Paylaş
Bunları yazacağım.
Bugünkü konum, Cumhuriyet döneminde demiryolları.
Kentsel dönüşüm için düzenlenen toplantıda ilgili bakan yardımcısı şöyle diyor:
“Anayurdu dört baştan ördük falan diyen insanlar bu memlekette bir tren rayı bile bir yerlere döşememişlerdir!”
Önce, bugünkü Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı demiryolları haritasına bakalım:
Balkanlar ve Ortadoğu’nun kaybından sonra bugünkü Türkiye’ye Osmanlı’dan kalan demiryolu uzunluğu 4136 km’dir. Cumhuriyet’in 27 yılda yaptığı demiryollarının uzunluğu ise 3764 km’dir.
BİR KARIŞ DEMİRYOLU
Bunu yapan Cumhuriyet’in bütçesi 1924 yılında 94 milyon, 1930 yılında 223 milyon liradır! 1937’ye kadar dışarıdan tek kuruş borç, tek kuruş yatırım alınamamıştır. “Demir ağlar” yapılıncaya kadar İç Anadolu buğdayı yol ve taşıt yokluğundan diğer bölgelere taşınamaz, her yıl Amerika’dan
İstanbul limanlarına 20 milyon liralık buğday ithal edilirdi!
1928’de Fevzipaşa-Diyarbakır demiryolu hattının yapımına karar verildiğinde 20 milyon lirayı bulamayan Cumhuriyet, iç borçlanmaya gitmişti!
Savaşlardaki sıkıntıları düşünün... Sultan Aziz’den itibaren demiryolları milli bir hedeftir. Cumhuriyet’in “demir ağlar” inşası adeta bir destandır. O dönemde liberallerin eleştirileri önemlidir fakat işin özüne dönük değildir.
Başvekil İsmet Paşa’nın 1924’teki “bir karış demiryolu” sözü bu destanın özetidir. Ayrıntıya girmiyorum, Prof. Şevket Pamuk’un ve İlhan Tekeli ile Selim İlkin’in iktisat tarihimize ilişkin kitaplarını tavsiye ederim.
ZİHNİYET SORUNU
Osmanlı mirasını yok sayarak Cumhuriyet’in her konuda bir milat olduğunu söylemekle, Cumhuriyet hakkında “Bir tren rayı bile döşememişlerdir” diye konuşmak aynı zihniyet sorununun dışavurumlarıdır. Bu, tam da Seymour Martin Lipset’in tanımladığı anlamda tipik bir politik aşırılıktır!
Bakan yardımcısının konuşması, bütün aşırılıklar gibi komplo teorileriyle bezenmiştir. Halbuki toplantının konusu kentsel dönüşüm; ne kadar güzel... Kent meclisi gibi vatandaşlar toplanmışlar, projeyi dinleyecekler, eleştiri ve taleplerini iletecekler... Hayır, bakan yardımcısı tam bir “politik aşırılık” örneği konuşma yapıyor, vatandaşların önemli bir bölümü tepki gösteriyor, salonu terk ediyorlar.
Bakan yardımcısı toparlamaya çalışıyor ama nafile, vazo kırılmış, kentsel dönüşüm toplantısı boşa gitmiştir.
Hazır dinleyici bulmuşken kendi görüşlerini “aşılayabileceğini” zannediyor fakat kendi toplantısını kendisi sabote etmiş oluyor!
KESKİN SİRKE
Bu kadar kutuplaşmayan sağlıklı bir toplumda evvela tarihe bu kadar zıt bakılmazdı. Zira tarih ve hayat asla ak-kara olamaz, mutlaka çok renklidir.
Bir kamu görevlisi politik olgunluğa sahip bir kültürde böyle konuşmazdı. Toplantının amacına, yüklendiği kamu görevine odaklanırdı. Sağlıklı bir toplantı yapılır, yetkililerle projenin paydaşları olan vatandaşlar arasında yararlı bir iletişim olur, iş daha düzgün yürürdü.
Politik aşırılık nasıl rasyonelliği katlediyor, nasıl iş verimini düşürüyor, görüyor musunuz?!
Bu bizim eski hastalığımız. Daha çok propagandanın, daha keskin tavırların daha kötü iş demek olduğunun yeterince farkında değiliz.
Bütün aşırıların kulağına küpe olmalıdır: Keskin sirke küpüne zarar verir.
Paylaş