Paylaş
“Selam Terör Örgütü” diye bir şey kurgulanmış, böylece dinlenilmek istenen insanlar hakkında “katalog suç” gerekçesi uydurulmuş... Dinlemeye takılan herkesin konuşması kaydedilmiş, toplam üç bin kişi... Tek kelimeyle korkunç... Sadece HSYK değil, savcılık soruşturması açmalı, siyaseten tarafsız bir kurum olarak Cumhurbaşkanı Gül de Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirmelidir.
Hafife alınacak, rutin bir olay değil bu.
Savcılar “Böyle bir dinleme kesinlikle yapılmadı” diyor. Her halde ciddi ve çok yönlü soruşturmalarla gerçek neyse ortaya çıkarılmalıdır.
KANUN NE DİYOR?
Suç şüphesiyle telefon dinlemeyi düzenleyen CMK 135-137 maddeleri kâğıt üzerinde kalmıştır. Bu maddelere göre en azından “kuvvetli suç şüphesi” bulunması ve telefon dinleme dışında “başka surette delil elde edilmesi imkânının bulunmaması” şarttır.
Suçun bulunmadığı görüldüğünde dinleme kayıtlarının imha edilmesi ve kişilere bildirilmesi de gerekirdi.
Bu kurallara uyulmayarak açıkça kanun ihlal edilmiştir. Yargıda telefon dinleme konusunda öylesine bir özensizlik vardır ki, İzmir’de bir hâkim, kendi telefon numarasının da bulunduğu bir listeye dinleme izni vermişti!
Kanuna göre telefonu dinlenilecek kişinin sahih kimliği belirtilmelidir. Halbuki MİT’in sahte isim göstererek Mehmet Altan’ı dinlemiş olması gibi örnekler de vardır.
Fakat bu son olay, özensizlikten ziyade organize davranış izlenimi uyandırıyor; çok daha ciddidir, ağırdır.
TİB NE YAPTI?
Diğer bir sorun, TİB’in yani Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın durumudur. Kanunlara göre dinlemeyi Emniyet, Jandarma ve MİT talep eder, kararı mahkeme verir, uygulamayı TİB yapar. Fakat TİB bir ‘noter’ değildir...
2007 tarihli Yönetmeliğe göre, istihbari nitelikli telefon dinlemelerinde, hâkim kararı bulunsa bile, kanuni şartlar gerçekleşmemişse, TİB buna itiraz edebilir, uygulamayarak iade edebilir. (Madde 5)
Adli amaçlı telefon dinlemelerinde ise, Adalet Bakanlığı Yönetmeliği’ne göre, hâkimin imzası olsa bile, TİB Başkanlığı kanuna uygun olmayan dinleme kararlarına itiraz edebilir. (Madde 10)
“Kuvvetli suç şüphesi” hayal bile edilemeyen kişiler hakkında, hem de kitleler halinde telefon dinleme kararlarına TİB niye itiraz etmedi? Bu da araştırılmalıdır.
Emniyet’ten, yargıdan, TİB’e kadar bütün olası kademelerde son derece ciddi ve tarafsız bir soruşturma açılması gerektiği gün gibi ortada.
HSYK ÜZERİNE
Yeni Şafak’ta Sayın Cem Küçük, “bugün başta HSYK olmak üzere seçilmiş meşru hükümetin karşısında bulunanlar”ın, Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarında haksızlıklar yapılırken nerede olduklarını soruyor.
Evvela “meşru hükümete karşı” nitelemesi doğru değildir, hükümet elbette meşrudur, hükümet politikalarından farklı düşünceleri meşruiyet karşıtı gibi göstermek fevkalade yanlıştır. Kaldı ki, meşru hükümete karşı darbe girişimleri olurken, kapatma davaları açılırken kimin nasıl davrandığı bellidir.
Ayrıca, Sayın Deniz Baykal kendisini Ergenekon davalarının avukatı olarak nitelerken, Sayın Başbakan “Ben de savcısıyım” diyordu, davalara toz kondurmuyordu. Yeni Şafak gazetesi de “PKK’nın hamisi de Ergenekon örgütü” diye manşet atıyordu. (17 Temmuz 2008)
Benim tavrım böyle ‘politik’ olmadı. AİHM içtihatlarına referans yaparak bu davaların açılması için “yeterli şüphe sebepleri”nin bulunduğunu, ama ölçünün kaçırıldığını defalarca yazdım; CNN Türk’te başta Prof. İzzet Özgenç’le olmak üzere, çeşitli programlar yaptım.
HSYK 1. Daire Başkanı Sayın İbrahim Okur, bu davalarla ilgili şikâyetler konusunda kendisinin “müfettiş gönderilsin” yönünde oy kullandığını CNN Türk’te benim programımda açıkladı.
Hukuki konuları politize etmekten sakınmak gerekir.
Son telefon dinleme skandalı da politik hücum olarak kalmamalı, HSYK, savcılık ve Devlet Denetleme tarafından titizlikle soruşturulmalıdır. HSYK 3. Daire’nin bu yönde karar alması son derece isabetlidir.
Paylaş