Sandıktan çıkmak

Çoğu HDP’li olan 28 belediye başkanının görevden alınıp yerlerine “atanmış” görevlilerin konulmasından bahsediyorum.

Bu konuda Anayasa Mahkemesi’ni bile işlerine gelmeyince “atanmışlar” diye aşağılayan kalemşorlar ne der bilmiyorum ama ben şunu diyorum:

Sandıktan çıkanlar da hukuka uymak zorundadır.

Hukuk herkesten, her güçten üstündür modern devlette.

‘SEÇİLMİŞ’ BELEDİYE

Belediye başkanlarının belirli sebeplerle görevden alınması eskiden Danıştay, yani yargı kararına bağlıydı. Üstelik bu düzenlemeyi Temmuz 2015’te bugünkü iktidar getirmişti. Soruşturma halinde de İçişleri Bakanı geçici olarak görevden alabilirdi.

1 Eylül’de çıkarılan 674 sayılı KHK ile terör soruşturması halinde belediye başkanlarının “15 gün içinde” görevden alınıp yerlerine kayyum atanması imkânı getirildi.

PKK terörünün boyutlarını, bir yılı aşkın süredir yürütülen operasyonlarda ortaya çıkan hendek ve barikatlarda, bombalı tuzaklarda belediye imkânlarının nasıl kullanıldığını düşünürsek, haklarında FETÖ ve PKK’dan terör soruşturması bulunan 28 belediye başkanının, normal süreç beklenmeden görevden alınıp yerlerine kayyum denilen görevlilerin atanmasını ben hukuka uygun buluyorum; OHAL hukukuna tabii... Bu bir güvenlik uygulamasıdır.
Fakat bu uygulama “ölçü”yü aşmamalıdır.

OHAL SÜRESİNCE

HDP’nin elinde 2’si büyük şehir, 11’i il, 68’i ilçe, kalanı belde olmak üzere yüze yakın belediye var. Önemli olan, söz konusu 28 belediye başkanı hakkındaki suçlamaların ağır delillerin ciddi olup olmamasıdır.

Ağır suçlama ve ciddi deliller uygulamayı OHAL şartlarında haklı kılar.

Böyle değil de gözaltı ve tutuklama furyasında olduğu gibi zayıf şüphelerle “seçilmiş” başkanlar idari kararla görevden alınıp yerlerine “atanmışlar” konulmuşsa, bu ciddi hukuki sorunlara yol açar.

OHAL kararnameleri ancak OHAL süresince yürürlükte olur. OHAL kararnameleriyle kanunlar değiştirilemez, anayasadaki hak arama usulleri hiçbir şekilde askıya alınamaz.

Hükümetin, idarenin ve yargının işlemleri en sonunda AİHM’ye gider.

KONSEY’İN UYARILARI

AİHM kararlarını izleyenler bilir, Avrupa Konseyi, AİHM kararlarında referans yapılan bir üst düzey kurumdur. Konsey Genel Sekreteri Jagland gazetecilerin gözaltına alınmasını, tutuklanmasını eleştirdi; şimdi de Ahmet Altan ve Mehmet Altan gözaltında!

Kaçmayacakları besbelli, illegal örgüt aidiyeti de bulunmayan insanlar niye tutuksuz, gözaltısız yargılanmıyor?

Jagland FETÖ’nün legal olarak kurulmuş kurumlarında çalışmanın tek başına suç olamayacağını söyledi. Fakat bu gerekçeyle işten çıkarmalar, gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor. Son günlerde, dokunulmazlığı kaldırılmış HDP’li vekillerin tutuklanmasından da bahsediliyor!

ÖLÇÜYÜ AŞMAK

İktidarın yargı üzerindeki etkisi, uluslararası raporlarda da belirtiliyor. HDP’li vekiller tutuklanırsa “Bağımsız yargı tutukladı” sözü inandırıcı olmaz.

1994’te de DEP’lilerin dokunulmazlığını kaldırmak yeterli olmuş, mahkemeler de DEP’lileri tutuklamıştı.

PKK en büyük lobi faaliyetini o zaman yapmıştı!

Bu hatayı, 22 yıl sonra tekrarlamak nasıl izah edilebilir?

Terörle mücadele ederken evrensel hukukun “ölçü”lerine uygun davranmak terörle mücadeleyi güçlendirir. Dünyaya kolay anlatırsınız, anlatıyoruz da.

Ama “ölçü”ler aşılırsa kendi işimiz zorlaşır. Dünyada Türkiye karşıtlarının elini güçlendiririz!

Hukuka uygunluk sadece anayasal değil, aynı zamanda stratejik bir zorunluluktur. Bunu hiç akıldan çıkarmamak lazım.