret ve sanayinin gelişmesi, gücünü topraktan ve hükümdarlıktan alan geleneksel egemenlere karşı “eşitlik” ve “özgürlük” fikirlerinin gelişmesini sağladı. Bu gelişme bilim devrimini de hızlandırdı.
Bizde ise toplumsal faktörler değil ama devlet Tanzimat devrinde ticareti, toprakta özel mülkiyeti ve modern eğitimi geliştirme çabalarıyla modernleşme yoluna çıktı.
Çağımızda Ortadoğu’da artık okuyan, meslek sahibi olan, dünyayı tanıyan kitlelerin daha yıllarca baskı altında tutulması mümkün değildir.
Osmanlı tarihçisi Naima, egemenliklerin ömürlerini beş devreye ayırmış, son devre için “israf, kaybetme ve telef etme devridir” diye yazmıştı.
Prenslerin şatafatı “son devir” işaretidir.
Dileğim Ortadoğu’daki değişimlerin din ve mezhep kavgalarından, siyasi kargaşalardan uzak durarak yumuşak geçişlerle başarılmasıdır.
Demokrasi, kanun önünde eşitlik, bireysel özgürlük, hukuk devleti, denetim ve denge gibi evrensel prensipler 21. yüzyılda artık olmazsa olmaz zorunlu ihtiyaçlardır.
Paylaş