Paylaş
Bu soru usul hukukunun en önemli bahislerinden biridir. Karmaşık bir konudur. Türkiye hakkındaki “AB İlerleme Raporlarında” da yer almaktadır. Son soruşturma sebebiyle emniyette yapılan geniş çaplı tayinlerle bu sorun yeniden gündeme geldi. “Niye haberin olmadı” diye İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın görevden alındı. İstanbul ve diğer bazı illerde çok sayıda şube müdürünün atamaları yapıldı. Atananlar içinde son soruşturmayı yürüten emniyet görevlileri de var.
HİYERARŞİK DİSİPLİN
Evvela özerk bir emniyet yönetimi düşünülemez. Asayiş ve güvenlikten hükümetler sorumludur.
İkincisi, emniyet teşkilatı kanunen güç kullanma tekeline sahiptir. Bu yüzden, bütün ülkelerde zaman zaman teşkilat içinde çetemsi yahut mafyöz ya da ideolojik yapılanmalar görülmüştür. Bunlara meydan vermemek için polis teşkilatında sıkı hiyerarşi ve disiplin vardır. Hiyerarşik disiplinle bağdaşmayan yapılanmaları hükümetlerin tasfiye etmesi tabiidir.
Bir de madalyonun öbür yüzü var: Polisin, yaptığı soruşturmalarla yargıyı yönlendirmesi tehlikesi... Hatırlayınız, “Polis fezleke yazıyor, savcılar iddianame diye imza atıyor” şeklindeki yaygın yakınmaları...
Bu noktada başka bir tehlike de şudur: Savcının emriyle polisin yürüttüğü bir soruşturmanın “hiyerarşik emir”le yozlaştırılması... Savcının emriyle soruşturma delillerini toplayan polislerin, vali yani hükümet emriyle görevden alınması...
SAVCIYA BAĞLI POLİS
İşte bu noktada, demokrasilerde “adli kolluk kuvveti” kavramı gündeme gelir: Asayiş ve güvenlik konularında hükümetin emrinde olan polis, adli soruşturmalarda sadece savcının emrindedir. Demek ki polisin iki mesleki kimliği var: Biri emniyet müdürüne bağlı ve operasyonel, öbürü savcıya bağlı ve adli...
Savcının emriyle soruşturma işlemlerini yapan polisler, “adli kolluk kuvveti” olarak çalışırlar. Bu görevlerini yaparken kimse onlara emir veremez, talepte bulunamaz. “Adli kolluk” olarak yaptıkları işlemleri vali ve hükümetten de gizli yürütürler. Sadece fiili operasyon, yani arama, yakalama gibi işlemler başlayacağı zaman “üst makamlar”a bilgi verilir.
Bu anlattıklarım, AK Parti’nin “AB uyum süreci”nde, 2004 yılında çıkardığı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 164-168. maddelerinde ve 2005 tarihli yönetmelikte yazılıdır.
HSYK’nın 7 no’lu genelgesinde de aynen şu satırlar vardır: “Adalet Bakanı ve mülki amirler (vali, emniyet müdürü) de dahil olmak üzere, savcılar dışında hiçbir merciin talepte bulunma ve adli kolluğa emir verme yetkileri kalmamıştır.”
Onun için soruşturmaların “üst makamlar”dan gizlenmesi yasaldır. Son soruşturmada bence tek kusur, başsavcıdan da gizlenmesi, son anda haber verilmesidir.
REFORMUN DEVAMI
2004 tarihli CMK, Yönetmelik ve HSYK Genelgesi AB standartlarına uygun, liberal düzenlemelerdi. Ben de destekledim. Ortaya çıkan sorun şu: Soruşturma konusunda “talep etme” yetkisi bile bulunmayan vali, yani hükümet savcının emrinde soruşturma yapan polisleri, şube müdürlerini görevden alabiliyor!
Demek ki, reformun devamını getirmek gerekiyor. 2012 tarihli “AB İlerleme Raporu”nda da şöyle deniliyor: “2005 yılında kabul edilen Adli Kolluk Yönetmeliği, Avrupa standartlarına uygun olarak henüz uygulanmamış olup, savcılıklara bağlı adli kolluk birimleri henüz kurulmamıştır...”
Emniyet teşkilatına paralel, ayrı bir teşkilat değil, emniyet içinde fakat “savcılıklara bağlı adli kolluk birimleri” kurulmalıdır. Adli reformun eksik kalmış önemli bir parçasıdır bu.
NAZLI ILICAK KARDEŞİM
Nazlı Ilıcak otuz yıllık dostum, kardeşim ve meslektaşımdır. Tercüman’da göreve başlamamda ve devam edebilmemde büyük desteği olmuştu. Daima mert ve dürüsttür, mağdurun yanındadır. Araştırmacı bir kalemdir. Basın hayatımızda tek ihtilafımız, 1980’lerde onun Demirelci benim Özalcı olmamdı, bu yüzden tartışırdık ama dostluğumuz zedelenmezdi.
Sabah gazetesinde her gün aksatmadan okuduğum yazılarını artık okuyamayacağım için üzgünüm. Ama CNN Türk’te onu dinlemeye devam edeceğiz. Kısa sürede onu yine okuyabilmeyi yürekten temenni ediyorum.
Paylaş